İktidar ve muhalefet arasındaki çatışma yargı ve bürokrasiye sıçradı!
Tayyip Erdoğan (solda), Kemal Kılıçdaroğlu (sağda) | Fotoğraf: DHA
Tek adam yönetimi ile millet ittifakı arasındaki mücadele polemiklerle sertleşirken AKP ve MHP arasında uzunca bir zamandan beri süren hoşnutsuzluğun da artık gizlenemez hale geldiği ortaya çıktı.
Bir yandan Kılıçdaroğlu ile Erdoğan, dolayısıyla CHP ile AKP arasındaki gerilim bir adım daha ilerleye götürülüp güç gösterisine dönüşürken öte yandan Cumhur İttifakı içindeki hoşnutsuzlukların MHP ile AKP arasındaki gerilimi artırarak bir restleşmeye dönüştürdüğünü ortaya çıktı.
TÜGVA etrafındaki Büyükada Vapur İskelesi “işgali” ve “torpil skandalı” üstünden tartışmaların tansiyonu yatışmadan CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu’nun “Siyasi suikastlar olabilir” açıklaması, arkasından da bürokratlara, “Size verilen yasadışı emirler uymayın” çağrısıyla tartışmalar yeni bir safhaya taşındı.
Ancak siyasetteki tansiyonu artıran gelişme CHP-AKP gerilimiyle de sınırlı kalmadı. Avukat kontenjanından HSK’ya atanan ve Bahçeli’nin de avukatı olan Hamit Kocabey’in istifa ettirilmesiyle Cumhur İttifakı içindeki gelişmelerin bir restleşmeye kadar vardığı ortaya çıktı.
KILIÇDAROĞLU MEMURLARI İKTİDARA BAŞKALDIRIYA MI TEŞVİK EDİYOR?
Kılıçdaroğlu’nun memurlara, "Siz Erdoğan ailesinin değil, bu devletin şerefli memurlarısınız. 18 Ekim Pazartesi itibarıyla bu düzenin illegal isteklerine verdiğiniz tüm desteğin sorumluluğu size de ait olmaya başlayacaktır. 'Emir almıştım' diyerek bu kirli işlerden sıyrılamazsınız. Size kanun dışı ne yaptırılıyorsa pazartesi itibarıyla durun…" çağrısı beklendiği gibi AKP sözcüleri ve Cumhurbaşkanı tarafından sert ifadelerle suçlandı.
Önce AKP Grup Başkanvekili Mahir Ünal, sonra AKP Sözcüsü Ömer Çelik sahneye çıkarak Kılıçdaroğlu’nu memurları isyana çağırmakla suçladı. Cumhurbaşkanı Erdoğan ise, Afrika seyahatine çıkarken Atatürk Havalimanı’nda gazetecilerin sorularını cevaplarken, Kılıçdaroğlu’nun memurlara uyarısına yanıt verdi.
"Bürokrasiyi seçilmiş hükümete karşı çıkmaya davet etmek, vesayet çağrısından başka bir şey değildir. Bu hukuk dışı çağrı, kamu düzenine tehdittir“ diyen Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Kılıçdaroğlu'nun kamu görevlilerine yönelik bu tehdidi, açıkça bir suçtur. Nasıl olur da bu ülkenin memurlarını tehdit edersin? Ne yapacaksan yap da görelim...” diyerek meydan okudu.
Ancak sözlerinden açıkça anlıyoruz ki, Kılıçdaroğlu memurları tehdit ya da isyana teşvik etmiyor. Tersine Kılıçdaroğlu Anayasa’nın 137. Maddesi’ndeki, memurun yasaya aykırı olan emirlere uymasının kendilerini sorumluluktan kurtarmayacağını söyleyen emrini hatırlatıyor.
YAPILAN ÇAĞRI DİĞER EMEKÇİ KESİMLERİ DE KAPSAMAZSA BAŞARILI OLABİLİR Mİ?
Ki burada sorunun hukuksal yanı elbette ki tartışılacak görünmektedir. Belki savcılar harekete geçirilecek, Kılıçdaroğlu hakkında memurları isyana teşvik ettiği gerekçesiyle dokunulmazlığının kaldırılması için fezlekeler de hazırlanacaktır.
Ancak burada bizi ilgilendiren yan, memurlara yaptığı çağrıyla Kılıçdaroğlu’nun, “Beni seçin sizi kurtarayım” diyen geleneksel çizgisini bir adım aşarak; memurları anayasal haklarını savunmaya çağırmış olmasıdır.
Bu çağrı eğer karşılık bulursa;
Tek adam rejiminin kirli çamaşırlarının ortalığa atılmasının artacağını,Yandaş firmalara verilen adrese teslim ihalelerin zorlaşacağını,İktidarın yasalara aykırı uygulamalarına karşı direnci artıracağını,AKP’nin gideceğine olan inancı artırırken AKP’nin içine sürüklendiği özgüvensizliği yaygınlaştıracağını söylemek yanlış olmaz.
Kılıçdaroğlu memurlara yaptığı çağrısını, diğer emekçi kesimlerin de talep ve haklarını savunmak için kendi güçleriyle mücadele sahasında direnmeye çağıran bir çizgiye kadar vardırır mı bilmiyoruz. Ama burada şunu söyleyebiliriz ki, eğer işçi ve emekçiler hakları için kendi güçlerini ortaya koydukları bir mücadele hattına girmeden memurlar yasadışı emirlere uymayı reddetmeye başlasalar bile uzun vadeli olarak bunu sürdürmeleri kolay olmayacaktır. Bu yüzden memurlara yapılan çağrı, işçi ve halk kesimleri kendi talepleri ve hakları için sahaya çıktıkları ölçüde sahada karşılığı olan bir çağrı olabilecektir. Ki bu konuda da emek ve demokrasi güçlerinin atacağı adımlar, Kılıçdaroğlu’nun çağrısından bağımsız olarak belirleyici olacaktır.
MHP’DEN AKP’YE REST VE MHP’NİN PARALEL DEVLET YAPILANDIRMASI İŞARETLERİ
Hamit Kocabey’in HSK’dan istifasını 14 Ekim günü duyduk. Elbette bir HSK üyesinin ciddi bir gerekçe olmadan istifa etmesi merak uyandırdı.
Çünkü istifa eden kişi, sıradan bir yargı bürokratı değildi. Çünkü Kocabey TBMM tarafından avukat kontenjanından seçilen tek kişiydi. Ve bu kişi aynı zamanda MHP Genel Başkanı Bahçeli’nin de avukatıydı.
Nitekim, kısa bir süre sonra Kocabey’in istifa etmediği ama Bahçeli tarafından istifa ettirildiği ortaya çıktı.
Bahçeli’nin İsmail Saymaz’ın haberinde belirtildiği gibi, istifasından bir gün sonra Kocabey’i tekrar huzuruna çağırarak, "Şahsınıza karşı hiçbir olumsuzluk yoktur. Bu Cumhur İttifakı ile ilgili meseledir. Şimdi onlar düşünsün. Görsünler. Biz aday göstermeyeceğiz. Haydi, senin yerine birini seçsinler!" dediği belirtiliyor.
Kocabey’in Bahçeli’nin emriyle istifa etmesi ister istemez son yılların en popüler tartışması olan “paralel devlet yapılandırılması” (PYD) iddialarını da gündeme getirmektedir.
Çünkü Kocabey’in istifası ne Kocabey’in kendi isteği ile ne de bürokrasideki üstlerinden gelen bir istek üzerine gerçekleşmiştir. Tersine Bahçeli’nin emriyle gerçekleşmiştir! Bu da ister istemez akla, “MHP’nin de devlet içinde bir parelel yapılanması mı var?” sorusunu getirmektedir.
Çünkü HSK gibi yargı bürokrasinin en tepesinde “AKP’ye ve Erdoğan yönetimine rest” amacıyla gerçekleştirilen bu istifa yargıda bir “MHP paralel yapılanması”, dahası genel olarak devlet bürokrasisinde bir MHP paralel yapılanmasının işareti gibidir.
Cemaatlerin, tarikatların, TÜGVA gibi vakıfların devlet içinde cirit attığı bürokrasi içinde MHP gibi disiplinli, iktidarın fiili ortağı bir partinin “paralel yapılanması”nın olmaması beklenir değildir.
Kocabey’in istifası bu yapılandırmanın harekete geçirilmesinin bir işareti midir, ne kadar etkindir bunu da yakında göreceğiz. Tabi Erdoğan bu reste tavizle değil de restle yanıt verebilirse!
- İsrail’in İran’a ‘meşru müdafaa’ saldırısını açıkça ilan etmesi ne anlama geliyor? 18 Nisan 2024 04:58
- Cumhur İttifakının enkazını kaldırmayı Erdoğan'a bırakan Bahçeli siyasete ayar verme peşinde! 15 Nisan 2024 06:35
- Ekmek, barış, özgürlük ve adalet için 1 Mayıs'ın kitlesel ve yaygın örgütlenmesi zamanı 12 Nisan 2024 05:00
- Halk iradesine yönelik girişimlere karşı ortak mücadele ihtiyacı 04 Nisan 2024 05:00
- Ülkenin siyasi haritasını değiştirecek önemde bir yerel seçim! 02 Nisan 2024 04:50
- Yalan, dezenformasyon, tehdit… Her yolun mübah olduğu bir seçim sürecinin sonuna gelirken 30 Mart 2024 05:00
- Özak Tekstil işçileri ve BİRTEK-SEN’in asıl suçu ne? 27 Mart 2024 05:05
- Seçime 1 hafta kala AKP ve Erdoğan emekçilerle karşı karşıya! 24 Mart 2024 05:20
- Yüz binler alanlardan seslendi: Barış istiyoruz ve biz buradayız! 21 Mart 2024 05:45
- Tek adam yönetimi ve Cumhur İttifakı’nda ‘seçimi götürmek’ için her yol mübahsa! 19 Mart 2024 12:00
- İçinde Gazze olan sorular bile yasaklanırken NATO’ya ve AB’ye selam ne anlama geliyor? 16 Mart 2024 05:05
- İşçi gazetesi, sınıflar mücadelesinin en ön cephesindedir 13 Mart 2024 05:15