21 Eylül 2021 00:45

Bahçeli laikliğin bekçisi mi?

Devlet Bahçeli

Fotoğraf: DHA

Paylaş

Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş’ın son dönemde yaptığı açıklamalarla laiklik-şeriat tartışmasını yeniden ülkenin gündemine soktuğu biliniyor. Erbaş, adli yılın dua ile açılmasını eleştirenlere yanıt verirken "Din sadece insanla Allah arasında olsun istiyorlar” diyerek doğrudan laikliği hedefe koyan bir tutum ortaya koymuştu. Devamında da sokaktan eve, ticaretten siyaset ve yargıya toplumsal yaşamın her alanının dine/inanca göre düzenlenmesi gerektiğini söyleyerek açıkça şeriat çağrısı yapmıştı.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, tam böyle bir tartışmanın merkezinde olduğu bir dönemde “büyük hizmetler” beklediğini söyleyerek Erbaş’ın görev süresini 5 yıl daha uzattı. Eski AKP Milletvekili Resul Tosun, bu tartışmaları yeni anayasa tartışmasına bağlayarak laikliğin anayasadan çıkarılması gerektiğini söyledi. İktidarın tutumundan aldığı güçle Dinayet Sen adlı iktidar destekçisi “sendika”, Erbaş’ı eleştiren Sözcü Yazarı Yılmaz Özdil gibilerinin cenazelerinin camilere sokulmaması ve cenaze namazlarının kılınmaması çağrısı yaptı.

Bu tartışmalar konusunda en dikkat çekici tutum, iktidarın fiili ortağı MHP lideri Devlet Bahçeli’nin ortaya koyduğu tutum oldu.

Bahçeli, önceleri “Türk milleti Müslüman bir millettir. Sayın Erbaş doğru bir iş yapmıştır. Desteğimiz tamdır” diyerek Erbaş’ın arkasında durduklarını ilan etti. Erbaş’a laiklik üzerinden yapılan eleştirileri de “Müslüman mahallesinde misyonerlik yapmaya çalışmak” olarak tanımladı. Ancak aynı Bahçeli daha sonra “Ne dinimize laf söyletiriz, ne de Cumhuriyet’in laiklik sütununu kırdırırız” diyerek AKP’li Tosun gibi laikliğin anayasadan çıkarılması gerektiğini savunanları eleştirdi. Yine Özdil gibilerinin cenaze namazının kılınmaması çağrısını yapan Diyanet Sen’lilere de “Sevmediğimiz birisinin camiye sokulmasına, cenaze namazının kılınmasına itiraz etmek demek Türk ve İslam düşmanlarının oyununa gelmek demektir” diyerek yanıt verdi. Bahçeli’nin bu açıklamaları hemen yankısını buldu. Yılmaz Özdil, “Sorumlu makamların ve sözde muhalefetin masanın altına saklandığı şu karanlık dönemde, cellat naralarına hak ettikleri cevabı veren MHP lideri sayın Devlet Bahçeli’ye yurttaş olarak teşekkür ederim” diyerek sosyal medya hesabı üzerinden Bahçeli’ye teşekkür etti. Devamında da Bahçeli’nin laiklik düşmanlarına gereken cevabı verdiği ve laikliğe sahip çıkarak AKP’yi frenlediği yorumları yapılmaya başlandı.

Peki, gerçekten Bahçeli laikliğin bekçisi mi?

Bu sorunun yanıtını verebilmek için kuruluşundan bu yana MHP’nin dayandığı ideolojik temellere dönüp bakmak gerekiyor. Türkiye’de ulus devlet inşası, Osmanlı ve halifeliğe karşı Türkçü ve laikçi-modernist bir temelde gerçekleştirmiştir. Yani uluslaşma süreci, halifeliğe (bütün Müslümanların liderliği iddiası) karşı bir mücadele süreci olarak ilerledi. Bu dönemde M. Kemal’in talimatıyla kurulan Diyanet İşleri Başkanlığı, dini devlet tarafından kontrol altına almanın bir aracı olarak kullanılmaya çalışıldı. Ancak bu kurumun varlığı, Türkiye’de laikliğin gerçek anlamda uygulanabilmesinin önündeki en büyük engellerden biri olageldi.

Türkiye’de Nihal Atsız’ın kurucusu olduğu Türkçü Turancı faşizm, ulus devletin ideolojik harçları olarak kullanılan Türk Tarih Tezi, Güneş Dil Teorisi gibi ideolojik söylemlerin etkin olduğu dönemlerde ortaya çıkıp gelişti. Türkçü-Turancı faşizmin en dikkat çekici yönlerinden biri de o dönem Kemalist cumhuriyetin Türkçü-modernist yöneliminin de etkisiyle “Arapların dini” olarak tanımladığı İslamiyet’e karşı mesafeli bir tutum takınmasıydı.

Ancak hareketin başına ABD’de “komünizm tehdidine karşı” gayrinizami harp ve kontrgerilla konusunda eğitim alan Alpaslan Türkeş’in geçmesiyle birlikte bu tutum giderek değişti. Bu dönemde bir yandan ABD emperyalizmin Sovyetler Birliği’ni İslam dini üzerinden kuşatma stratejisine (yeşil kuşak stratejisi) bağlanması ve öte yandan da Anadolu’nun muhafazakâr taşra kentlerinde taban yaratma (militan bulma) ihtiyacı milliyetçi-faşist hareketin hızla Türk-İslamcı bir çizgiye evrilmesine yol açtı. MHP’nin kuruluş kongresinin (1969 Adana) sloganı olan “Tanrı Dağı kadar Türk, Hira Dağı kadar Müslüman” sloganı bu dönüşümün ilanı olmuştu. Türk İslam sentezinde İslam, Türklüğün manevi/ruhi muhtevasını oluşturuyor ve Türklük de İslam’ın kurtarıcısı ve koruyucusu (İslam’ın kılıcı) rolünü üstleniyordu. Türk-İslam sentezi nasıl "Başbuğ" Türkeş’i Necip Fazıl ile buluşturduysa bugün de Bahçeli’yi Necip Fazıl’ı ağzından düşürmeyen Erdoğan ile buluşturdu.

İşte bugün Bahçeli’nin şeriatçılara karşı sahiplendiği “laiklik sütunu”nun aslında laiklikle hiçbir ilgisi yoktur. Bahçeli’nin laiklik adı altında sahiplendiği şey, cumhuriyetin kuruluş sürecindeki “Türkçülük sütunu”ndan başka bir şey değildir. Başka bir deyişle Bahçeli, Ayasofya’ya kılıçla çıkan Erbaş’ı destekleyerek yeni Osmanlıcı, Türk-İslamcı yayılmacılığı sahiplenmekte ama Türkçülüğü yok sayan İslamcı-şeriatçı yaklaşımlarla da arasına mesafe koymaktadır.

Bahçeli ile Yılmaz Özdil’i birleştiren laiklik değil, Türkçülüktür.

Bugün Dinayet Sen gibi şeriat yanlılarına kimin cenazesinin camiye girip girmeyeceği konusunda ders veren Devlet Bahçeli, acaba ırkçı güruhlar Ankara’da Aysel Tuğluk’un annesi Hatun Tuğluk’un cenazesine saldırırken neredeydi?

Uzatmadan söylersek; Bahçeli’nin bekçiliğine soyunduğu şey, laiklik değil; Türk-İslamcı faşizmin Türkçü ayağıdır. Bu yüzden bugün Türkiye’de laiklik mücadelesi, şeriatçılarla birlikte Türk-İslamcı faşistlere karşı demokrasi mücadelesinden ayrı ele alınamaz.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...