15 Eylül 2021 00:40

İktidar İdlib'de neyi gizlemeye çalışıyor?

İdlib tabelası

Fotoğraf: MA

Paylaş

Geçtiğimiz hafta sonu ‘İdlib Gerginliği Azaltma Bölgesi’nde yapılan saldırıda 3 Türk askeri yaşamını kaybetti. Eğer saldırı İdlib dışında yapılmış olsaydı kim tarafından yapıldığına bile bakmadan "Bölücü terör örgütü PKK/KCK/PYD/YPG…" gibi isim üstüne isim sıralayacağını bildiğimiz Milli Savunma Bakanlığı (MSB) tarafından yapılan açıklamada "İdlib Gerginliği Azaltma Bölgesi’nde arama tarama faaliyeti sonrası intikal halinde olan bir unsurumuza yapılan saldırı sonucunda iki kahraman silah arkadaşımız şehit olmuş…" deniyor.

Ancak MSB adını vermek istemese de saldırıyı Ensar Ebu Bekir es-Sıddık Seriyyesi (Ebu Bekir Sıddık’ın Yardımcıları Seriyyesi) adlı cihatçı örgüt üstlendi.

Kim bu örgüt?

Adını ilk kez ağustos 2020’de yine Türk askerine yönelik düzenlediği intihar saldırısı sonrasında duyuran Ensar Ebu Bekir es-Sıddık Seriyyesi, Erdoğan iktidarının yıllardır kol-kanat gerdiği radikal İslamcı, cihatçı militanlar tarafından kurulmuş bir örgüt.

Örgütün adını duyurduğu tarihe dikkat edin.

Bilindiği gibi 2020 başlarında İdlib’de HTŞ ve diğer cihatçı çetelere karşı operasyon düzenleyen Suriye ordusu, Türk askeri karşı karşıya gelmiş ve yaşanan çatışmalardan sonra 5 Mart 2020’de Moskova’da Erdoğan ve Putin arasında bir mutabakat metni imzalanmıştı. İdlib’i ikiye ayıran M4 Otoyolu’nun güneyinde ve kuzeyinde 6 kilometrelik güvenli bölge oluşturulması kararı alınan bu anlaşma ile Türk askeri M4 Otoyolu’nun kuzeyinde HTŞ ve diğer cihatçı çetelerin koruyuculuğu görevini üstlenmişti.

Hatırlıyor musunuz, Suriye ordusu Rusya’nın da desteğinde İdlib’deki cihatçılara karşı operasyon başlattığında ne demişti Cumhurbaşkanı Erdoğan?

"Rusların söylediği şey: Teröristlere karşı mücadele ediyoruz... Kim terörist? Kendi toprağını savunanlar mı terörist? Bunlar direnişçi."

İşte Erdoğan’ın “direnişçi” diyerek koruyuculuğunu üstlendiği cihatçı çeteler Türk askerine saldırınca MSB saldırıyı yapan örgütün adını bile veremiyor. Çünkü Erdoğan iktidarı İdlib’deki askeri varlığını, “Suriye ordusunun saldırılarına karşı İdlib’de yaşayanları savunmak”la açıklıyor. Ama gelin görün ki, Türk askerine Suriye ordusu değil; Erdoğan iktidarının savunuculuğunu yaptığı bu cihatçı çeteler saldırıyor.

Biliyorlar ki, Türk askerine saldıranların Erdoğan iktidarının koruyuculuğunu üstlendiği cihatçı çeteler olduğu gerçeği ortaya çıkınca herkes haklı olarak soracak: Türk askerinin İdlib’de ne işi var?

Biliyorlar ki, “Türk askerinin İdlib’de ne işi var?” sorusunu sormak, Erdoğan iktidarının derdinin insanları korumak değil; cihatçı çeteleri Suriye’nin geleceğiyle ilgili pazarlık masasında kalabilmek ve yayılmacı emelleri için kullanmak olduğunu ortaya çıkarmak anlamına geliyor.

Biliyorlar ki, “Türk askerinin İdlib’de ne işi var?” sorusunu sormak, Afrin başta olmak üzere cihatçı çetelerle iş birliği yapılan diğer bölgeleri de tartışma konusu haline getirecek.

O yüzden ülkenin güvenliğini değil ama iktidarın bekasını ‘savunma bakanı’ Hulusi Akar, “Daha önce yaptıklarımızın anlam kazanabilmesi için mücadelemizin sonuna kadar gitmesi lazım (…) Şehitlerimizin kanlarının boşa akmadığını da göstermek için verilen vazifeyi mutlaka başarmamız lazım” diyor.

Yani diyor ki, “Askerlerimize saldırı olsa da yayılmacı emeller ve gerici pazarlıklar için cihatçı çetelerle kol kola yürümeye devam edeceğiz.” Çünkü Erdoğan’ın kendisine verdiği ‘vazife’ bu!

Peki, sizce Erdoğan iktidarından sonra Türk askerinin İdlib’deki varlığının en hararetli savunucusu kim?

Elbette ABD!

Kasım 2020’de görevi bırakmadan önce Biden döneminde de ABD’nin Suriye politikasının değişmeyeceğini söyleyen ABD Suriye Özel Temsilcisi James Jeffrey, “Türkiye’nin İdlib’deki askeri varlığını ve ateşkesi güçlü bir biçimde destekliyoruz” diyordu.

Çünkü İdlib’de Türk askerinin varlığı ve burada cihatçı çetelerle sürdürülen iş birliği -ki, aynı Jeffrey, HTŞ için de “Esad rejimiyle mücadeleye odaklanmış durumdalar. Bir süredir uluslararası bir tehdit oluşturduklarını görmedik” diyordu- Suriye’de Rusya’nın pozisyonunu güçlendirecek bir çözümün önündeki önemli engellerden biri olarak duruyor. En azından Suriye’de Rusya’nın elini güçlendirecek bir çözümü geciktirici, dolayısıyla ABD emperyalizmine zaman kazandırıcı bir rol oynuyor.

Erdoğan gericiliği ve ABD emperyalizmi “Yeni bir mülteci dalgasının önüne geçilmesi” gibi söylemleri bu politikalarına meşruiyet yaratmak için kullanmaya çalışıyorlar. Oysa bugün yeni bir mülteci dalgasının önüne geçilmesinin yolu, Suriye/Esad yönetiminin muhatap alınması ve soruna çözüm bulmak için birlikte çalışma yürütülmesidir. Yoksa hem mülteci dalgasına karşı olduğunu söyleyip hem de cihatçı çeteleri destekleyip savaş kışkırtıcılığı yapmak ikiyüzlü bir politikadır ve maalesef bu ikiyüzlü politikanın en ağır bedellerini bölge halkları ödüyor.

Bütün bu söylenenler üzerinden yeniden başa dönersek, İdlib’de Ensar Ebu Bekir es-Sıddık Seriyyesi adlı örgüt tarafından yapılan son saldırı cihatçı örgütlerin ne kadar büyük bir tehdit olduklarını ve Erdoğan iktidarının ABD emperyalizminin de çıkarlarına hizmet edecek şekilde bu çetelerle ısrarla sürdürdüğü iş birliğinin ülkeyi ne gibi tehlikelerle yüz yüze getirdiğini bir kez daha gösterdi.

Öyleyse yapılması gereken de bellidir: Suriye’deki askerlerin geri çekilip emperyalist müdahaleye karşı çıkılması, cihatçı çetelerin desteklenmesine son verilmesi, Kürt sorununun demokratik çözümü yönünde adımlar atıp komşularla barışçıl ilişkilere dayanan bir politikanın izlenmesidir. Ancak Erdoğan iktidarı, ülkeyi yeni gerilim ve çatışmalara doğru sürükleyen ve halklarımızı ciddi tehditlerle karşı karşıya bırakan bu politikayı bir ‘beka’ meselesi haline getirdiğine göre; gelinen yerde bu politikadan kurtulmak, aynı zamanda Erdoğan iktidarından kurtulmak meselesi haline gelmiştir.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...