20 Ekim 2021 20:04

TÜSİAD ve kimin için, nasıl bir gelecek?

TÜSİAD Yüksek İstişare Konseyi

TÜSİAD Yüksek İstişare Konseyi | Fotoğraf: Muhammed Enes Yıldırım / AA

Paylaş

Konuşacağı ve susacağı zamanları sınıfsal tercihlerle belirleyen, bazen darbelere destek verip bazen de ‘demokrasinin aciliyetine’ vurgu yapan; kimi zaman kurucu maddeler dahil Türkiye’deki anayasal birikimi tartışmaya açıp yeni anayasa öneren, ancak konjonktür değiştiğinde o önerisine de sahip çıkmayan, Türkiye’nin en büyük sermaye örgütü TÜSİAD yeniden enerjik bir çıkışla sahnede.

KONJONKTÜREL BAĞLAM

TÜSİAD’ın 50. yılı projesi olarak hazırladığı, Türkiye’nin geleceğinin inşasında benimseyeceği yeni kalkınma anlayışı için bir yol haritası önerisi içeren “Yeni Bir Anlayışla Geleceği İnşa: İnsan, Bilim, Kurumlar” başlıklı çıkışı da Türkiye’nin tarihselliği içinde onun tercihleri ve refleksleriyle birlikte, ama aynı zamanda içinden geçtiğimiz konjonktürün özellikleriyle okumak yerinde olur. ‘TÜSİAD’ın ne önemi var?’ umursamazlığıyla, onu alkışlamak arasında sıkışmaya gerek olmayacak kadar geniş bir alanda değerlendirme yapmak mümkün.

Erdoğan liderliğindeki AKP iktidarının “tek adam” rejiminin inşası sürecinde yaptığı hamlelere TÜSİAD’ı azarlayarak ona ayar vermeye çalışmak da dahildi. AKP’nin kendi etrafında güçlendirmeye çalıştığı burjuva seçenekler karşısında TÜSİAD’ın yaklaşım biçimini ise, ‘tek adam’ inşası süreçlerinde, sınıf çıkarları bakımından ihtiyaç duyduğu istikrarı temel bağlantı noktası alırken, AKP ile yürüttüğü tartışmayı ‘tek adam’ sürecinin dengeleri içinde yürütmeye çalışmak biçiminde özetleyebiliriz.

Doç. Dr. Ümit Akçay’ın, son TÜSİAD raporuna dair Evrensel’e yaptığı değerlendirmede, bu raporun zamanlama olarak anketlerde muhalefet blokunun oy oranının arttığı bir döneme denk geldiğine dikkat çekmesi önemliydi. Akçay’ın analizini bağlarken değişim tartışmalarına ilişkin yaptığı şu vurgu da ayrıca önemli: “Bu da ancak geniş toplum kesimlerinin çıkarlarını gözeten bir siyasi ve ekonomik programla mümkün olur. Aksi halde halkın yolsuzluğa ve hayat pahalılığına karşı öfkesi, farklı sermaye fraksiyonları arasındaki mücadelede kullanılan bir araç haline getirilebilir.”

TÜSİAD’ın raporu, son seçimlerde özellikle sanayi merkezlerinde tanık olduğumuz AKP’deki güç kaybının yapılan son araştırmalarla daha da arttığının tartışıldığı bir döneme denk geldi. Araştırmalar AKP’den kopanların muhalefet partileriyle birleşme eğilimlerinin parçalı bir görüntü sergilediğini de ortaya koyuyor. Dolayısıyla önümüzdeki dönemde bu açıdan sürecin nereye varacağı muhalefetin de neler yapıp yapmayacağı ile doğrudan ilgili.

TÜSİAD’ın açıklaması AB’nin Selahattin Demirtaş ve Osman Kavala davalarıyla ilgili yaptığı çağrıları, Türkiye’nin ifade özgürlüğü sorunlarına dair açıklamalarla sürdüğü bir döneme de denk geliyor. Dolayısıyla AB’nin Türkiye bağlamında AKP ile ‘köprüleri’ atmadan çıkarlar temelinde sürdürdüğü ilişkilerden, Türkiye’de yeni bir iktidar alternatifinin sondajının yapıldığı bir iklimin olanaklarına doğru evrildiği dikkati çekiyor.

TÜSİAD’ın iktidarın adını anmadan ancak doğrudan iktidarı hedef alan eleştirileri ve programatik düzeyde dile getirdikleri “Millet İttifakı” bağlamında da bir program çerçevesi gibi duruyor. Aynı zamanda AKP iktidarının baskılarından bunalan kesimleri yedekleme amaçları referansları içermeye odaklanmış bir çerçeve bu.

TÜSİAD-AKP İLİŞKİLERİNDE SON 14 YIL

TÜSİAD’ın son açıklamasına gelen sürecin işaretleri daha önce yaptığı kimi açıklamalarda yansımıştı.

Örneğin, 21 Eylül 2007’de Sabancı Center’da gerçekleştirilen YİK toplantısının açılışında konuşan Mustafa Koç, iktidarın “sivil anayasa” diye propaganda ettiği girişime dair, bu anayasanın sadece iktidar partisinin elinden çıkmaması gerektiğini belirterek “geniş bir uzlaşma” çağrısı yapmış ve “Yeni laiklik tanımlarının peşinde koşulmamalı” ifadelerini kullanmıştı.

Dönemin TÜSİAD Başkanı Arzuhan Yalçındağ da laiklik ile ilgili endişeleri hatırlattığı ve AB ile ilişkilerin önemine vurgu yaptığı konuşmasında, “rejim mücadelesi sürüyor” izlenimi yaratacak bir anayasanın ülkeye zarar getireceği değerlendirmesinde bulunmuştu.

Aradan geçen 14 yıl içinde TÜSİAD ile iktidarın ilişkileri bazen limoni, bazen görece yakın, bazen de parçalı bulutlu seyretti. Şimdi TÜSİAD’ın uygun bulduğu bir konjonktürde daha açık ve yüksek sesle konuştuğuna tanık oluyoruz. TÜSİAD’ın kullandığı tona bir siyasi parti kıvamında da denebilir ama onun sermaye partilerinin üzerinde daha genel bir zeminde durduğunu unutmadan.

TÜSİAD, DEĞİŞİM, BÜYÜME VE İŞÇİLER

Burada kilit önemde vurgulanması gereken bir nokta ise, TÜSİAD patronlarının şirketlerinin pandemi döneminde dahil açıkladıkları yüksek kârlılık ve büyüme rakamları ile, onların fabrikalarında çalışan işçilerin giderek küçülen ekmekleri arasındaki çelişkidir. O fabrikalarda çalışan işçilerin sorunları ve mücadeleleri Evrensel’in sayfalarına, web sitesine sıkça yansıyor. Pandemi dönemine dair Evrensel’in arşivine dönüp bakıldığında o büyük şirketlerin büyüme rakamları ile çalışanlarının durumu arasındaki uçuruma dikkat çeken çokça haber görülecektir.

Dolayısıyla Türkiye’nin seçim sathı maili ile birlikte daha yaygın olarak tartıştığı değişim sürecinde işçi ve emekçiler açısından o değişimin ne anlama geldiği, siyasal alandaki talepleri büyük önem taşıyor. Bunun atlandığı bir değişim, yine işçi ve emekçilerin sömürü çarkının başka bir seçenek ile devamına yedeklendiği bir değişim olur.

Bu bir giriş yazısı olsun, konuyu tartışmaya devam edeceğiz.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...