12 Haziran 2021 00:30

İşsizlik sadece işsizlik değildir

İşkur önünde kuyruk

Fotoğraf: MA (Arşiv)

Paylaş

Rakamların masa başında oluşturulduğu izlenimi veren TÜİK, her nedense bu kez işsizliğin yükseldiğini açıkladı. Hayret! Bu rakam da kuşkulu olmakla beraber, yine de icraatta hafif de olsa bir ilerleme olarak görülebilir. Böylesine adeta verilmiş bir görevin yerine getirilmesi ciddiyet ve sadakatiyle davranan tüm kurumlar güven ve itibar kaybına uğrarken, doğal olarak, TÜİK de bunun dışında kalamazdı.

TÜİK ne derse desin, güneş balçıkla sıvanmaz, yüksek tondan süslü sözlerle söylenen siyasi ve yandaş yalanları da gerçeği perdeleyemez. Balçıkla sıvanamayan yalanların tek doğrulayıcısı siyasetin emrine girmeyen ve emir-komuta yönetimine karşı çıkan ekonomi dünyasıdır. Minnet duyduğumuz ekonomi dünyası, yükselen fiyatlar, yükselen kur, yükselen döviz ve yükselen işsizlikle siyasi kadronun tozpembe gösterme çabalarını boşa çıkarmaktadır. Yaşanan çürüme söylenenler için olduğu kadar, bizzat siyasi kadronun iktidardaki yaşam süresi için de geçerlidir. Doğanın diyalektiği çok nettir; çürümeyi ancak çürüme bilinci ortadan kaldıracaktır. Nitekim, ilk işaretler de görülmeye başlamıştır. Tüm baskılamalara rağmen TÜİK’in açıklama yaptığı gün akşamında siyasiler aç insanları kendilerinin doyurabileceğini söyleyebilmiştir. Hayret! Gerçekten bu güç ve ferasetleri var idi ise, şimdiye kadar neyi beklediler ki!

İşsizlik ilk anda çaresizlik, aile yıkımı, bireysel ve toplumsal psikolojik sorunlar yumağı demektir. Çünkü işsizlik yüzeysel düzeyde yaşanan mekanik bir olgu olmayıp, sosyal dokunun çok derinlerine nüfuz eden organik hareketlenmedir. Aile kurumuna bakanlığı ile sahip çıkan siyasiler farkında olmalı ki, işsizlik nedeniyle aileler dağılmasa dahi, aile disiplininin kaybolduğu, gençlerin umudunun kırıldığı ortamda anarşi yükselir ve insanların ülkeye sadakat duygusu zayıflar. Bir ulusu silah kullanmadan parçalamanın en kolay yolu!

İşsizlik, etkisi itibariyle bir nesilde kalmaz, gelecek dönemleri de etkileyecek şekilde davranışsal ve biyolojik bozukluklara yol açar. Biyolojik boyutuyla yeterli beslenemeyen nesiller gerek zihinsel, gerek vücutsal hastalıklara duçar olur. Bir dönemin işsizliği gelecek dönemlerin sosyal politikalarında büyük yaralara neden olarak, topluma maliyeti yüksek olur. Gerek psikolojik nedenlerle gerek eksik ve yanlış beslenmeye bağlı olarak mukavemeti kırılan nesiller bir zamanların tasarrufu olarak algılanan değerleri ileri zamanlarda kat kat tüketirler ya da buna muktedir kılınmadıklarında toplumsal çöküşün birer hücresine dönüşürler. Bir ulusu parçalamanın en kolay yolu!

Mesele salt bireysel ya da toplumsal çöküşle ilgili olmanın da çok ötesinde olarak ülkenin kaliteli ve teknoloji ağırlıklı üretim kapasitesi ile de ilgilidir. Diğer bir deyişle, bir dönemin iyi beslenemeyen nesillerinde genel eğitim kalitesi aynı olsa dahi (Ki, Türkiye’de eğitim sistemi, dolayısıyla kalitesi de çökertilmektedir!) sağlanan sonuç giderek geriler. Aşırı güç kullanmadan bir ulusu çökertmenin en kolay yolu!

İşsizliğin yükseldiği günümüz koşullarında salt işsiz ve işte olanlar arasında değil, fakat yanlış bir siyasi politika ile parti destekli işe alınanlar ile işsizler arasında yıllar boyu silinemeyecek kin ve nefret tohumları ekilir ve, maalesef, ekilmektedir. İşsizliğin olduğu koşullarda dahi, siyasi bağ ile değil de gerçek kabiliyet ve niteliklerle işe girme durumunda işsiz ile işteki insan arasında aşırı kin ve nefret bu denli söz konusu olmaz. İstihdam politikası yandaş yaratma çarpıklığı ile nitelik ve liyakate göre değil de, sadakate ve parti bağına göre olduğu sürece ekonominin genel verimliliği düşer ve optimal büyüme düzeyi yakalanamaz. İnsanlar arasındaki siyasi husumet; bir ulusu bölmenin en etkili yolu!

Her ne kadar tüketim ağırlıklı olsa da, ekonominin büyüdüğü dönemde işsizliğin yükselmesi, yaratılan katma değerin bölüşülmesinde adaletsizliğin giderek arttığının göstergesidir. Başka bir ifade ile, bu durum ekonomide yaratılan değerlerin göreli olarak daha az sayıda insan arasında paylaşıldığı, tersinden bakarsak, yaratılan gelir aynı olsa dahi, kaldı ki, büyümüşüz, ulusal varsıllığın göreli olarak daha az sayıda insan tarafından paylaşıldığı, yani daha çok sayıda insanın paylaşılacak pastanın dışına itildiği anlamına gelir. Böyle bir sistemin adil olmasını beklemek akla zarardır; adil olmayan bir sistemde toplumun sağlıklı gelişmesini beklemek hayaldır. Kapitalizm; şu sistemi bir de emekçi dostlardan dinlesek!

Tüm bu sayılan psikolojik, biyolojik ve ekonomik sıkıntılar siyasi irade dışında oluşan anlık sonuçlar değildir. Bugün çektiğimiz sıkıntılar uygulanan ekonomi politikasının kaçınılmaz ve öngörülebilen sonuçlarıdır. AKP’nin olumlu görüldüğü(!) dönemde de bugünlere geleceğimiz halka saygılı akademik çevrelerce açıkça ifade edilmiş idi. Halka saygılı ufak grubun karşısında cebine saygılı yandaş grupca bu iktidara yol verildi. “Yetmez, ama evet” ifadeleriyle halkı iktidar lehine etkileyen aydın geçinen aymazların da iktisattan anlamıyor idi ise, yapmaları gereken edeple susmaktı! Bilinmeyen bir konuda ahkam kesmek cehalettir, susmak ise erdemliliktir. İşte bugün buralardayız. Artık ne aydın geçinen aklıevveller aklımızı karıştırabiliyor, ne de siyasilerin yapay süslü balonları gözümüzü kamaştırabiliyor, çünkü bunların karşısında en somut haliyle ekonomi, hatta siyaset bilincimizi oluşturuyor. Komutlara uymayan ekonomik sıkıntılara teşekkürler, zira bizi uyarıp uyandırıyor ve tüm baskılara karşın kendimize ve ülkemize sahip çıkma yollarını hem siyasi yapılanma hem de ekonomik sistem bağlamında işaret ediyor.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...