06 Mayıs 2021 00:11

Genelgeler kıskacında özgürlükler

Yere yatırılan bir yurttaşın çevresinde çok sayıda polis.

Fotoğraf: MA

Paylaş

Polis devleti nitelemesi çoğu kez baskıcı yönetimler için kullanılır.

Türkiye’de de bir yönetim pratiği olarak çeşitli durumlarda bu niteleme kullanılabilmiştir. Daha çok özgürlükler söz konusu olduğunda aklımıza getiriyoruz polis devleti nitelemesini.

Nasıl gelmesin ki, pazarcı esnafının, marketin, bakkalın ne satacağına, rafında tezgahında neyi bulundurup bulunduramayacağına;  halkın neyi alıp neyi alamayacağına, yemesine, içmesine, seyahatine, çayına/kahvesine İçişleri Bakanlığı (Polisin bağlı olduğu bakanlık) karar veriyor. Pandemi ile ilgili olsun ya da olmasın (Pandemi konusunda karar verici olması ayrıca temel problem) orası karar veriyor.

Hatırlıyorum, belgelerde de vardır, 2 binlerin başında, Antalya’da yapılan TİHV ve İHD’nin organize ettiği Türkiye İnsan Hareketi Konferansında, Türkiye’de yürürlükte olan rejim için “otoriter, yer yer totaliter özellikler taşıyan rejim” demiştik.

Baskıcı rejim ve yönetimleri nitelemek için polis devleti nitelemesi yanında kullanılan nitelemeler çok çeşitli.

Sözgelimi, diktatörlük, otoriter yönetim, otokratik yönetim ve hatta faşist yönetim nitelemeleri bazı siyasal iktidarları nitelemek için kullanılır. Oluşturdukları ve izledikleri politika ve uygulaması ile o ülkedeki rejimin (siyasal ve hukuksal rejim) kurallarıyla da çelişen uygulamalar sergilerler bu yönetimler. O nedenle yönetim pratiği, biçimi ile siyasal rejimin niteliğini de karıştırmamak gerek.

Türkiye’nin başkanlık rejimiyle karanlık bir dehlize girmiş olduğu çok açık. Bunun pek çok göstergesi var. Denge denetlemeden yoksun, hukukun üstünlüğünün reddedildiği bir rejimde, keyfilik, hukuk tanımazlık, baskının her türünün sergilenmesi, ön görülemezlik,  durumun sadece şu andaki siyasal iktidarın yönetim biçimiyle sınırlı olmayacağına da işaret etmektedir.

Gelecek, demokratik standartlar açısından,  sistem değişmezse bugünün tekrarı olacaktır.

Son bir haftada, iki temel hak ve özgürlükler alanında genelgeler ile insan hakları ve özgürlükleri sınırlandırıldı. İlki içki yasağı genelgesi. İkincisi toplumsal olaylarda polisin hareketlerini kayıt altına almayı yasaklayan genelge.

Bu konudaki ulusal ve uluslararası standartlar bellidir.

Şöyle: İnsan hakları yasayla, demokratik toplum gereklerine uygun olarak ve zorunlu sebeplerle ve ölçülülük ilkesine uygun olarak, hakların ve özgürlüklerin özüne dokunmaksızın, meşru amaçlar için sınırlanabilir. 18. maddeye göre de sınırlamalar “Ancak öngörüldükleri amaç için” uygulanabilir.

İçki yasağı Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi 8. maddesinde düzenlenen, özel hayatın ve aile hayatının korunması hakkına; polisin kamera kaydına alınması yasağı da AİHS 10. maddesinde düzenlenen ifade özgürlüğü hakkına hukuka aykırı olarak sınırlama getirmektedir.

Anayasa’nın 13. maddesi de sınırlamalar konusunda AİHS ile büyük ölçüde uyumludur.

Sevgili okuyucular, Türkiye’yi yönetenler yönünde insan haklarına saygı sorunu yaşanıyor ve bu kolay aşılacak gibi de görünmüyor.

İnsan haklarına saygı, insan haklarını tanımayı; tanıma ise, insan haklarının korunmasını, kullanılmasını, yerine getirilmesini-tedarik edilmesini ve geliştirilmesini içerir.

Bu açıdan, Türkiye’yi yöneten politik ve bürokratik kadroların demokrasiyi içselleştiremedikleri görülüyor.

O nedenle toplum olarak insan haklarını kazanmak, kullanmak, korumak ve geliştirmek için, daha çok çalışmak, süreklilik içinde ısrarcı olmak, haklara ve özgürlüklere saldırılara karşı boyun eğmemek, itiraz ve talepte bulunmak lazım.

Unutmayalım, insan hakları, -tarihsel olarak- mücadele ile kazanılmış standartlardır.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...