13 Ekim 2021 00:55

‘Siyasi suikastlar olabilir’ iddiası sadece bir tartışma konusu olarak kalmamalı

Tayyip Erdoğan ve Kemal Kılıçdaroğlu

Tayyip Erdoğan (solda), Kemal Kılıçdaroğlu (sağda) | Fotoğraf: DHA

Paylaş

“Erken” mi “zamanında”“seçim” tartışması etrafında süren polemik ve iktidar cenahından yapılan girişimlerin büyüttüğü gerilim, “Siyasi suikastlar dönemine mi giriyoruz” tartışmasına kadar geldi!

“Siyasi suikastlar” duyumu aldığını ilk söyleyen CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu oldu.

Erdoğan’ın, memleketi Rize’de Akşener’e yönelik AKP’nin organize ettiği protestolar sonrasında protestocuları övmekle kalmayıp, “Bunlar daha iyi günler. Daha neler olacak neler” diyen Erdoğan’ın sözlerini de hatırlatan Kılıçdaroğlu, aldığı duyumları ciddiye aldığını da gösterdi.

Kılıçdaroğlu’nun açıklamasına Meral Akşener, Koray Aydın, Ali Babacan gibi muhalefet partilerinin sözcülerinden de “Biz de benzer duyumlar alıyoruz” biçiminde destek geldi. Akşener “Böyle bir duyum var ama çok da gündemde tutmamalıyız” dedi.

Bahçeli Kılıçdaroğlu’na, “Bir şey biliyorsan söyle” derken, Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanı Altun ise, “Elinde kanıtı olan savcılığa başvursun!” demekle yetindi.

Sanki suç duyurularını önemseyen bir savcılık kalmış gibi!

YAKIN TARİH GÖSTERİYOR Kİ…

Kılıçdaroğlu’nun açıklamasına şaşırmadık. Çünkü Türkiye’de siyasetin yakın tarihi bir siyasi suikastlar ve siyasi cinayetler tarihidir de!

Yakın tarihi 1960’ların ilk yarısından başlatırsak, dönemin ilk siyasi cinayeti, ABD 6. Filosunu protesto günlerinde İÜ Hukuk Fakültesi Öğrencisi Vedat Demircioğlu’nun 24 Temmuz 1968’de öldürülmesiyle başladı. 24 Eylül 1969’da Ankara Üniversitesi SBF Öğrencisi Taylan Özgür Beyazıt Meydanı’nda sivil bir polis tarafından vurularak öldürüldü… Sonraki aylarda ve yıllarda devrimci gençlik mücadelesinin önde gelen temsilcilerine karşı saldırılarda, suikastlarda, pusularda, onlarca devrimci gencin katledilmesiyle 12 Mart darbesine kadar gelindi. Nurhak, Kızıldere Katliamları ve nihayet Deniz, Hüseyin ve Yusuf’un 6 Mayıs 1972’de katliyle bir nefes aldı düzenin sahibi ABD emperyalizmi ve onların iş birlikçileri ile Adalet Partisi iktidarı! Bu cinayetlerde amaç ABD’nin yeşil kuşak projesinin olmazsa olmazı olan Türkiye ve Adalet Partisi iktidarının antiemperyalist ve demokrasi mücadelesi karşısında kontrolü kaybeden bir mecraya sürüklenmesiydi. Bunu önlemek için Adalet Partisi iktidarının açık ve örtülü teşvikiyle kontrgerillanın yönlendirdiği, Komünizmle Mücadele Dernekleri, Yeniden Milli Mücadeleciler, MTTB gibi örgütler harekete geçirilmişti.

Bu politikada ’70’lerin ikinci yarısında sahneye Ülkü Ocakları ve MHP sürüldü. Binlerce genç devrimci, aydın, demokrat, sendikacı, gazeteci faili meçhul cinayetlerin kurbanı oldu. Maraş, Çorum ve Sivas Katliamları ile cinayetler kitleselleştirildi! Dönemin Başbakanı Süleyman Demirel, “Bana sağcılar cinayet işliyor dedirtemezsiniz” diyerek binlerce siyasi cinayetin arkasında durduğunu açıklıyordu. Bu cinayetleri kullanarak 12 Eylül darbesiyle düzenin yerli yabancı sahipleri, 12 Eylül darbesiyle kendi amaçlarını anayasal düzen haline getirmeyi amaçladı.

’90’larda ANAP’ın çökmesiyle sarsılan egemen sınıfların düzeni bu sefer de imdada yine kontra güçleri, asker-polis güçlerini çağırdı. Onlarca aydın, devrimci, gazeteci, Kürt iş insanı faili meçhul cinayetlerin hedefi oldu. Ancak 2000’lerin başında AKP’nin iktidara getirilmesiyle egemen güçler bir nefes alabildiler.

AKP DE AYNI YOLUN YOLCUSU

AKP iktidarı da kendinden önceki iktidarların yolundan gitti. İktidarının tehlikeye girmesi karşısında devlet şiddetinin envai türlüsünü kullanmakta sakınca görmediğini, yenilgiye uğradığı ilk seçim olan 7 Haziran 2015 seçiminin sonrasında gördük.

Reyhanlı, Antep, Suruç, 10 Ekim Katliamı ile birlikte Kürt ilerinde girilen sokak savaşlarıyla iktidar 5 ayda oylarını 9 puan artırdı!

Ancak, son birkaç yılda, özellikle yerel seçimler sonrasındaki gelişmeler açıkça gösteriyor ki, 7 Haziran seçimi sonrasında yapılan doping bir zamandan beri etkisini kaybetmiş görünüyor.

Bütün kamuoyu araştırmaları, normal koşullarda yapılacak bir seçimi AKP ve Cumhur İttifakının kazanmayacağını göstermektedir.

Bu yüzden de Erdoğan-Bahçeli liderliğindeki Cumhur İttifakı, henüz tarihi belli olmasa da yapılacak ilk seçimi kazanmak için anayasa, yasa, hukuk, adalet, teamül, meşruiyet… gibi hiçbir kural ve kaideye bağlı kalmayacağını, tersine iktidarda kalmak için her yolu mübah gören bir yola gireceğini her vesile ile göstermektedir.

Bahçeli’nin “bölücü kebaçılar”ı keşfetmesi ya da Erdoğan’ın muhalefeti hedef alarak “Ülke yönetimine talip olmaktan vazgeçmelerinin kendileri için daha iyi olacağını hatırlatmak istiyoruz” diyerek yaptığı akla ziyan açıklamalar sadece akılcı bir çizgiden yapılacak açıklamalarla tek adam rejiminin sözcülerini aklıselime davet etme ötesinde, kasıtlı olarak “At izinin it izine karıştırılması”, siyasi ortamın belirsizliğe sürüklenmesi üstünden yapılacak her müdahaleyi “meşrulaştıran” bir ortam oluşturmanın adımı olarak anlamlanmaktadır.

‘SİYASİ SUİKASTLAR OLABİLİR’ İDDİASI YABANA ATILAMAZDIR AMA…

Bütün bu yakın tarih gelişmeleri ve günümüzde iktidar cenahından yapılan girişimlere baktığımızda, iktidarın siyasi ortamı provoke etmek isteyen güçler için olağanüstü uygun hale getirdiği apaçıktır.

Bu yüzden de Kılıçdaroğlu’nun dillendirdiği “Siyasi suikastlar olabilir” duyumu yabana atılmaz bir ihtimaldir. Bunun kamuoyuna açıklanması da hiç kuşkusuz önemlidir.

Kılıçdaroğlu’nun duyumu, son haftalarda daha çok gündeme getirilen tek adam yönetimini seçimi kazanmak için 7 Haziran-1 Kasım 2015 seçimleri arasındaki döneme benzeyen girişimlerle siyasi ortamın seçimi iktidarın kazanacağı bir kaos ortamına dönüştürüp dönüştürülemeyeceği tartışmasıyla birleştiğinde daha da önem kazınmaktadır.

Ancak, Kılıçdaroğlu’nun “Siyasi suikastlar olabilir” demesinde ya da Akşener’in “Böyle bir duyum var ama çok da gündemde tutmayalım” demesiyle kalırsa, hiç kuşkusuz ki bu siyasi suikastlarla bir sonuç almayı amaçlayan odaklar için ortamı uygun hale getirmenin bir dayanağına dönüştürebilir.

Tersine bu tehdidi ortadan kaldırmanı yolu, elbette ”siyasi suikast” girişimlerinin deşifre edilmesi, daha da önemlisi halk yığınlarının siyaseti terörize etmek isteyen güçlerin ve arkasındaki güç odaklarının karşısına çıkaran bir mücadele çizgisine geçmekten, bir halk inisiyatif oluşturmayı amaçlayan bir mücadele hattına geçmekten, seçim faaliyetinin bu mücadele çizgisinin devamı olarak organize edilmesinden geçmektedir.

Bu yol aynı zamanda seçim ortamının provoke edilmesinin önlenmesinden seçim ve sandık güvenliğinin sağlanmasına kadar her sorunda iktidarın oyunlarını bozmanın tek yoludur da!

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...