12 Mayıs 2021 00:30

Özgürlüğü icat edememiş toplumlar

Robespierre'in Konvansiyon'da tutuklanması tablosu

Robespierre'in Konvansiyon'da tutuklanması | Resim: Max Adamo - Tuval üzerine yağlıboya, 1870

Paylaş

Geçtiğimiz aylarda, Dipnot Yayınları çok kıymetli üç kitap yayımladı. Akademik hayatımın her evresinde izi olan Sevgili Hocam Prof. Dr. Mehmet Ali Ağaoğulları imzalı bu üç ciltlik eser, Fransız Devrimi yıllarının siyasal düşüncelerini inceliyor. Sadece Fransa’yı değil, tüm dünyayı etkilemiş olan yılların (1789-1794) düşüncelerini, dünyayı görme ve anlama biçimlerini bize adeta ince ince resmediyor. Dünyayı uzun süre etkisi altına almış bu düşüncelerden, bugünlerde pek çok ülkede uzaklaşılırken, uzun süren mücadelelerle elde edilmiş haklar aşındırılırken ve özgürlükler tehdit altındayken, o dönemin özgürlük ve haklar anlayışına yeniden dönüp bakmak belki de hiç olmadığı kadar elzem. Bu üç ciltlik eser bize bu olanağı en iyi şekilde sunuyor.

Yazar, eşitlik ve özgürlük anlayışından, kadın haklarına, din ve inanç özgürlüğünden, siyahların durumuna, savaş ve barış algısına kadar en temel meselelere o dönemde nasıl yaklaşıldığını, büyük bir bilimsel titizlikle, ama aynı zamanda yalınlıkla okuyucuyla paylaşıyor. Üstelik de “ataerkil tarih yazımına” teslim olmadan, devrimde kadınların oynadığı rolü unutmadan.

M.A. Ağaoğulları’nın bu üç ciltlik çalışması şüphesiz çok yazı kaldırır. Her bir başlığı, her bir satırı. Bugün ben bu satırlarda, Fransız Devrimi’nden hareketle haklar meselesine dair yazdıklarına odaklanmak istiyorum. Bugün içinde bulunduğumuz duruma biraz da olsa ışık tutabilmek adına ve birlikte düşünmeye bir yerlerden başlayabilmek için.

İnsan haklarının parlamentoların ana gündem maddesini oluşturduğu bir dönem hayal etmekle başlayalım işe. Biliyorum, bugünden bakınca hiç kolay değil. Yıl 1789 ve bir haklar bildirgesi Fransız Meclisinde kıyasıya tartışılıyor. Meclis kürsüsünde halkın haklarına dair bilgisizliği ve bunun sonuçları, halkın krala hangi haklarını devredip hangilerini devretmediği hararetle tartışılıyor. Bu tartışma sırasında dillendirilen iki cümle bugün nasıl da güncelliğini korumaya devam ediyor: “… Yasalara saygı gösterilmesini sağlayabilecek olan yalnızca halktır. (…) Eğer halkın tümü ilan edilecek yasalara saygı gösterilmesini istemezse, Ulus’un temsilcileri bile yürütme gücünün uygulanışında belirecek olası kötülüklere karşı ne yapabilir?”

O günün meclis tartışmalarında bugün hâlaâ pişirilip pişirilip önümüze konulan bir tartışmayı da görmek mümkün. Haklara kavuşan halk ya aşırılıklara kayıp düzensizlik yaratırsa? Türkiye tarihinden daha yakından bildiğimiz bir ifadeyle söylersek, “ya haklar bol gelirse”? Neyse ki bu tartışma aşılıp insanı mutlu edecek bir anayasanın, yurttaşları kendilerini koruyan yasalara ve vatanlarına daha fazla bağlayacağı konusundaki görüş ağırlık kazanıyor. Ve haklar bildirgesi de böylece yayımlanıyor. İnsanların mutlu olması ve saygı duyması, aşırılık, düzensizlik ve karmaşa tartışmalarının önüne geçiyor. Ne büyük lüks değil mi? Tarihin öğreticiliği karşısında insan şapka çıkarmak istiyor.

Bildirgenin ikinci maddesi “Her siyasal topluluğun amacı, insanın doğal ve zaman aşımına uğramaz haklarını korumaktır. Bu haklar, özgürlük, mülkiyet, güvenlik ve baskıya karşı direnmektir” der. Peki, siyasal topluluk hakları korumaz da ortadan kaldırırsa ne olur? Dahası, bugün Türkiye’nin içinde bulunduğu durumda olduğu gibi, haklar sadece toplumun bir kesimi için geçerli olup diğer bir kesimi haklarından soyundurulursa ne olur? Bazı yurttaşlar evlerinden dahi çıkamazken, diğerleri toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkını kullanırsa ne olur? Hem de iktidar bazı yurttaşlarını bu haktan tamamen soyundurmuşken… Bildirgenin bu sorulara yanıtı, “Baskıcı iktidarlara karşı direnme” biçiminde. Peki bizim yanıtımız ne?

Bu köşedeki kısacık satırlarda hızla değindiğim bu soruları ve daha yüzlercesini bize sorduruyor M.A. Ağaoğulları. Sorulması gereken ne çok soru, tartışılması gereken ne çok mesele var. Muhalefetin giderek daha fazla iktidara benzediği, iktidara göre şekillendiği bir siyasal ortamda, daha çok düşünmek, daha çok soru sormak, daha fazla tartışıp eyleme geçmek dışında bir şansımız yok. Mehmet Ali Ağaoğulları üç ciltlik eserinde adeta bize bunun için davet çıkarıyor. Geçtiğimiz yıllarda emekliye ayrıldı, ancak “Hocaların Hocası” Mehmet Ali Ağaoğulları öğretmeye ve düşündürmeye devam ediyor. Bilimsel sorumluluk duygusuyla ve dur durak bilmeden…

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa