20 Ağustos 2021 00:26

AB’nin Afganistan fiyaskosu

Geride kimseyi bırakmayın yazan bir dövizi tutan Afgan erkek

İngiltere'de Afganların yaptığı eylem, dövizde “Geride kimseyi bırakmayın” yazıyor | Fotoğraf: Hasan Esen/AA

Paylaş

Son günlerde Afganistan’daki gelişmeler konusunda en dikkat çekici itiraflardan birisini Almanya Dışişleri Bakanı Heiko Maas dile getirdi. Taliban’ın Kabil’i ele geçirmesinden bir gün sonra Berlin’de kameraların karşısına geçen Maas aynen şunları söylüyordu: “Ortada durumu güzelleştirecek bir şey yok. Federal Hükümet, istihbarat örgütleri, uluslararası toplum olarak Afganistan’daki durumu yanlış değerlendirdik, öngöremedik. Afgan güvenlik güçlerinin Taliban karşısında bu kadar hızlı geri çekileceğini, yenileceğini ne biz ne partnerlerimiz ne de uzmanlarımız bekliyordu.”

Benzer içerikteki cümleleri daha sonra Başbakan Angela Merkel ve diğer AB ülkelerinin liderleri de sarf etti. Basında da bu eksende pek çok yorum yapıldı. Denilebilir ki; gelişmeleri uzaktan izleyen AB’nin küçük bir ülkesinin liderinin bu yöndeki bir açıklaması anlayışla karşılanabilir. Ancak, Almanya gibi, başından itibaren işgal operasyonunun göbeğinde yer alan bir ülkenin lideri ve dışişleri bakanının öngörüsüzlüğe dair sarf ettiği cümleler kabul edilemez.

Hem de ABD ile Taliban arasından kapalı kapılar arkasında yapılan gizli görüşmelerde uzak olmayan bir tarihte “devir teslim”in yapılacağına dair birçok veri bulunmasına rağmen...

Dahası Yeşiller ve Sol Parti'nin, ABD Başkanı Biden’ın çekilme kararını ilanından sonra, haziran ortasında, Afganistan’daki Alman askerlerinin, onlara yardımcı olan Afgan görevlilerinin ve Alman vatandaşlarının en kısa zamanda Almanya’ya getirmek için mecliste verdiği önerge hükümet partileri CDU/CSU ve SPD ile aşırı sağcı Almanya için Alternatif (AfD) partileri tarafından reddedildi.

Evet hükümet ve işgalden yana olan güçlerin Afganistan’da olup bitenlere pembe gözlüklere baktığı bir dönemde, eğer Sol Parti ve Yeşiller’in önerisi dikkate değer görülüp kulak verilseydi, bugün Taliban’ın kılıcını ensesinde hisseden çok sayıda kadın, erken ve çocuk Almanya’ya gerilmiş olacaktı.

Yine, önceki gün Süddeutsche Zeitung’da yer alan haberde Savunma Bakanlığının 25 Haziran’da bir tahliye uçağını Mezarı Şerif’e göndermeye karar verdiği, ancak bürokratik engellerden ötürü bu seferin iptal edildiği yazılıyor.

Bütün bunlara kulak asmadığı gibi, Dışişleri Bakanlığının hazırladığı rapor kapsamında Afganistan’ı “güvenli ülke” olarak değerlendirip, Almanya’ya iltica talebinde bulunan Afganları uçakla Kabil’e göndermeye devam ediyordu. Ancak, her şeyin ayyuka çıktığı, Kabil’in artık düşeceği net  görülmeye başladıktan sonra İçişleri Bakanı Horst Seehofer, hızla çark ederek Afgan sığınmacıların sınır dışı edilmesini bir süreliğine durdurduklarını açıklamak zorunda kaldı.

Tablo bu iken, çıkıp Afganistan’da insanlık dramının yaşandığını, yardım elinin uzatılması gerektiğini açıklamak tam anlamıyla ikiyüzlülükten başka bir şey değildir.

Diğer AB ülkelerinde de durum Almanya’dan pek farklı değil.

Bu nedenle hep birlikte yenilgiyi kabul edip önümüzdeki dönemde nasıl bir politika izleyeceklerini konuşuyorlar. Hafta başında yapılan AB Dışişleri Bakanları toplantısının sonuç bildirisinde de görüldüğü gibi Taliban ile görüşmek için kapılar açık tutuluyor. AB Dış Politika Yüksek Komiseri Josef Borrell’in şu sözleri durumu özetliyor: “Taliban savaşı kazandı. Bu nedenle kendileriyle konuşmamız gerekiyor.” (tagesschau.de, 17.08.2021)

Konuşulacakların başında ise kaos nedeniyle daha fazla sığınmacının AB ülkelerine ulaşmasını engellemek geliyor. Bu temelde Türkiye’ye yeniden görevler biçiliyor. Önümüzdeki günlerde AB sınırlarına dayanan sığınmacıların durumu konusunda yeni bir krizin çıkması kuvvetle muhtemel.

Afganistan’ı tek başına işgal etmeye karar veren ve müttefiklerini de peşinde götüren ABD, Taliban’la pazarlıkları tek başına yaptığı gibi çekilmeye de tek başına karar verdi. İşgalin parçası diğer ülkeler, çoğu gelişmeleri ancak basın üzerinden öğrenebildi. ABD ise asıl olarak kendisinin iç ve dış politika çıkarları ekseninde hareket etmiştir.

Bu tablo doğal olarak işgal harekatına katılan NATO şemsiyesi altındaki emperyalist güçler arasındaki güvensizliği derinleştirecektir. Joe Biden yönetimi bir taraftan transatlantik ilişkileri yenilemeye çalışırken diğer taraftan yeni gerilimlere neden oluyor. Bu nedenle son günlerde Alman basınında sıkça dile getirilen “Afganistan misyonundan ders çıkarılması gerektiği” yönündeki değerlendirmeler, ABD’nin tutumunun sorgulanmasını da içeriyor. Ne var ki, emperyalist ülkelerin savaş ve işgalden gerçek anlamda ders çıkarma diye bir sorunu yoktur. Çünkü, savaş, işgal ve silahlanma emperyalist-kapitalizmin ürünüdür. Bu nedenle “Ders çıkarmadan” işgallerin olmayacağı sonucu çıkarılmamalı.

Afganistan ekseninde son 20 yılda olup bitenler, emperyalist devletler, onların liderlerinin burnunun dibini görmeden, hakların, emekçilerin sırtından büyük bir yıkım yaptıklarını gösteriyor. Zaman bir kez daha savaşa ve işgale karşı çıkanların ne kadar doğru ve haklı olduğunu göstermiştir.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...