19 Haziran 2021 00:50

Asıl sorun muhalif güçlerin ‘HDPfobia’yı aşıp aşamamasıdır

HDP İzmir il binasına silahlı saldırı, 1 kişi hayatını kaybetti.

Fotoğraf: Lokman İlhan/AA

Paylaş

HDP’nin İzmir İl Örgütüne düzenlen silahlı saldırıda HDP Üyesi Deniz Poyraz vurularak öldürüldü.

Bu yazının yazıldığı saatlerde, hunharca işlenen cinayetin üstünden 24 saatten fazla bir zaman geçmişti.

Geçen süre içinde şu gerçekler açıkça ortaya çıktı:

  1. Deniz Poyraz’ı altı kurşunla katleden Onur Gencer bir “meczup”, “akli dengesi bozuk”, “öfkeli bir kişi”... değildir. Tersine, bu kişi, Suriye’de Menbic ve Halep’te görevlendirilmiş, askerlik yapmamış ama muhtemelen SADAT tarafından ciddi askeri eğitimden geçirilmiş bir kişidir.
  2. Katil HDP örgütüne 1 kişiyi öldürmek için değil o gün yapılacak olan ama son anda iptal edilmiş, HDP’nin merkez yöneticilerinin de katılacağı 40 kişilik toplantıyı basarak, “Kim varsa öldürmek” için gelmiş, bunu da açıkça itiraf etmiştir.
  3. Saldırının üstünden bunca zaman geçmesine ve kamuoyunda geniş bir tepki ortaya çıkmasına karşın, Cumhurbaşkanı Erdoğan ve yasalara göre, birinci görevi vatandaşın can güvenliğini sağlamak olan İçişleri Bakanı Soylu’dan protokol icabı bile olsa bir ses çıkmamıştır!

DENİZ POYRAZ HANGİ POLİTİKANIN DEVAMI OLARAK ÖLDÜRÜLDÜ?

Eğer faili meçhul bir cinayet varsa, dedektiflerin soracağı ilk soru, “Bu cinayet kime yarar sağlamaktadır” olur.

Deniz’in katili cinayetini, “PKK’den nefret ettiğim için öldürdüm” diye itiraf ettiğine göre, tetikçi bellidir ve cinayet açıkça siyasi amaçlıdır. Dolayısıyla burada sorun “tetikçi”nin kim olduğu değil, arkasındaki gücün hangi siyasi güç ya da güçler olduğudur.

O zaman cinayetle ilgili “Katil kim” sorusu biraz değiştirilerek, “Bu cinayet hangi politikanın devamı olarak işlenmiştir”e dönüşür!

Ülkemizde siyaseti az çok izleyen herkes açıkça görmektedir ki; AKP-Erdoğan iktidarının, 7 Haziran 2015 seçimini kaybetme nedenini “HDP’nin seçim başarısı” olarak tespit etmesinden beri, HDP’nin kriminalleştirilip legal siyaset alanı dışına itilmesi stratejisi benimsenmiştir. O zamandan beri Erdoğan-AKP iktidarı, HDP’yi terörle, terörizmle eşitleyerek ırkçı şoven güçlere hedef göstermiş, ona yönelik her tür kara propaganda ve saldırıya yeşil ışık yakmıştır.

Bu genel tutum, son aylarda;

  • Kobanê davasının altı yıl sonra yeniden açılması,
  • HDP’nin kapatılması için Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının harekete geçirilmesi eşliğinde Cumhur İttifakının HDP’yi kuşatma amaçlı girişimlerini yoğunlaştırıp, ırkçı şoven güçlerin harekete geçmesi için teşvik eden bir “olgunluğa” erişmiştir.

Kısacası “Deniz Poyraz cinayeti, AKP-MHP iktidarının, tek adam yönetimini tahkim etmek ve iktidarda kalabilmek için devreye soktuğu HDP’ye vurarak tüm muhalif güçleri etkisizleştirmeyi amaçlayan politikanın devamı olarak gerçekleştirilmiştir” demek gerçeğin ifadesi olur.

HDPFOBİA VE MUHALEFETİN İKTİDARI CESARETLENDİREN ROLÜ

Kuşkusuz iktidarın hedefinde muhalefetin en direngen gücü olarak gördüğü HDP vardır. Ama saldırı, bütün muhalif güçleredir(*); tek adam yönetimin önünde engel olan demokratik kazanımlaradır.

Bunu artık, herkes söylüyor, aslında biliyor da! Ama, “Bunu bilenler gereğini yapıyor mu?” denirse, bu sorunun yanıtı ne yazık ki “evet” değil.

Cumhur İttifakının kimi sözcüleri, kimin düzenlediği belirsiz bir “provokasyon” olarak niteleyerek, cinayete karşı çıkıyor görünseler de burada amacın cinayete varan eylemlerin kendi politikalarıyla bağlantısının gözlerden saklanması olduğu apaçıktır. Bu tutumun kısa bir süre sonra ”provokasyon”un HDP’ye, CHP’ye genel olarak muhalefete yıkılmasına yönelik suçlamalara dönüştürülmesi sürpriz olmayacaktır.

Cumhurbaşkanı ve İçişleri Bakanının böyle hunharca bir cinayet karşısında sessiz kalmaları, cinayetin vahametini daha da büyütmektedir.

Deniz Poyraz cinayeti, iktidarın HDP’yi legal siyaset alanının dışına itme politikasının devamı mahiyetindedir. Ama bunda muhalefetin bir sorumluluğu yok mudur?

HDP’yi “terör”den, “terörizm”den sorumlu tutan, PKK’nin doğrudan uzantısı olarak gösteren iktidarın; HDP’yi “bölücü”, “terörist”, “düşman” gösteren, ”HDPfobia” diyebileceğimiz tutumu, CHP merkezli muhalefeti de etkisi altına almıştır. Bu aynı zamanda iktidarın onları köşeye sıkıştırmasının da başlıca dayanağı olmuştur.

Çünkü bu muhalefet kesiminin, kendilerini iktidarın meşruiyet sınırları içinde tutabilmek için “HDP’nin PKK ile arasına mesafe koyması” koşulunu öne çıkarmasıyla başlayan yaklaşımı, HDP ile kendileri arasına “Mesafe koymaya” dönüşmüştür.

MUHALEFET ‘HDPFOBİA’YI AŞAMAZSA BAŞARI ŞANSI YOKTUR!

Ülkenin üçüncü büyük partisini “yokmuş” gibi gösterme, iktidarın “HDPfobia”sının etkili olmasına çanak tutmuştur; bugün de bu aşılmış değildir. Tersine HDP ile iş birliği, ittifak, adının birlikte anılması büyük bir suçmuş gibi görünmeye başlamıştır. İYİ Partinin Genel Başkanı Akşener’in, daha birkaç hafta önce, bunun seçimin kaybedilmesi anlamına geldiğini bildiği halde, “HDP seçimde ayrı aday çıkarsın” demeye kadar gelmesi HDPfobianın burjuva muhalefet içinde ne kadar etkili olduğunu göstermektedir. Çünkü Akşener böylece, “HDP’yle aynı safta görüleceğimize seçim kaybederiz daha iyi” demiş olmaktadır.

Kısacası Deniz Poyraz cinayetine gelen bugünkü süreçte sadece iktidarın değil, Kürt sorununu “yumuşak karnı” haline getiren, Cumhur İttifakının “HDPfobiası”na teslim olan muhalefetin küçümsenmeyecek bir rolünün olduğu da tartışmasızdır.

Muhalefetin bu tutumu değişmedikçe “provokasyona hayır”, “Demokrasiyi savunmak için mücadele”, “İktidarın oyununa gelmeyeceğiz”... gibi iddiaların birer dilek olmayı aşması olanaklı olmayacaktır.

(*) Burada muhalif güçler derken sadece siyasi partileri değil, tek adam yönetimine şu ya da bu nedenle karşı olan mücadeleci sendikaları, emek ve meslek örgütlerini, çevre mücadelesini, kadın hareketini, gençlik mücadelesini, aydınları, demokratları, akademisyenleri... talebi olan tüm güçleri kastediyoruz.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...