29 Nisan 2021 07:33

Katliamcı söz düellosu ve tırpanlanan tarih

Fotoğraf: ABD Hükümeti / Wikimedia Commons

Paylaş

“Ermeni tehcirinin mimarı Dahiliye Nazırı ve Sadrazam Talát Paşa” cümleciği Murat Bardakçı’ya aittir. 23 Nisan 2006’da “Talat Paşa’nın Tehcir Belgeleri başlığıyla yayınladığı yazı dizisinin ilk cümlesinde yer alıyor. Bardakçı, o yazı dizisinde 24 Nisan 1915’in “soykırım günü” olarak anılmasının Diaspora Ermeniler’inin tezgâhı olarak niteliyor ve Türkiye’nin soykırım yapmadığını söylüyor ve “biz-diyordu- bu propagandalara karşı gözümüzü ve kulağımızı kapatmış, hálá kendimize yönelik yayın yapmakla ve dünyaya değil, Türk kamuoyuna sesleniyoruz.”

Bardakçı’nın “tehcirin ‘devletin meşru müdafaası’ olduğunu”nun anlatılması gerektiğini belirterek sorunun "ölü sayma" seviyesine indirilmemesini istiyordu. Bardakçı, “millici”liğinden Bahçeli-Altun gibileri ne kadar kuşku duyarlar bilinmese de, hiç değilse belgelere dayandırdığını da söyleyerek bir “tehcir”in yaşandığını söylüyor ve Talát Paşa’nın “Kara Kaplı Defteri”nden hareketle “tehcire tabi tutulan Ermeniler’in sayısı 924 bin 158 idi” diye yazıyordu. Bardakçı, bu rakama itiraz eden resmi tarihçi ve politikacıların, “tehcir” kararı alıp uygulamaya geçiren yönetici merciye rağmen yalan söylediklerini de dolaylı olarak dile getirmişti. Buna rağmen Bardakçı da, Türk burjuva yönetimleriyle Goebbelçi propaganda ekipmanlarının yüz yıldır sürdürdükleri inkâr ve “aklama” siyaseti doğrultusunda “tehcirin ‘Anadolu’yu Ermeniler’den temizlemek’ maksadıyla yapılmadığı ve uygulamanın güvenlik amacıyla düzenlenen geniş çaplı bir yer değiştirme” olduğunu söylüyordu. İddiasına bakılırsa tehcir, “yoğun olan nüfusu dağıtma maksadına yönelik” olmuştu! “Tehcir“ kararında ifadesini bulan “kitlesel yok etme” politikasının “soykırım” olarak tanımlanıp tanımlanmayacağı merkezli tartışma yüz yıldır sürüyor. Ama, Bardakçı’nın Talat Paşa’nın belgelerinden hareketle verdiği 9 yüz binli sayıdaki kadar oldukları kabul edildiğinde dahi, Ermenilere yönelik o büyük kitlesel yok etme harekatının soykırım düzeyinde vahşete denk düştüğü yine de görünürlük kazanır. Dönemin Osmanlı nüfus kayıtlarına göre Ermeni nüfusunun 1,3 ila 1,5 milyon civarında olduğu ve 1915 sonrası Anadolu’da dağınık şekilde, saklanarak ya da tespit edilememiş halde geride kalan nüfusun ancak birkaç on bin kişi olduğu düşünüldüğünde ise, yapılanın “nüfus yoğunluğunu dağıtmak” olmadığı netleşmiş olur. Ne ki, “nüfus yoğunluğunu dağıtma”nın Dersim’de resmi rakamlarla 13 binden fazla kişinin katli ve bir o kadarının dağıtılması türü örnekleri de bulunuyor.

Birbirleriyle şovenist milliyetçi yarıştaki sermaye partileri sözcüleriyle Nazi propaganda aygıtının örgütlenme biçimleri ve yöntemlerini kopyalayan günümüz Türk burjuva propagandası, bu tarihsel gerçeği/gerçekleri bilerek ve isteyerek yok saymaktadır. Bunu yaparken eski-yeni sömürgeci emperyalist güçlerin, Ermenilere yönelik Osmanlı-Alman kitle kırımını aşan imha eylemlerini, Kızılderililere, Afrikalılara, Magrip ülkeleri halklarına, Latinlere yönelik vahşi saldırganlık ve yokediş harekâtlarını ima ederek, “siz önce kendi yaptığınıza bakın!” demeyi de ihmal etmemektedir.

Ancak bu, bir “aklanma”yı- sabık katliamcıların devamcısı olma durumundan kurtulmayı mümkün kılmıyor! Birbirlerine soykırımcı geçmişlerini değil sadece bugünkü katliamcılıklarını anımsatarak “sen benden daha fazla katilsin!” demek hiçbirini suçlu konumdan kurtarmaz. Fetih politikası izleyen feodal askeri imparatorluklar ve emperyalistler değil sadece emperyalizm işbirlikçisi çeşitli burjuva devletleri de farklı boyutlarda katliamlara imza attılar. İspanyol, Hollandalı, Belçikalı, İngiliz ve Fransız sömürgeciler, Amerikan emperyalisleri milyonlarca insanın kanı üzerinden sömürgeler edinip yüzlerce yılın birikimi kültürel yıkımlara giriştiler. Vietnam’da 4 milyon kişinin katledilmesinin üzerinden sadece 46 sene geçti. Fransız sömürgeciliği Cezayir’de ancak yüzbinlerce insanın kanı-canı pahasına sonlandırılabildi. Ne ki bu biraz uzağa gitmeye dahi gerek yoktur.

Irak, Afganistan, Libya ve Suriye’de yaşananlar ne emperyalistlere rağmendir ne de yayılmacı emperyal politikalar izleyen Türk burjuva devlet geleneğine. Aksine “stratejik müttefikler” adı altında işbirliği söz konusudur. Emep Genel Başkanı’nın söylediği gibi bunların birbirlerine karşı izledikleri bir istismar politikasıdır. Ezilen ulusların ve halkların yaşadıkları acılar üzerinden birbirlerini ikiyüzlüce suçlarken, işbirliği politikasını da sürdürüyorlar.

Biden soykırım nitelemesi yaptı diye ABD-Türkiye işbirliği sona ermeyecektir. Ne 80 yıla yakın süredir ABD işbirlikçiliğini sürdüren burjuva Türk devlet yönetimi ABD’ne ve Batılı emperyalistlere “sırt dönme” lüksüne sahiptir ne de Batılı emperyalist haydutlar. Kara propaganda mangalarının ekranlarda, gazete köşelerinde ve “sosyal medya”da sürdürdüğü riyakârca ikiyüzlülük halk kitlelerini yanıltma hedeflidir. Türk burjuva yönetim sarayından da, Pentagon’dan da yapılan açıklamalar, sorunun ilişkilerin devamına zarar vermeyecek şekilde ele alınması yönündedir. Bahçeli gibilerinin “öfkeli” hezeyanlarının da bir hükmü yoktur.

Sorun Türkiye’nin tüm işçi ve emekçilerinin tarihsel gerçekliklerin doğru bilgisine sahip olmayı önemseyerek beyin ve beden kirletici burjuva propaganda çamuruna karşı kendilerini korumaya çalışarak şovenist milliyetçiliğin tuzağına düşmemesidir. Burjuva emperyalist barbarlık günümüze dek devam etti ve halen de hakimiyeti için halkları ve duygularını istismarı başarabiliyorsa, bu, işçi sınıfı ve emekçilerin ulusal köken ve devlet farklılığı üzerinden bölünmüşlüğünü kendi çıkarları doğrultusunda kullanma olanağı bulmasındandır. Bu olanağı emperyalistlerin, tekelci burjuvazi ve çanak yalayıcılarının elinden almanın bir yolu da halkların dostluğu, birliği ve dayanışmasını örmek ve ilerletmektir. Sermayenin dünya ölçekli barbarlığı ve sömürü cehennemi ancak bu birlik ve dayanışma güçlendiği ve herbir ülkede burjuva tiranlığını yıkacak düzeyde ilerlediği ölçüde son bulabilir. İleri işçi ve emekçiler, emekçilerin büyük kitlesini bu duygu ve tutuma kazanma gibi bir büyük sorumlulukla yüz yüzedirler.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...