10 Haziran 2021 00:31

Türkiye toplumu gözaltında

Fotoğraf: Flickr

Paylaş

Türkiye’de henüz MOBESE (mobil elektronik sistem entegrasyonu) ile (Kameralar ile gözetim altında tutulmak) yaşamaya başlamadığımız 2 binli yılların başında, Hollanda Amsterdam caddelerinde yürürken, Türkiye’li arkadaşlar, bana,  MOBESE kameralarını göstermişler ve “Burada herkes izleniyor, gözetim altında tutuluyor” demişlerdi.

Şimdilerde,  Türkiye’de de “çağdaş uygarlık seviyesinin!” üzerine çıkıldı. MOBESE’ler bizde de yaygınlaştı. Çağdaş uygarlığı teknoloji eşittir çağdaş uygarlık olarak anlar ve bununla sınırlarsanız, olacağı budur. Çağdaşlık,” insan haklarına saygı”dan geçer. İnsan haklarına saygı ise, insan haklarını tanımayı, kullanmayı, korumayı ve geliştirmeyi içerir.

Hatırlıyorum, Ankara hukukta okuduğum yıllarda -1971 ve sonrası- ve 12 mart düzeninin, yasaklarının yürürlükte olduğu/kalkmadığı bir dönemde, henüz 19-20 yaşlarımda, Çetin Altan’ın “Büyük Gözaltı” romanını okumuş ve çok korkmuştum (1972/1973 olmalı). Kendi kendime “hukuk nerede?” diye sormuştum. Çetin Altan’ı 1960’lı yılların başından beri okuyordum. Tanışmam ve “nasılsınız?” diye sormam yıllar sonra, Ankara’da Fransız Kültür Merkezindeki bir etkinlik sırasında olmuştu.

Evet, “Büyük Gözaltı”, genel olarak insanın, insanlığın, özel olarak da Türkiye toplumunun özgürlük sorunuyla ilgilidir.

Sevgili okuyucular, size daha önce Charles Dickens’in İki Şehrin Hikayesi’nden bahsetmiştim. Romanın daha ilk cümlesi, Meram Arvas çevirisi ile (Can Yayınları 2011) şöyleydi:

“Zamanların en iyisiydi, zamanların en kötüsüydü, hem akıl çağıydı, hem aptallık, hem inanç devriydi, hem de kuşku, aydınlık mevsimiydi, karanlık mevsimiydi, hem umut baharı, hem de umutsuzluk kışıydı, hem her şeyimiz vardı, hem hiçbir şeyimiz yoktu, hepimiz ya doğruca cennete gidecektik ya da tam öteki yana - sözün kısası, şimdikine öylesine yakın bir dönemdi ki, kimi yaygaracı otoriteler bu dönemin, iyi ya da kötü fark etmez, sadece daha sözcüğü kullanılarak diğerleriyle karşılaştırılabileceğini iddia ederdi.”

Dünyada milyarlarca insan gözaltında tutuluyor.

1970’ler de geride kaldı, Çetin Altan’ın Büyük Gözaltı’sındaki anlatım hâlâ geçerli. Teknoloji değişse de toplumlar ve her bir insan, devletler tarafından, yasal ya da yasa dışı bir şekilde dinleniyor, gözleniyor, kayıt altında tutuluyor.

Bu gözaltında/gözetim altında tutmaların Türkiye’deki yeni varyantlarından birisi de, “denetimli serbestlik” uygulaması.

Daha iki gün önce, BBC’nin 8 Haziran 2021 tarihli haberinin başlığı şöyleydi: “Avrupa Konseyi: Ocak 2020 itibarıyla Türkiye’de nüfusun yüzde 1’i ya cezaevinde ya da denetimli serbestlik altında.”

“İsviçre’deki Lozan Üniversitesinin Avrupa Konseyi için hazırladığı rapora göre, Türkiye’deki her 100 bin kişiden 984’ü, 31 Ocak 2020 itibarıyla cezaevinde ya da denetimli serbestlik uygulaması altında.

Avrupa’da başı çeken bu oran, Avrupa ortalamasının 3 katından fazla. Avrupa ortalamasına göre her 100 bin kişiden 265’i aynı kapsamda yer alıyor. Denetimli serbestlik altındaki kişilerin sayısında Avrupa’da ilk üç ülke, 100 bin kişide 643 kişiyle Polonya, 627 kişiyle Türkiye ve 568 kişiyle Litvanya. Bu ülkeleri 562 kişiyle Gürcistan takip ediyor.( https://www.bbc.com/turkce/haberler-dunya-57398038)”

50 yıl önce de” Büyük Gözaltı”ndaydık, 50 yıl sonra da…

Hangisi, “daha” iyi, ya da “daha” kötü?

Teknikler, formlar değişse de “Büyük Gözaltı”ndayız. Sokakta, evlerde, işyerlerinde, okullarda…

Dünya devletler hapishanesinde…

Durum budur.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...