05 Mayıs 2021 00:53

1970’lerin kundağında neoliberalizm ve ekoloji

Fotoğraf: Wikimedia Commons

Paylaş

Almanya’daki son kamuoyu araştırmalarına göre Birlik 90/Yeşiller, Hristiyan Demokrat Birliğin (CDU) önüne geçmiş görünüyor. İki parti yüzde 24-27 bandında rekabet ediyor. Yeşiller Almanya’nın büyük kentlerinde özellikle yüksek eğitimli, orta ve yüksek gelir gruplarında, organik market müşterilerinde karargah kurarken, CDU savunma hattını emekliler cephesinde oluşturuyor. Televizyon programlarında Yeşiller’in hâlâ bir burjuva/yurttaş partisi olup olmadığının sorgulanması çok acayip. Belli ki bazı siyasi yorumcular eskinin büyük burjuva partisi CDU’nun yerine Yeşiller’in oturmasını hâlâ sindiremiyorlar.

Bu siyasi değişimin ne olduğu anlayabilmek için diğer partilere göz atmakta fayda var: Almanya Sosyal Demokrat Partisi (SPD) (tarihinin en düşük değerinde!) yüzde 15 civarında seyrederken, aşırı sağ ve faşist ittifak Almanya için Alternatif (AfD) yüzde 11’e dayanmış durumda. İç kavgalarla yorulmuş olan Sol Parti (die Linke) yüzde 7, seçmenlerini giderek Yeşiller’e kaybeden liberal Hür Demokratlar Partisi (FDP) yüzde 11 civarında seyrediyor. Eylül’deki seçimlere kadar oranlar değişebilir, ancak bir zamanlar iki partili bir sistem olarak tanımlanan Alman siyasi sisteminin önemli bir eşikte olduğu kuşku götürmez. Değişimin en önemli göstergesi 1970’lerin sonunda savaş karşıtı, nükleer enerji karşıtı toplumsal hareketlerin içinden örgütlenen ve kendisini “parti olmayan parti” olarak tanımlayan Yeşiller’in bir iktidar partisine dönüşmüş olması. Federal Cumhuriyet tarihinde ilk defa kökeni II. Dünya Savaşı öncesine dayanmayan bir parti seçimlerde önde gidiyor.

Yeşiller Bundestag’a ilk girdiğinde meclis toplantı salonunda nereye oturacakları tartışmalara neden olmuştu. CDU Yeşiller’in kendisinden en uzağa SPD’nin soluna oturmasını talep ederken, SPD Yeşiller’in kendisinin solunda olduğunu reddederek kendi grubunun sağına CDU’nun yanına oturması gerektiğinde ısrar etmişti. Nihayet Helmut Kohl’un yüzünden düşen bin parçaya rağmen Yeşiller kendisine komşu olmuş, SPD’yle CDU’nun arasına oturtulmuştu. Gri takım elbiseli adamlar arasına gündelik kıyafetleriyle gelip, meclis sıralarından gelen kahkahalara rağmen evlilik içi tecavüzden, cinsiyetçilikten, barıştan, çevreden söz eden Yeşiller, SPD ve CDU’nun yıllarca önce onları kerameti kendinden menkul bir kehanet misali oturttuğu siyasi merkezi artık fethetmiş durumda.

Önümüzdeki dönemi yorumlayabilmek için geçmişe dönüp Yeşillerin tarihi üzerinden Almanya siyasi sisteminin bir değerlendirmesini yapmak gerekiyor. Nitekim, Ortadoğu Uzmanı Siyaset Bilimci Timothy Mitchell’ın deyimiyle kömür ve petrolle beslenen “karbon demokrasinin” krizinde yeni bir aşamadayız. Bu krizin ilk belirtileri 1960’larda ortaya çıkmış, 1970’lerde belirginleşmiş ve 1980’lerde neoliberalizmin hakimiyetiyle stabilize olmuştu. O gün bu gündür “kriz yönetiminden” öte bir “yaşam hayali” vaat edemeyen siyasal sistem yeşil enerjiyle yeni bir refah düzeyi, yeni bir istikrar dönemi getirebilecek mi? 1973’te Jürgen Habermas’ın bahsettiği “Geç Kapitalizmin Meşruiyet Sorunları” ya da Claus Offe’nin bahsettiği “Kapitalist Devletin Yapısal Sorunları” giderilebilecek mi? Bu iki düşünürün kitaplarının, SPD Lideri Willy Brandt’ın tarihi bir kampanya sonunda yüzde 46 oy aldığı 1972 seçimlerinin ertesinde yayımlandığını hatırlarsak bugünkü sorunların büyüklüğü daha iyi anlaşılır.

1973 ve 1979’daki petrol krizleri karbon demokrasinin tarihsel bloğunu dağıtırken bugünkü gündemin iki belirleyici siyasi akımını aynı anda öne çıkarttı: Neoliberalizm ve yeşil hareket. Bu ikisi arasında ne gibi çatışma ve uzlaşma alanları olduğunu tespit edebilmek için Potsdam Üniversitesi Modern Tarih Uzmanı Frank Bösch’ün çalışması önemli bir kaynak oluşturuyor. [1] Modern Almanya tarihinde iki tarih, 1945 (İkinci Dünya Savaşı’nın sonu) ve 1989 (Batı ve Doğu Almanya’nın birleşmesi) dönüm noktası kabul edilir. Bösch alternatif bir kronoloji önererek, bugünün dünyasını anlamak için 1979 yılına odaklanmak gerektiğini öne sürüyor ve böylece bir süredir modern tarihyazımında 1970’leri öne çıkartan yazarlara katılıyor. Bösch’e göre, birbirleriyle giriştikleri hararetli kavgalara rağmen neoliberalizm ve ekolojik hareketin 1970’lerin ürünü olmaktan ötürü paylaştıkları önemli ortak noktaları mevcut. Bösch düşman kardeşlerin doğum izlerini şöyle sıralıyor:

Her ikisi de 1970’lerdeki krizlerden doğdu ve siyasette bir kuşak değişimine öncülük etti.

Her ikisi de kıyamet kehanetlerinde bulunarak, önerdikleri siyasi programa bir alternatif olmadığını öne sürdü.

Her ikisi de yeni radikal teklifler öne sürmekten, kutuplaştırmaktan çekinmedi.

Her ikisi de tutumluluğu vurguladı ve özellikle alt gelir gruplarını olumsuz etkileyen, iş piyasasını güvencesizleştiren projelerden geri adım atmadı.

Her ikisi de yeni bilimsel uzmanlık söylemine başvurarak verileri, modelleri, grafikleri siyasi tartışmanın temel sözlüğü haline getirdi, siyaseti bilimselleştirdi, uzmanları ve uzmanlığı öne çıkardı.

Her ikisi de reform önerilerinde yasal çerçeveyi aşarak, bireyin düşünüş ve davranışını değiştirmeye yöneldi. Bireysel sorumluluğu, ahlakı yeniden tanımladı. Tavizsiz ve popüler olmayan politikalar teklif ederken bireyden fedakarlıklar talep etti.

Her ikisi de kendisini müesses nizama karşı, anti-statükocu olarak konumladı. Devlet ve parti bürokratlarına karşı kuşkuyla yaklaştı. Başlangıçta kadın politikacıları (Margaret Thatcher ve Petra Kelly) değişimin simgesi olarak ikonlaştırdı.

Her ikisi de yükselen orta sınıflardan destek buldu.

Her ikisi de (Yeşiller enerji ve çevre, neoliberaller mali ve iktisadi politikalarında) küresel bir perspektif sergiledi. Politikalarını formüle ederken ulusötesi düşünce kuruluşlarından (Mont Pèlerin ve Roma Klubü) faydalandı. Politikaların hayata geçirilmesinde uluslararası anlaşmalara ihtiyaç duydu.

Britanyalı neoliberal muhafazakarlar ve Alman Yeşilleri sınırları aşan modeller haline geldiler.

Bösch’ün listesinin bazı unsurlarını başka siyasi hareketlerde de gözlemlemek mümkün. Peki bu özellikleri sosyolojik açıdan nasıl yorumlamalı? Bunun cevabını gelecek yazıda arayacağım.

[1] Zeitwende 1979: Als die Welt von heute begann, Münih, C.H.Beck, 2020, ss. 269-304.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...