09 Temmuz 2021 00:12

Peker vakası: Otorite kuralı, reiscilik veya kanlı bir üretim biçimi

Sedat Peker, Mehmet Ağar

Sedat Peker fotoğrafı: Youtube videosundan ekran alıntısı, Mehmet Ağar fotoğrafı: DHA

Paylaş

Peker bir vakıa değil bir vaka durumu. Öyle bir vaka ki, sadece Türkiye değil Balkanlar, Türki Cumhuriyetler, Ortadoğu, Rusya, Avrupa, ABD, tüm Amerika, tüm dünya için pek çok yönü veya ortaklaştığı noktalar var.

Hiçbir toplumsal sistem bazı kazanımları olmadan ayakta kalamaz.  En kötü gruplaşmalarda bile “kazanım” sayılabilecek çıktı; sadece korkudan/baskıdan kurtulmakla sınırlı kalırsa, o toplaşma veya durum sürdürülemez. Ne kadar kötü veya olumsuz olursa olsun bir sosyal oluşumun sürdürümü için mensup veya yandaşlarına hayatta kalmalarını, dahası bağlılıklarını sürdürmelerine yetecek asgari bir kaynak/nema sağlamak zorundadır.

Otiriter/totaliter sistemler sırf zor veya şiddetle varlığını koruyamadığını/koruyamayacağını, en azından aç kalan bir topluluğun dağılıp yok olacağını kabul edersek, geriye kalan daha kök soru bu otoriter/totaliter sistemlerin ayakta kalabildikleri sürece hangi iktisadi döngü, hangi üretim biçimi ile ayakta kalabildikleri sorusudur.

Peker’in aslında hemen tüm toplumun üç aşağı beş yukarı bildiği şeyleri içten/tanıklıkla deşifre etmesiyle işin magazin yanı çok görünür olmakla birlikte, kim ne kadar pislikmiş yanını bir yana bırakıp, böyle bir sistem nasıl oluşuyor ve bu kadar etkili bir güç olabiliyor sorusuna odaklanmak gerekiyor.

OTORİTE KURALI: AKLI VİCDANI ÇARPITARAK KENDİ KONTROLÜ ALTINA ALMAK

Rejimlerin en büyük sorunu “içsel kontrol” veya meşruiyet sorunudur. Otoriter/totaliter rejimlerin zihni/ideolojik düzeydeki mekanizmalarının başında skolastik dönemle tipleştirilen algıyı, aklı ve dahası vicdanı çarpıtarak tüm bunları kendisinin/zümresinin/sınıfının hizmetçisi ve yardımcısı haline getirmesi gelmektedir.

Bırakın halkı bizzat kendi kolluk kuvvetini, askerini polisini adamını kontrol edebilmek, “dışsal kontrol” için bile, önce “içsel kontrol” yani üyelerinin görme, algılama, analiz etme, çıkarımda bulunma, yorumlama, değerlendirme, karar alma ve kendi kararıyla hareket edebilme gücünü ele geçirme yani bir yandan kendininkini güçlendirilirken diğer yandan karşısındakinin aklını yok etme veya en azından azaltma zorunluluğu vardır.

HÜR KİŞİ VEYA TOPLUM REİS/ÇETE TARAFINDAN KONTROL EDİLEMEZ: NAS ŞART, DİN VE MİLLİYETÇİLİK ŞART

Hür kişilerden oluşmuş hür bir toplum kontrol edilemez bir kişi veya toplumdur. Olsa olsa demokratik bir yönetim, kolektif açık bir yönetim oluşturulabilir, özgürlük dışsal otoriteye uygun değildir.

O halde otoriter/totaliter rejimlerin oluşması ve sürdürümü için en başta devletin tüm meşruiyet organları ve mekanizmalarının bu rejimin hizmetçisi haline sokulması şarttır. Askeriyesinden daha önce eğitimi, okulu, bilimi, medyası, adliyesi ele geçirilmelidir. Bunun en etkili yollarından biri “tartışmasız” nas’lar yaratıp bunu kullanmaktan geçmektedir.

Geleneğin en sistemli, yaygın, total haline “din” veya “töre” denebilir.

Tüm üyelerin veya topluluğun zihninin, basiretinin bağlanması tek başına dışsal zorla olamadığından insanların ve topluluğun tinsel yanının ele geçirilmesi gerekir. Bunun en kolay yanı geniş kitlelere karşı nası, geleneği, milleti, doğruyu, hakikati kendisinin temsil ettiğine inandırması, bunun dincilik ve milliyetçilik yapması, inanmayanı linç etmesidir.

Bugün de çeşitli formlarda süren skolastiğin ana özelliği, felsefe ve ahlakı bile kendi hizmetçisi haline sokmasıdır.

Ama ideoloji kendi başına bir varlık alanı değildir, bunun öznesi ve maddi yanı daha önceliklidir. İdeoloji daha çok işin ekonomi politiğini görünmez kılmak ve meşrulaştırmada iş görmektedir.

MAFYA REJİMİNDE ÜRETMEDİĞİNE KANLI EL KOYMA, ZORLA YAĞMA

 

Pis rejimler pislikle olur. Nema, nepotizm-kayırma bunun en hafif halidir. Çete rejiminin, mafya rejiminin ana mekanizması; sonuçta kendi emek sarf etmediği, kendi üretmediği şeylere el koyma, yağmadır.

Skolastik dönem ideolojiyle değil krallık, feodalite ve kilisenin en hafifi ile bütün verimli arazilere el koyma rejimidir, skolastik dönem aynı zamanda fetihçi, daha sonraki evrede koloniyal ve emperyalist nüveleri barındırmıştır.

Din iman ancak maddiyatla hayatta kalabilmektedir, çeteler maddiyatla ayakta kalabilmektedir, adam besleme maddiyatla olabilmektedir. Mafyacılık, çetecilik kanlı bir üretim biçimidir. Kapitalizm ve emperyalizm kanlı üretim biçimleridir.

Özetle skolastik, çetecilik, mafyalaşma, kapitalizm, emperyalizm, otoriterlik, totaliterlik kanlı üretim biçimlerinin çeşitli türleri ve görünümleri sayılır. Esası üretmediğine, hak etmediğine el koyucu bir zümreleşme, adam besleme, karşı çıkanı ezmek için baskı ve sindirme, ideolojik düzeyde geleneği/dini araçsallaştırarak zihni/aklı/vicdanı körleştirme ve ele geçirmedir.

Peker vakıa değil bir vakanın hem ideolojik hem de iktisadi yanıyla bizzat temsilcisi, tanığı ve anlatıcısıdır.

EN BÜYÜK ÜÇ KIYMET: ÖZGÜRLÜK, BİLGİ VE ÜRETİM

Düşünce, bilim, medya özgürlüğü olmadan insani hiçbir değer oluşmuyor; mafya rejimleri, otoriter totaliter rejimler, kapitalizm ve emperyalizm oluşuyor. Asalaklarla mücadele, her şeyden önce özgürlük, bilgi/bilim ve emekten/üretimden geçiyor.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...