10 Eylül 2021 00:35

CHP heyetinin IKB ziyareti ve Ortadoğu barışı!

CHP heyeti, Goran Hareketi ve Irak Türkmen Cephesi yöneticileri ile beraber

Irak Kürdistan Bölgesi’ndeki temaslarını sürdüren CHP heyeti, Goran Hareketi ve Irak Türkmen Cephesi yöneticileri ile bir araya geldi | Fotoğraf: MA

Paylaş

Genel Başkan Yardımcısı Oğuz Kaan Salıcı başkanlığındaki CHP heyeti geçtiğimiz günlerde Irak Kürdistan Bölgesi’ne (IKB) bir ziyaret gerçekleştirdi. CHP heyetinin Kürdistan Bölgesel Yönetimi (KBY) Başkanı Neçirvan Barzani ile KBY Eski Başkanı ve KDP (Kürdistan Demokrat Partisi) Lideri Mesut Barzani başta olmak üzere çeşitli görüşmeler gerçekleştirdiği bu ziyaretin Genel Başkan Kemal Kılıçdaroğlu’nun ‘Ortadoğu barış ve işbirliği teşkilatı’ (OBİT) oluşturulması önerisi kapmasında gerçekleştirdiği açıklandı. Ziyaretle ilgili açıklamasında Kılıçdaroğlu’nun iktidara geldiklerinde bölge ülkeleriyle OBİT’i kurma planını hatırlatan Salıcı, ana muhalefet partisi olarak bölge barışının tesisi için komşularla diyalog kanallarının açık tutulmasına ve demokrasi yanlısı güçlerle ilişkilere büyük önem verdiklerini söyledi.

Kürt sorununun bölgede barışın tesis edilmesi bakımından en önemli sorunlardan biri olduğu düşünüldüğünde CHP heyetinin IKB ziyaretinin olumlu bir adım olduğu söylenebilir. Ancak burada CHP’nin bu olumlu adımın devamını getirip getirmeyeceği sorusu akıllara geliyor. Çünkü ülkede ve bölgede barıştan yana olmak, CHP’nin utangaçça attığı kimi adımların ötesinde bu konuda bütüncül bir politika ortaya koymayı gerekli kılıyor.

Bu konuyu tartışmaya geçmeden önce iktidar medyasının bu ziyarete yönelik tepkisine değinmek gerekiyor. Çünkü bu ziyaret en çok Erdoğan iktidarı ve medyadaki sözcülerini rahatsız etmiş gibi görünüyor. Sabah’tan Mahmut Övür ve Yeni Şafak’tan Mehmet Metiner, salı günü yazdıkları yazılarda bu rahatsızlığı açıkça ortaya koyuyorlar. Övür, “Sırada PYD ve Kandil de var mı?” diye sorarken Metiner de bu ziyaretin “Erdoğan’ı devirmek için kurulan bir tuzak” olduğunu söylüyor. Ayrıca her iki yazar da 2013’te Erdoğan’ın Diyarbakır mitingine katıldıkları için Mesud Barzani ve Sanatçı Şivan’ı eleştirdiği hatırlatmasını yaparak Kılıçdaroğlu’nu sıkıştırmaya çalışıyorlar.

Övür, sanki Erdoğan başkanlık hedefi ve yayılmacı emelleri için PKK ve PYD ile görüşmemiş gibi aklı sıra “terör destekçiliği” üzerinden CHP’yi sıkıştırmaya çalışıyor. Metiner de CHP’yi “PKK’nin meclisteki uzantısı HDP ile birlikte Erdoğan’a tuzak kurmaya çalışmak”la eleştiriyor. Metiner, Erdoğan’ın Barzani yönetimi ile ilişkisini “Bundan daha doğal bir şey olamaz” diye savunuyor ama iş CHP ye gelince hemen ortadaki “tuzağı” keşfediyor! Çünkü Erdoğan iktidarı ve AKP’nin yıllardır süre gelen muhafazakar Kürtlerin hassasiyetlerini istismar etmesinin önüne geçebilecek bir adımın atılması onları korkutuyor.

Öte yandan CHP’nin ve ‘Millet İttifakındaki ortağı İP’in, Erdoğan’ın Barzani yönetimi ile ilişkilerini zaman zaman milliyetçi hassasiyetleri kışkırtmak için gündeme getirdikleri doğrudur. Ancak Mesut Barzani ve Şivan’ın, Erdoğan’ın Diyarbakır mitingine katılmasını sadece Kılıçdaroğlu değil; Kürt demokratik hareketi ve ülkedeki demokrasi güçleri de açık bir biçimde eleştirdiler. Çünkü o dönem başlamış olan “çözüm süreci” Kürt demokrasi hareketi ile Erdoğan iktidarı arasında bir müzakere süreciydi. Barzani ve Şivan bu sürecin Kürtlerin ulusal-demokratik haklarının tanınmasını sağlayacak bir çözüme ulaşmasını istiyor idiyseler yapmaları gereken Erdoğan’ın değil, Kürt hareketinin yanında yer almalarıydı. Oysa onlar Kürt hareketinin 2013’ün tarihi Diyarbakır Newroz’una katılmak yerine Erdoğan’ın mitingine katılmayı tercih ettiler ve niyetleri ne olursa olsun Erdoğan’ın birkaç ay sonra yapılacak yerel seçimler öncesinde Diyarbakır Büyükşehir Belediyesini alma hesabına yedeklendiler. Başka bir deyişle Erdoğan’ın yanında durarak Kürtlerin ulusal demokratik istemlerinin gerçekleştirilmesine değil, Kürt halkının özlem ve beklentilerinin Erdoğan iktidarı tarafından istismar etmesine hizmet etmiş oldular.

Gelelim CHP’nin tutumuna…

Ortadoğu’da barışın tesis edilmesi konusunda rol üstlenmek, öncelikle kendi ülkesinde barışın sağlanması için tutum almayı gerektirir. Oysa bu ülkenin 40 yıllık kanayan yarası olan Kürt sorununda CHP’nin ortaya koyduğu tutum birçok noktadan eleştirilmeye muhtaçtır. Her şeyden önce CHP, bu sorunun çözüm yerinin Meclis olduğunu söylemenin ve Kılıçdaroğlu da “Kürt sorununu ben çözeceğim” demenin ötesine geçmiyor. Kürt sorunu gibi on binlerce insanımızın yaşamını yitirmesine, milyonlarca insanın yerinden yurdundan olmasına neden olmuş, ülkeye maddi ve manevi çok büyük kayıplar yaşatmış bir sorunun “Ben çözeceğim” demekle çözülemeyeceği açıktır. Çünkü silahların susmasından dağdakilerin sosyal ve siyasal yaşama nasıl dahil olacaklarına, şiddet ve baskı politikaları nedeniyle evini barkını terk etmek ve kendi geçim araçlarını bırakmak zorunda kalan milyonlarca insanın ekonomik-sosyal kayıplarının karşılanmasından sorunun eşit haklar temelinde çözümü için olmazsa olmaz demokratik bir anayasanın yapılmasına kadar atılması gereken adımlar açıkça tartışılmadan ve hangi adımın ne zaman ve nasıl atılacağını ortaya koymadan “Bu sorunu ben çözeceğim, bana güvenin” demenin ikna edici olma şansı yoktur.

Yine Kürt sorununun Meclis çatısı altında çözümü için büyük bir fırsat olan HDP ile yan yana duramayan, iktidarın HDP’yi “terörize etme” ve hedef gösterme politikalarına bile ancak utangaçça karşı çıkabilen bir CHP’nin “Sorunu Mecliste çözme” söylemi sorunun çözümü konusunda sorumluluk almaktan çok ‘kaçak dövüş’ün tercih edildiğini gösteriyor. Nihayetinde “Mecliste çözüm” teorik olarak doğru olsa da böylesi bir çözümün temelini de oluşturacak şekilde sorunun ve çözümünün toplum içinde tartıştırılması ve demokrasi mücadelesinin bir alanı haline getirilmesi yönünde atılması gereken pratik adımların atılmadığı da ortadadır.

Öte yandan Kürt sorununu savaş ve sınır ötesi operasyonlarla çözmek isteyen, bölgede yayılmacı emeller peşinde koşan Erdoğan iktidarının bu amaçla meclise getirdiği Suriye ve Irak tezkerelerine “evet” diyerek de bölgede barıştan yana bir tutum almak ve bölge barışına hizmet etmek mümkün değildir.

Bu konuda CHP’nin, Erdoğan iktidarının şoven politikalarına ve yayılmacı emellerine teslim olması bakımından en önemli kırılma noktası, Türkiye için bir tehdit oluşturmadıklarını ve bu temelde her türlü görüşmeye hazır olduklarını açıklayan ve yine demokratik Suriye’nin bir parçası olmak istediklerini söyleyen Suriye Kürtlerine yönelik operasyonlara destek vermesidir. Kılıçdaroğlu, PYD/YPG’nin “Kendi vatanını korumak için örgütlenmiş bir oluşum” olduğunu söylediği halde bu söyleminin arkasında duramamış ve Erdoğan iktidarının ülke içinde Kürt sorununda uyguladığı “Ezerek çözme” politikasının bir devamı olarak Suriye Kürtlerinin kazanımlarını bir tehdit olarak görme ve ortadan kaldırmaya yönelik saldırgan tutumuna teslim olmuştur.

El Kaide artığı çetelerle iş birliği yapan, Afganistan’da Taliban, İdlib’de HTŞ ile müzakere yapmakta beis görmeyen Erdoğan iktidarının medyadaki sözcülerinden Övür, “Sırada PYD ve Kandil de var mı?” diye soruyor. Bu zihniyete karşı IŞİD barbarlığı ile mücadele ederek yaşadıkları topraklarda demokratik-seküler bir yaşam kuran Suriye Kürtlerini savunamayan bir CHP’nin ne bölge barışı ve ne de kendi ülke Kürt sorununun demokratik çözümü konusunda tutarlı bir politika izlemesi mümkündür.

Sözün özü; CHP’nin IKB ziyareti ile attığı adım, ülkede ve bölgede demokrasi ve barışın tesis edilmesi için izlenmesi gereken politikanın tartışılmasına hizmet ettiği oranda anlamlı ve olumlu bir adımdır.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...