07 Mayıs 2021 00:45

Devlet Bahçeli'nin "yüz"ü

Devlet Bahçeli

Fotoğraf: DHA

Paylaş

MHP Lideri Devlet Bahçeli, 4 Mayıs’ta yaptığı basın toplantısında cumhuriyetin 100. yılı için 100 maddelik yeni anayasa önerisi hazırladıklarını açıkladı. Bilindiği gibi Erdoğan iktidarı ve fiili ortağı MHP, cumhuriyetin 100. yılı 2023 için yeni anayasa yapma hedefini açıklamış ve bu konuda çalışmalara başlamışlardı. Bahçeli’nin 100 maddelik anayasa önerisini memnuniyetle karşıladıklarını açıklayan AKP’nin TBMM Grup Başkanı Naci Bostancı, kendi hazırlıklarının da bitmek üzere olduğunu ve bayramdan sonra kamuoyu ile paylaşacaklarını söyledi.

Devlet Bahçeli, yeni anayasa önerisinin gerekçesini daha önce “Yeni yönetim sisteminin temel yapı taşlarını, vazgeçilmez ilke ve esaslarını daha da geliştirmeyi önceliğine alan bir anayasa ertelenemez ihtiyaçtır” sözleriyle açıklamıştı. Bahçeli’nin “Önce Cumhurbaşkanımıza sonra diğer partilere sunacağız” dediği ve temel yönlerini açıkladığı bu anayasa önerisinin ruhunu (ideolojik temellerini) nereden aldığına ve bu anayasa ile hedeflenen rejimin ne olduğuna bakmak için uzağa gitmeye gerek yok. Bahçeli’nin sadece bir gün önce, “3 Mayıs Türkçülük Günü” ile ilgili yaptığı açıklamaya dönüp bakmak yeter.

Bahçeli, sosyal medya hesabından yaptığı açıklamada “Türkçülük Günü” olarak kutlanan 3 Mayıs 1944 olaylarını “fikir, siyaset ve mücadele müktesebatımızın mihenk taşları” olarak tanımlıyor ve devamında da “Aralarında merhum Başbuğumuz Türkeş Bey’in ve merhum Atsız’ın da yer aldığı dava insanlarımızın emanetleri emanetimiz, ilkeleri ilkemizdir” diyordu.

Neydi 3 Mayıs 1944 olayları?

Türkçü faşizmin kurucusu olarak kabul edilen Hüseyin Nihal Atsız, çıkardığı Orhun dergisinde Nazizme sempati duyduğu ve ırkçı görüşleri savunduğu bilinen dönemin Başbakanı Şükrü Saraçoğlu’na dönemin Maarif Vekili (Eğitim Bakanı) Hasan Ali Yücel’i şikayet eden iki açık mektup yazar. Bu mektuplarda Sabahattin Ali, Pertev Naili Boratav gibi komünistlikle “suç”ladığı aydınların ismini yazarak Hasan Ali Yücel’in onları koruduğunu ve devlete sızmalarına yardımcı olduğunu söyler. Bunun üzerine Atsız’ın ihbar ettiği isimlerden Sabahattin Ali, yargıya başvurur ve ‘Irkçılık-Turancılık Davası’ olarak anılan dava 26 Nisan 1944’te başlar. İkinci duruşmanın yapılacağı 3 Mayıs 1944 günü Atsız destekçileri Ankara Ulus’ta bir araya gelerek komünizm karşıtı sloganlar atarlar. Ancak artık Nazilerin savaşı kaybedeceği belli olduğu için dönemin tek parti iktidarı, Sovyetler Birliği’ne iyi niyet mesajı olarak aralarında o dönem Üsteğmen olan Alpaslan Türkeş’in de yer aldığı Atsız taraftarlarına müdahale eder.

İşte Türkiye’de faşist hareketin ilk kitle gösterisi olarak tarihe geçen 3 Mayıs günü, MHP tarafından “Türkçülük Günü” olarak kutlanıyor.

Daha sonra MHP’nin kurucusu ve “Başbuğ”u olacak olan Alpaslan Türkeş, 4 Nisan 1944’te yazdığı mektupta Atsız’a şöyle sesleniyordu: “Milletin içinde bulunduğu tehlikelerden kurtarılması mümkündür. Atsız’ın kılıcından keskin olan kalemi bu işi herhalde muvaffakiyetlendirecektir. Kalem kifayet etmezse o zaman işi silahlara bırakacağız. Türkçülük yolunda ruhumuz, yüreğimiz, kılıçlarımız seninle beraberdir.” (1)

Peki, Atsız’ın kılıçtan keskin kalemi ne yazıyordu?

“Türkçülük, Türklüğün her yönden bütün milletlerden ileri ve üstün olması ülküsüdür.”

“Asırlardan beri kılıç sallamış ve ömrünü er meydanında geçirmiş Türk milliyetinin bir çocuğu ile asırlardan beri sahtekarlık ve dolandırıcılıkla yaşamış Yahudi milletinin bir çocuğu nasıl müsavi (eşit) olabilir?”

“Tarihi vatanımız olan bütün tutsak ülkeleri elbette kurtaracağız (…) Biz iki Türkistan’ı da, Azerbaycan’ı da, Kafkasya’yı da, İdil-Ural boylarını da, Kırım’ı da (…) Batı Trakya’yı, Kıbrıs’ı ve Adalar’ı da alacağız… Kerkük ve Bayır-Bucak da bizim olacak.”

“Türkçüler bakımından en alçak vatan hainleri olan komünistlerin yok edilmesi şarttır.”

“(Kürtler) Türk milletinin başını belaya sokmadan, kendileri de yok olmadan çekip gitsinler. Nereye mi? Gözleri nereyi görür, gönülleri nereyi çekerse oraya gitsinler. İran’a, Pakistan’a, Hindistan’a, Barzani’ye gitsinler.”

“Bir millet için en büyük tehlikelerden biri de barış ve dostluk afyonu yutarak uyumaktır (…) Hayat bir savaşken ve onu kazanmak için mutlak saldırmak gerekirken milli ülkü yolunda yapılacak saldırının çirkinliğini haykırmak ya gaflet ya ihanettir.”

“Acaba bilhassa gençlerimiz ve bilhassa kızlarımızın zehirlenmesine engel olmak için bütün memlekette sinemalar kapatılsa, erkek ve kadın plajları ayrılsa, roman ve hikayeler sansürden geçse ne olur? (…) Terbiye ilminin müsaade ettiği en küçük yaştan itibaren bütün Türk çocukları Türkelinin yatılı mekteplerine girerek milli-askeri terbiyeyi alacaklardır.” (2)

İşte Bahçeli’nin bugün de sahiplendiklerini söylediği “emanet ve ilkeler”den küçük bir demet!

Şimdi gelelim Bahçeli’nin açıklamalarından anladığımız kadarıyla 100 maddelik yeni anayasa önerisinin dikkat çeken temel noktalarına…

Öncelikle Bahçeli, anayasanın başlangıcında “Allah’ın lütfu, kardeşlik ruhu ve vatan sevgisiyle varlık bulmuş biz Türk Milleti” düsturunun olduğunu söylüyor.

Şimdiye kadar yapılan anayasaların ne kadar uygulandığından bağımsız olarak “laiklik” vurgusu yapması karşısında bu anayasa önerisinde Allah-dinin milletin birleştirici unsuru olarak yer alması, yeni anayasanın Türk-İslamcı bir ideolojik temele oturtulacağının ilk işareti olarak okunabilir. Elbette laiklikte tamamen kurtulma yönünde atılacak böylesi bir adım, dini tarikat-cemaat-yapılanmalarının yeni rejimin asli unsurları olmasının da önünü açacak.

İkinci olarak, Devlet Bahçeli yeni anayasada devletin temel niteliklerini belirleyen ilk 5 maddenin aynen korunduğunu ve bu maddeler için “Değiştirilemez ve değiştirilmesi teklif edilemez” vurgusunun yapıldığını söylüyor.

Bilindiği gibi, AKP-MHP ittifakı ve medyadaki sözcüleri her fırsatta bugüne kadar yapılan bütün anayasaların darbe yönetimleri tarafından hazırlandığını ve ülkenin artık ‘sivil bir anayasa’ya kavuşması gerektiğini söylüyorlar.

Tam bu noktada şu soruyu sormak gerekiyor: Hem “Bu ülkeyi artık darbe anayasalarından kurtarmak gerekiyor” deyip, hem de bu anayasalara ruhunu veren temel ilkeleri koruyarak yeni ve ‘sivil’ bir anayasa yapma iddiası, halkı aldatmaya yönelik ikiyüzlü bir siyasi tutum değilse nedir?

Bahçeli’nin açıklamalarından anladığımız kadarıyla yeni anayasada yapılacak düzenlemelerle geçtiğimiz günlerde HDP’yle ilgili kapatma davasını geri çevirdiği için “O da kapatılmalı” dediği Anayasa Mahkemesi, yüksek mahkeme olmaktan çıkartılıp işlevsizleştiriliyor ve parti kapatmaları için “Yüce Divan” adı altında yeni bir mahkeme oluşturuluyor.

MHP’nin yeni anayasasında en göze çarpan değişiklik ise, Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nin “Kurumsallaştırılması” kapsamında bundan sonra cumhurbaşkanı ile birlikte iki yardımcısının da seçimle göreve gelmesinin önerilmesi oluşturuyor.

Açıktır ki bugüne kadar Erdoğan iktidarının fiili ortağı konumunda bulunan Bahçeli ve partisi, bu değişiklikle yeni rejimde kendi pozisyonunu da resmileştirip kalıcı hale getirmek istiyor.

Sonuç olarak hazırlanan bu anayasa önerisi, tek adam iktidarı ve onun Cumhur İttifakının ülkeyi nasıl bir rejimle yönetmek istediğini ortaya koymakla kalmıyor, bu konuda sonuna kadar ısrarcı olunacağının da haberini veriyor.

Öyleyse ülkeye dinci bir faşizm elbisesinin giydirilmesini kabul etmeyen halk güçlerinin bu yakın tehlikeyi görmesi ve hazırlıklarını buna göre yapması gerekiyor.

(1) Aktaran Yaşlı, F. /2020. Antikomünizm, Ülkücü Hareket, Türkeş, 3. Baskı. Yordam Kitap, İstanbul. sf.26

(2) Aktaran Yaşlı, F. (2020) Türkçü Faşizmden “Türk-İslam Ülküsü”ne, 3. Baskı. Yordam Kitap, İstanbul. sf.32-62

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...