02 Temmuz 2021 00:55

Kanal İstanbul ve Montrö: Hangisi doğru söylüyor?

Kürsüde konuşan Erdoğan (solda)

Recep Tayyip Erdoğan, Kanal İstanbul Sazlıdere Köprüsü Temel Atma Töreni'ne katılarak konuşma yaptı | Fotoğraf: Murat Kula/AA

Paylaş

Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu, “Kanal İstanbul ve Montrö’nün birbirine etkisi yok” diyor.  Oysa Kanal İstanbul’un yapılmasını savunurken Montrö’nün Türkiye’nin boğazlardaki egemenlik haklarını sınırladığını ama Kanal İstanbul’un tam egemenlik sağlayacağını söyleyen Cumhurbaşkanı Erdoğan’dı.

Çavuşoğlu, önceki gün Antalya’da Rusya Dışişleri Bakanı Lavrov ile düzenlediği basın toplantısında “Ne Kanal İstanbul’un Montrö Anlaşmasına etkisi var, ne de Montrö Anlaşmasının Kanal İstanbul’a etkisi var” açıklamasını yaptı. Lavrov’un da açıklamasında “Kanal İstanbul’un yapılması, yabancı askerlerin orada konuşlanmasına sebep olmayacaktır” demesi, bu konuda yapılan pazarlıklar ve verilen güvenceler konusunda soru işaretlerinin oluşmasına neden oldu.

Bilindiği gibi, Erdoğan iktidarı ekonomik darboğazdan kurtulmak için turizmi bir can simidi gibi gördüğü ve bu konuda Rus turistlere büyük umut bağladığı halde Rusya, vatandaşlarının Türkiye’ye uçuş yasağını 21 Haziran’a kadar uzatmıştı. Putin yönetimi, aynı dönemde özellikle gerilim yaşadığı Ukrayna’ya verilen destek ve Kırım konusundaki tutumu nedeniyle Erdoğan iktidarını uyarıcı açıklamalar da yapmıştı. 

Rusya’nın 2016’dan bu yana Suriye sahasından başlayarak Erdoğan iktidarı ile kurduğu ilişki ve sürdürdüğü iş birliğinin seyri bakımından 14 Haziran’da yapılan NATO zirvesi ve bu zirvede Erdoğan ile ABD Başkanı Biden arasında gerçekleştirilen görüşme büyük önem taşıyordu. Çünkü Rusya, Türkiye ile ilişkilerine NATO zirvesinden çıkacak sonuçlar, Türkiye’ye verilecek görevler ve S-400 savunma sistemi konusunda yapılacak pazarlıklara göre yön vermeyi amaçlıyordu. 

Çavuşoğlu ve Lavrov’un açıklamalarına; Suriye’de iş birliğinin devam ettirilmesi ve Rus turistlerin Türkiye’ye gelişlerinin önünün açılması gibi kararlara bakınca iki ülke yönetimleri arasındaki ilişkilerin seyrinde şimdilik ciddi bir değişiklik görünmüyor. 

Peki, durum gerçekten öyle mi?

Ve ayrıca son NATO zirvesinde Rusya doğrudan ve Çin potansiyel tehdit olarak tanımlandığı ve Türkiye’nin NATO içindeki konumuna ve önemine özel vurgu yapıldığı halde Putin yönetimi, neden Erdoğan iktidarı ile ilişkilerde bu yönde tutum takınmayı tercih etti?

Çünkü Erdoğan’ın Biden ile yaptığı görüşmede, NATO’nun Afganistan’dan çekilmesi sürecinde Türkiye’nin Kabil Uluslararası Havaalanının güvenliğini sağlaması önerisi ABD tarafından olumlu bir adım olarak karşılanmış olsa da Rusya’dan alınan S-400’ler başta olmak üzere iki ülke yönetimleri arasındaki sorunların “çözümü” daha sonra yapılacak görüşmelere ertelendi. Dolayısıyla bu durum Rusya’nın Türkiye ile ilişki ve iş birliğini sürdürerek Türkiye’yi ABD ve NATO bakımından sorunlu bir noktada tutmak için koşulları hâlâ elverişli olarak görmesine yol açıyor. Daha doğrusu Putin yönetimi, Erdoğan iktidarının ekonomik ve siyasi sıkışmışlığına bağlı olarak ABD, NATO ve AB’ye giderek daha fazla yanaştığını görüyor olsa da Türkiye ile ilişkilerde sürdürülen bu politikayı son sınırlarına kadar zorlamayı kendi çıkarına görüyor.

Tam bu noktada Kanal İstanbul, iki ülke yönetimleri arasındaki ilişkilerin ‘doğal sınırları’nı gösteren bir proje/girişim olarak öne çıkıyor. Çavuşoğlu’nun Kanal İstanbul ile Montrö’nün birbirine etkisi olmadığını söylemesi ya da Lavrov’un Kanal İstanbul’un boğazlar konusunda mevcut statüyü değiştirmeyeceğini umut ettiklerini belirtmesi bu durumu değiştirmiyor. Aksine bu açıklamalar, ‘açılış’ adına yapılan şovlara rağmen geleceği hâlâ belirsiz olan bu projenin bugün karşılıklı çıkara dayalı ilişkilerin devamı önünde engel olmaması yönünde yapılmış açıklamalar olarak anlam kazanıyor. 

Öte yandan Erdoğan’ın Kanal İstanbul ile ilgili ortaya koyduğu hedefler Çavuşoğlu’nu yalanlıyor. Çünkü Erdoğan, Montrö Anlaşması’nın Türkiye’nin boğazlar üzerindeki egemenliğini sınırladığını ama Kanal İstanbul’da egemenliğin tamamen Türkiye’nin elinde olacağını söylüyor. Devamında da “Daha iyisine imkan bulana kadar Montrö’ye bağlılığımızı sürdüreceğiz” diyor. Bu açıklamaların arkasında nasıl bir siyasi hesap/niyet olduğunu anlamak zor olmasa gerek. Erdoğan, Kanal İstanbul’u Montrö’yü geçersizleştirecek ve Boğazlar konusunda yeni pazarlıklara kapı aralayacak bir proje olarak görüyor. 

Bir: Boğazların denetimi ile ticari ve askeri gemilerin geçişini düzenleyen Montrö, başta Rusya olmak üzere Karadeniz’e kıyıdaş ülkeler için hem ekonomik ve hem de askeri-güvenlik bakımından büyük önem taşıyor. Çünkü Karadeniz’e kıyıdaş olmayan ülkelerin savaş gemilerinin giriş çıkışları ile bu gemilerin tonajını sınırlıyor.

İki: Karadeniz’de NATO ve Rusya arasında özellikle Ukrayna üzerinden sürdürülen egemenlik mücadelesi, hem Kafkasya enerji kaynaklarının denetimi ve hem de Asya’daki paylaşım mücadelesi için bir ön cephe pozisyonunda bulunuyor.  Bu amaçla NATO Karadeniz’e yeni güçler yığıyor ve tatbikat üzerine tatbikat (en son Ukrayna kıyılarında yapılan Sea Breeze-Deniz Esintisi-2021 tatbikatı) düzenliyor.

Böylesi bir tabloda Rusya’nın ‘yakın tehdit’ olarak tanımlandığı NATO’nun 2030 strateji konseptiyle de birlikte düşünüldüğünde Kanal İstanbul, NATO ve batılı emperyalistlerin Karadeniz’e müdahale alanının genişletilmesini ve dahası Türkiye’ye bu konuda yeni roller biçilmesini sağlayacak bir proje olarak öne çıkıyor.

Kanal İstanbul ve Montrö konusunda Çavuşoğlu’nun Erdoğan’ı ya da Erdoğan’ın Çavuşoğlu’nu yalanlaması, başka bir gerçeği de gözler önüne seriyor: İktidar, halkın çıkarlarını koruyup güvenliğini sağlayacak tutarlı bir politika yerine kendi çıkarlarını ve geleceğini güvenceye almak için her şeyi yapmaya ve söylemeye hazır bekliyor!

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...