13 Kasım 2021 23:50

Eylem hafızası

İstanbul'da eylemdeki kadınlar

Fotoğraf: Eylem Nazlıer/Evrensel

PAZAR
Paylaş

Lisedeyim. 

1996

KESK’in tüm ülkede iş bırakma eylemi var.

Bir gün öncesinde öğretmen sınıfta bir konuşma yapıyor:

Çocuklarım için bu eyleme gitmek zorundayım, haklarımız için orada olmalıyım. Öte yandan ders varken mazeretsiz gelmezsem işimi kaybederim, çocuklarım için işimi kaybetmemem gerek.

Siz de benim çocuklarım sayılırsınız. Geleceğiniz için o eyleme katılmam şart ama geleceğiniz için dersi işlememiz de.

Bir araftayım. Bu sefer yolu siz gösterin.

Bütün lise binasını boşaltıyoruz eylem günü. Sabahın ilk saatlerinden itibaren sınıflarda tek öğrenci bırakmıyoruz. Müdür muavinleri ellerinde telsizlerle koşuyor, yetişemiyorlar. Duvarlardan atlayarak, tellerin altından sürünerek, kapıdaki barikatları aşarak kaçıyoruz okuldan.

Dersler düşüyor, öğrenci yok. Öğretmenin derse girme mecburiyeti ortadan kalkıyor.

Ter ve toz içinde durakta buluşup otobüslere doluşuyoruz. 

Böyle gitmeyelim alana, hocalara ayıp deyip üstümüzü başımızı temizleyip beşli kortej yapıyoruz.

Mitinge katılım listesinde yokuz, anons edilmiyoruz, pankartımız yok. Herkes bize bakıyor.

Öğretmenlerimiz Eğitim Sen kortejinden çıkıp gözlerinde yaşlarla alkışlamaya başlıyor bizi: Bunlar bizim çocuklar, bizimkiler gelmiş!

Üniversitedeyim.

1998

Peşpeşe öğrenci cinayetleri işleniyor. Ali Serkan Eroğlu, Cihan Tarho ve bir sabah Kenan Mak’ın haberi düşüyor fakülte kantinine...

Kesif bir sessizlik var: Acı ve öfke bıçak gibi kesiyor sesi, çay bile karıştırılmıyor.

Biri usuldan söylemeye başlıyor: kavganın alevlidir rüzgarı...

Eşlik ediyoruz onlarca ağızdan: 

Yayılır gider ılık ılık

Dağların, başakların üzerindenBuğday gibi bereketli

Alkışla tempo tutarak çıkıyoruz kantinden üst kata:Dağların, başakların üzerindenAkarsu gibi aydınlık

Kortej halinde terk ediyoruz binayı:

Kim demiş ölüm var diye bize?Kardeş kardeş atan bu yürek bizim

Bir bakıyoruz hukuk ve iktisat aynı anda aynı şeyi söyleyerek çıkıyor binadan kortej halinde:

Kim demiş ölüm var diye bize?Kardeş kardeş atan bu yürek bizim

Yaklaşık bin öğrenci okulun ana kapısını zorluyoruz:

Bize ölüm yok.

Bu yürek hiç susmayacak!

Meydana çevik yığılıyor, araçlar sıralanıyor. Ana kapı kırılıyor.

O sırada nakaratlar üst üste biniyor çünkü Laleli tarafından Fen- Edebiyat, Vezneciler yönünden Hasan Ali Yücel Eğitim Fakültesi yürüyor: Bize ölüm yok.

Artık daha güçlüyüz.

Çevik çevirmeye çalışıyor kitleyi.

Müdahale başlayacakken biri bağırıyor:

Geri çekilmek yok, dayanın geldiler, tramvaya bakın!

Tramvaydan İTÜ, Yıldız, Marmara iniyor, akın akın koşarak alana giriyor arkadaşlar, çevik iki öğrenci kuvveti arasında kalıyor.

Beyazıt Meydanı inliyor: Bu yürek hiç susmayacak!

1999

Emek Platformu Ankara’da “Mezarda emekliliğe ve sefalet ücretine hayır” mitingi düzenliyor.

Öğrenciyiz. Bir sendikadan bizi otobüslerine almasını rica ediyoruz.

Önceden yazdırmamışız kendimizi ama bir yer bulunuyor. Gece bir işçi abimiz sandviç ve meyve suyu getiriyor. 

Biz hesaplanan sayıya dahil değiliz. “Olsun, siz gençsiniz, asıl sizin yemeniz lazım” diyor.

Sabah erkenden iniyoruz. Her yerde otobüsler, pankartlar, flamalar, önlükler, işçiler, emekçiler, 

Kızılay’a girmek mümkün değil. Kortejler Tandoğan’dan Hipodrom’a, Kurtuluş’tan Maltepe’ye uzanıyor. 

Miting konuşmalarından manşete şu sözler çıkıyor:

“Hükümet, haklı taleplerimizi ciddiye almak zorundadır. Haklı taleplerimiz yerine gelmezse, önümüzdeki günlerde üretimden gelen gücün kullanılmasına başlanacaktır” 

Bu bir genel grev tehdidi.

Ülke genelinde 1200 otobüs kaldırılmış, binlerce işçi trenle gelmiş, Ankara elli binden fazla misafir ağırlıyor.

Yarım milyon insan var alanda.

O gün o upuzun mitingde temmuz sıcağında öyle bir kavruluyoruz ki “amele yanığı” denen o iz 3-4 sene kalıyor üzerimde.

O günün coşkusu ise sonsuza kadar hafızamda taze.

2011 İnternetime Dokunma Eylemleri: 30 şehirde aynı anda on binler.

2013’teki Onur Yürüyüşü

Daha sayılabilecek çok var: 32 yıl sonraki ilk özgür Taksim 1 Mayıs’ı, Gezi , Adalet mitingi, mazbata alındığı gün Saraçhane...

En son 1 Temmuz Kadın İsyanı

Hani o barikatların yıkılıp İstiklal’de yüründüğü gün.

Üç-beş binin değil yüz-iki yüz-beş yüz bin insanın bir araya geldiği eylemleri hatırlamak iyi geliyor insana.

Nereye baksan bir pankart, renk, slogan, umut, direnç ve inat.

Demokrasinin olmazsa olmazı halkın protesto hakkı, sokağın sesi.

Hani sabah eyleme giderken yolda gördüğün herkesin seninle bir alana gittiğini sanırsın. İşte sadece böyle günlerde, bütün otobüs aynı durakta inip aynı yöne yürüdüğünde yanılmadığını anlarsın.

Sadece böyle günlerde ayakların su toplar, sesin günlerce kısık kalır, haftalarca kas ağrısı çekersin de geriye dönüp baktığında sadece “Ne mükemmel bir gündü” dersin.

İşte böyle günlerde insana “Artık ölsem gam yemem” hissi gelir de zafere dokunmak üzere olduğundan oluk oluk yaşamak istersin.

Böyle günlerde kapını kilitlemeden yatacak kadar insana güvenin tazelenir, yolda gördüğüne sarılacak kadar insan sevesin gelir, umudun çiçek verir.

Boyun uzar, sırtın dikleşir, nabzın sağlam atar, kan bedeninde yürüdüğünü hissettirir: yeniden amaçlanmışsındır, yüzüne renk gelir.Durmadan gülümsersin bir neden aramadan çünkü büyük bir resti sürmüşsün masaya, elin güçlü bilirsin.

“Gerisini onların düşüneceği” bir noktadır artık.

Bu iktidar sokak yasakmış algısına iyi oynadı. Ne zaman burnunu çıkarsan kolluk şiddeti, biber gazı, tazyikli su, gözaltı, yargı.

Sanki yurttaşlık hakkımız değilmiş gibi.

Yaşamak bizim hakkımız değilmiş gibi bir süredir.

Biz kuru ekmeğe tamah, porsiyon küçülterek, üşüdükçe sırta battaniye, elektrik kesilirse mumla aydınlanarak, suyu damlayla kullanarak öyle sessizce bekleyeceğiz diye yer etmiş ezberlerinde.

Bu devasa mitingler bayram havasında geçmiyormuş da çatışma anlamına geliyormuş gibi herkes kitleleri sessizleştirme derdinde.

İyi, bekleyelim bakalım madem çare seçim diyorlarsa seçimi.

TÜGVA’cılar komando marşı okusun, çete liderleri makamlara ziyaret buyursun, Sadat konuşulsun biz bekleyelim.

Kimse bilmesin eli kire bulaşmamış bu halk kaç kişidir. Seçimde sayılsın.

Partiler teker teker kendine kadar mitingini yapsın, seçim turuna çıksın. İşçiler bağımsız sendika mücadelesini sosyal medyada duyurmaya çalışsın, biz etiketlerin peşinde bir süre daha oyalanalım.

Ama işte bu hafta bir kadını kılıçla öldürdüler sokak ortasında, Şebnem’in öldürülmesine isyan ederken Başak katlediliyor, Nursel’e yanarken Meltem’in haberi geliyor, Huriye ve kızı Sevda’ya kahrolurken Behiye can veriyor. Başını yastığa koyuyorsun İlknur, sabah kalkıyorsun Ayşegül öldürülüyor.

Bir başka Şebnem daha mı derken Azize elden gidiyor.

Kadınlar neyi ne kadar beklesin? Eksiliyoruz, kadınlar sayı değil, canlar yitiyor.

25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü’nde Taksim’e çıkıyoruz.

İşte ben isterdim ki kitlenin bir ucu Şişhane’ye, bir ucu Karaköy’e uzansın. Meydanı zorlasın kitle bir yanda Gümüşsuyu bir yanda Tarlabaşı bir kolda Harbiye.

Öldürülen her bir kadın için bin kadın saf tutsun.

Biz eylemdeyken ülkenin bir yerinde bir kadının erkek şiddetinden can vereceğini bile bile, böylesi hayat-memat meselesinde; alana çıkacak kadın sayısı, dağıtılan bildirilerden, asılan afişlerden çok olsun.

Dilerdim ki 25 Kasım günü evden çıkan her kadın, yolda gördüğü tüm kadınlar Taksim’e geliyor sansın ve Taksim’e vardığında yanılmadığını anlasın.

Tabanlarımız patlasın, boğazlarımız kanasın, sesimiz çatallaşsın, bacaklarımız tutmasın ama ertesi sabaha resti masaya sürmüş insanın huzuruyla kalkalım.

Diyelim ki “Şimdi onlar düşünsün!”

İşte o zaman “Bize ölüm yok”

25 Kasım’da Taksim’e!

Bu yürek hiç susmayacak!

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...