04 Ağustos 2021 00:55

Muktedir gökyüzünden bize bakıyor

Erdoğan, helikopterden Manavgat'taki yanan orman bölgelerini inceliyor.

Fotoğraf: AA

Paylaş

Ağustos ayı geldi, pek de hoş gelmedi. Bu yaz sıcağında insan artık tatil havasında yazılar yazacağını düşünüyor. İnsanları yormayan, gündelik yaşamın içinden, siyasetten ve ağır gündemlerden uzak… Kaç haftadır arkadaşlık/dostluk üzerine bir yazı yazmayı planlıyorum mesela. Ama nerede? Bu ülkede yaşayınca planlar yapıp o planlara uymak mümkün mü? Çoğu zaman gündem sizi esir alıyor. Gündemden uzaklaşıp bir şeyler yazsan hem vicdan meselesi yapıyorsun hem de “nerede yaşıyor bu kadın?” eleştirilerine -ve hatta lincine- maruz kalma ihtimalin yüksek. İkincisini geçtim de ilki, yani vicdan muhasebesi yakanı hiç bırakmıyor.

Irkçılık, linç girişimleri, yangınlar, sel, kadın cinayetleri… Felaketler ardı ardına hız kesmeden geliyor. Bunun üzerine bir de yaşamla bağımızı koparmak istercesine, siyasal felaket ekleniyor ki onun yıkıcı etkisini hiç sormayın! Hepsinden beter, dahası, hepsinin müsebbibi.

“Bizim seçtiklerimiz” ve “siyasal temsil” meselesi üzerine çok yazdım, çok konuştum. Ancak içinden geçtiğimiz süreçler beni/bizi dönüp dolaşıp bu meseleye getiriyor. “Bizim seçtiklerimiz bizi ne kadar temsil ediyor” sorusunu sorduruyor. Daha da ötesi, “siyasal temsil diye bir şey kaldı mı? Temsilci ile temsil edilen arasındaki bağ baki mi?” sorularının beynimizi tırmalamasına neden oluyor.

Yangını uçaktan izleyen bir cumhurbaşkanı, felaket bölgesine onlarca -yoksa yüzlerce mi? -  lüks araçtan oluşan konvoyla fetih girişi yapan bir cumhurbaşkanı, yetmezmiş gibi yangınzedelerin üzerine çay paketleri fırlatan bir cumhurbaşkanı… Diğer yanda -aslında aynı taraftalar- aracından inmeden polise “sen beni nasıl tanımazsın” minvalinde çemkiren, adını bile duymadığım, neyle iştigal eder, temsil adına mecliste ne yapmıştır, ne işe yaramıştır vs. bilmediğim bir muhalefet vekili… Belli ki vekilliği sadece statüsü ve maddi kazançları için istemiş ve elde etmiş olan yüzlercesinden biri…

Anlaşılan o ki bir yerlerde, bir zaman temsil mekanizmasının ayarları bozulmuş. O ayar bozukluğu da bu kişilere adı geçen makamlarda neden bulunduklarını, vatandaşlığın ne anlama geldiğini, yöneten yönetilen ilişkisini unutturmuş. İktidar sarhoşu olmuş çoğu siyasetçi. Nasıl oralara geldiğini unutmuş. Eskide kalmış bağdaş kurulup oturulan yer sofraları. Artık taziyeler bile köşklerde, acılı insanlar ayağa çağrılarak iletiliyor. Karşılarındaki artık konumlarını borçlu oldukları vatandaş değil, tebaa. Tebaa ayağa çağrılır, vatandaşa ise gidilir.

Yeryüzünde insanların acıdan içleri kavrulurken, yakınları alevler içinde yaşama veda ederken, tüm canlılar yanıp kül olurken, muktedir gökyüzünden tebaasını izliyor… Fransız Devrimi ile birlikte egemenliğin kaynağının tanrıdan halka geçmesi, siyasal düşünceler tarihinde “iktidarın yeryüzüne indirilmesi” olarak değerlendirilir. Anlaşılan şu günlerde bizzat iktidarın kendisi yeniden yeryüzünden gökyüzüne doğru yol alıyor. Görünen o ki “ölümlü tanrı” tarihin derinliklerinden geri döndü.

Gökyüzünden bizi seyreyleyen artık bir siyasal temsilci değil, bir muktedir, bir ölümlü tanrı. Böyle bir ortamda bize düşen ise, tebaa olmayı sessizce kabul edip felaketlerin içinde sonumuzu mu bekleyeceğiz, yoksa vatandaşlık statümüzü geri kazanmak için mücadele mi edeceğiz, ona karar vermek.

 

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...