19 Nisan 2021 00:30

ABD, PKK’nin 3 lideri için koyduğu para ödülünü niye hatırlattı?

Fotoğraf: Pixabay

Paylaş

ABD Ankara Büyükelçiliği 14 Nisan’da KCK-PKK’nin lider kadrosundan Murat Karayılan, Cemil Bayık ve Duran Kalkan’ın bulunması için ABD’nin kasım 2018’de koyduğu para ödülünü hatırlatan bir paylaşım yaptı. “Hatırlatma” başlığıyla yapılan paylaşımda Karayılan’ın yerini ihbar edenlere 5, Bayık için 4 ve Kalkan içinse 3 milyon dolar ödül verileceği belirtiliyordu.

Peki, ne oldu da ABD Büyükelçiliği PKK liderleri için iki buçuk yıl önce konulan para ödülünü bugün yeniden hatırlatma ihtiyacını hissetti?

Ortada PKK liderlerinin bulunması konusunda yeni bir gelişme olmadığına göre, bu mesaj asıl olarak yeni ABD yönetiminin Erdoğan iktidarına bir mesajı olarak anlam kazanıyor.

ABD’nin PKK liderleri için para ödülü koymasının ardından bu köşede 8 Kasım 2018’de yazılan ‘Kurtlar Sofrasında Kürt Pazarlığı’ yazısında söylenenler bugün de geçerliliğini koruyor. Suriye savaşı, bu savaşı başlatanların hesaplarının aksine bölgede (Ortadoğu) Rusya ve İran’ın etkisini arttıran sonuçlara yol açtı. ABD, 2014 sonlarından başlayarak bölgedeki paylaşım/egemenlik mücadelesinde dengeleri lehine çevirmek amacıyla IŞİD ile mücadele adı altında bir stratejiyi uygulamaya koydu ve bu strateji temelinde Kürtlerle iş birliği politikası geliştirdi. Bugün de Suriye’de Rusya’nın elini güçlendirecek bir siyasi çözümün önüne geçebilmek ve İran’ı kuşatabilmek için Kürtlerle (Suriye Demokratik Güçleri) bu iş birliğini sürdürmeye ihtiyaç duyuyor.

Öte yandan ABD; Ortadoğu, Doğu Akdeniz, Kafkasya ve en son Karadeniz’de ortaya çıktığı gibi “yakın tehdit” olarak ilan ettiği Rusya ve “yükselen tehdit” olarak gördüğü Çin’e karşı mücadelenin başarısı için NATO müttefiki Türkiye’yi de kendi stratejisine kazanmayı bir zorunluluk olarak görüyor.

Tam bu noktada Suriye’deki Kürt özerk yönetimi ile sürdürdüğü iş birliği, ABD emperyalizminin Erdoğan iktidarını kendi stratejisine kazanmasının önündeki en önemli engellerden biri olmanın yanı sıra aynı zamanda önemli bir pazarlık konusunu da oluşturuyor.

ABD’nin Suriye Kürtleri ile iş birliği (Türkiye’nin Rusya’dan satın aldığı S-400’ler gibi) Türkiye’deki Erdoğan iktidarıyla karşı karşıya gelmesinin en önemli nedenlerinden birini oluşturuyor. Çünkü “çözüm süreci”nin kendi çıkar ve beklentilerine uygun sonuçlar doğurmaması nedeniyle masanın devrilmesinden bu yana Erdoğan iktidarı, kendi Kürt sorununu baskı ve şiddet yöntemleriyle “çözmeye” dayalı bir politika izliyor. Bu nedenle Suriye’de PKK gibi KCK sistemi içindeki bir partinin  (PYD) öncülük ettiği özerk yönetimi ve buradaki kazanımları kendi Kürt politikasının başarısının önünde bir engel/tehdit olarak görüyor. Bağlı olarak Suriye Kürtlerini de “terörizm” ile suçluyor ve ABD’nin Suriye’de Kürtlerle sürdürdüğü iş birliğine her fırsatta karşı çıkıyor. Fakat Erdoğan iktidarının Kürtlerin sınırların ötesindeki kazanımlarını da tehdit olarak görmesi ve bu kazanımları ortadan kaldırmak için müdahaleler peşinde koşması, bölgede at koşturan emperyalistlerin bu sorunu kullanmalarına ve kendi çıkarları temelinde pazarlık konusu yapmalarına da olanak tanıyor.

Rusya nasıl Suriye rejimi karşısında Kürtlerin elini zayıflatmak ama asıl olarak NATO üyesi Türkiye ile Kürtlerle iş birliği yapan ABD’yi karşı karşıya getirmek için 2016’dan sonra Erdoğan iktidarının Suriye’deki operasyonlarına ‘olur’ verdiyse, ABD de kasım 2018’de PKK liderlerinin başına ödül koyarak pazarlık masasını kurmaya hazır olduğu mesajını veriyordu.

ABD’nin pazarlık için uygun koşulları yaratmaya yönelik bir diğer hamlesi de PYD ve Suriye’de Barzani çizgisindeki partilerin oluşturduğu ENKS arasındaki ‘birlik’ görüşmelerine önayak olmasıydı. Çünkü bu hamle ile Suriye’deki özerk yönetimi KCK çizgisinden uzaklaştırıp Erdoğan iktidarı ile iyi ilişkileri bulunan Irak Kürdistan Bölgesi’ndeki Barzani yönetimi çizgisiyle uyumlu bir noktaya getirmeyi amaçlıyordu. Böylece ABD’nin pazarlık kartları da daha belirginleşiyordu: ABD, Erdoğan iktidarına yeniden kendi politik eksenine ve stratejisine bağlanması karşılığında PKK’nin askeri olarak tasfiyesi konusunda destek sunmayı ve öte yandan da Suriye Kürtlerini de bu iktidar tarafından daha makul görülebilecek bir çizgiye ve noktaya çekmeyi öneriyordu.

İşte ABD’nin Ankara Büyükelçiliğinden 14 Nisan’da yapılan paylaşımla Erdoğan iktidarına ‘yumuşak karnı’ olan Kürt sorunu üzerinden yeniden destek ve iş birliği mesajı veriliyordu. Ancak bu mesajla Erdoğan iktidarına bu destek ya da iş birliği için yapması gereken, ABD’nin yapılmasını beklediği ‘ödevleri’ olduğu da hatırlatılıyordu.

Bilindiği gibi Trump, ABD’nin NATO-AB gibi müttefiklerinin de sorunlu ve güvenilmez buldukları politikalar uygulamıştı. Biden yönetimi ise, özellikle Rusya ve Çin’e karşı hegemonya mücadelesinin her alanda daha belirgin hale gelmesine ve daha keskin bir hatta ilerlemesine bağlı olarak müttefikleri ile ilişki ve iş birliğini yenileyip yeni koşullara göre dizayn etmeye ihtiyaç duyuyor. Bu temelde sadece Transatlantik İttifakını güçlendirmeye yönelik hamleler atmakla kalmıyor, Hint-Pasifik’teki mücadeleye bağlı olarak bu ittifakı Japonya, Hindistan, Avustralya, Yeni Zelanda, Güney Kore gibi güçlerle genişletmeye çalışıyor.

ABD ve AB’nin Ortadoğu ve Doğu Akdeniz’de Rusya’nın etki alanlarını sınırlayabilmesi ve Kafkasya ve Karadeniz üzerinden de Rusya’yı kuşatıp ‘Bir Kuşak, Bir Yol’ projesiyle yayılma alanlarını genişletmeyi amaçlayan Çin’i durdurabilmesi için Türkiye jeostratejik bir konumda bulunuyor. Dolayısıyla batılı emperyalistlerin bu stratejilerinin başarısı için Türkiye’nin bu stratejiye politik olarak dahil edilmesi büyük önem taşıyor. Bu nedenle ABD ve AB, yaşadıkları bunca soruna ve bugüne kadar dillendirdikleri ağır yaptırım tehditlerine rağmen Erdoğan iktidarını karşılarına alacak hamleler yapmıyor, aksine onun kendileriyle birleşmesini sağlamaya yönelik politikalar uygulamaya çalışıyorlar. Rusya’nın Karadeniz üzerinden kuşatılması stratejisi bağlamında Montrö Sözleşmesi’nin tartışmaya açılması ve Erdoğan iktidarının Rusya’ya karşı Ukrayna’yı destekleyici bir tutum alması da ABD ve AB’nin bu hesap ve beklentilerinin temelsiz olmadığını ortaya koyuyor.

Sonuç olarak, PKK liderlerine konulan ödül ile ilgili yapılan hatırlatma, ana hatlarıyla yukarıda çizilen çerçeveye bağlı olarak ABD’nin Erdoğan iktidarı ile yaşadığı sorunların çözümü için Kürt kartını yeniden masaya sürmesi olarak anlam kazanıyor.

Bitirmeden önce şunu da söylemek gerekiyor: Erdoğan iktidarına karşı olduğunu söyleyen ulusalcı-milliyetçi çevreler, emperyalistlerin Kürt sorununu istismar edip bir pazarlık kozu haline getirmek istemeleri karşısında çözüm adına sınır ötesindeki Kürtlerin kazanımlarını ortadan kaldırmak amacıyla daha fazla operasyon yapmaktan başka bir şey önermiyorlar/öneremiyorlar. Dolayısıyla bu çevrelerin ufkunun sorunu daha geniş bir coğrafyaya yayıp çözümsüzlüğü derinleştirmekten ve emperyalistlerin sorunu istismar edebilmesinin önünü açmaktan öteye gitmeyen/gidemeyen politikalarla sınırlı olması, dönüp dolaşıp Erdoğan iktidarının ve emperyalistlerin çıkarlarına hizmet ediyor. Çünkü hem ülke gericiliğinin bir hak eşitliği sorunu olan bu sorunun üzerinde böylesine tepinebilmesinin ve hem de emperyalistlerin bu sorunu istismar edebilmesinin önüne geçebilmenin yegane yolu, sorunun muhataplarıyla müzakere edilerek demokratik-barışçıl bir zeminde çözümü yönünde adım atılmasından geçiyor.

***

MEHMET BOZTEPE’Yİ UĞURLARKEN…

Mehmet Yoldaşla 90’lı yıllarda cezaevleri arasında yazışarak tanışmıştık. Ardından yıllar sonra dışarıda da mücadelede buluşmuştuk. İstanbul’daki parti merkezine her geldiğimde kapıda otuz yıllık yoldaşlığın samimiyetiyle karşıladı hep.Çalışkanlığı, mütevazılığı ve mücadeleye adanmışlığıyla bütün yoldaşlarının varlığından güven duyduğu biriydi Mehmet Boztepe. O yüzden yokluğunu “kesilmiş bir kol” gibi hissedecek olsak da yüzündeki mahcup gülümsemesiyle O hep aramızda olacak, mücadelemizde yaşayacak…

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...