18 Nisan 2021 00:20

Toplumsal ikiyüzlülük

beyaz maske arkasına gizlenmiş bir yüz

Fotoğraf:Pixabay

PAZAR
Paylaş

Geçen hafta toplumsal riyadan söz etmiştik, eskilerin söyleyişiyle içtimai riya; sosyaloplumsal ikiyüzlülük… Öz ile sözün bir olmaması…

’80’lerden bu yana içinde yaşadığımız “yenidünya” düzeninde “yükselen değerler” adı altında yaptıkları algı operasyonlarında toplumun ve bireyin genleriyle oynadıklarını, yeni bir toplum ve ona uygun bireyler yarattıklarını birçok kez yazmış, ayrıntılı anlatmıştım. ’90’ların başında şu cümlelerle özetlemiştim yaşananı: “Son yıllarda yaşananlara baktığımda dehşete düşüyorum. Belki de Cumhuriyet tarihinin en fazla ve en hızlı insan kirlenmesinin yaşandığı bir dönemden geçtik, geçiyoruz. Yeni bir kültür, yeni bir insan tipi oluşturulmaya çalışıldı. Kıskanç, hırslı, bencil, faydacı olan bu yeni insan tipi en yakın dostlarına bile bürokrat ve hoyrat davranmayı erdem sayıyor.” 16 Mart 2013 tarihli yazımızı bir kez daha okumanızı da öneririm: Unutulmayan yüzler ve yıldızlarımız (https://bit.ly/3x4nZCM)

Yaşanan süreci özetle anımsayalım: süreç aslında Menderes iktidarıyla başlatılmıştı. “Her mahallede bir milyoner yaratmak”  söylemiyle oluşturulan ve kışkırtılan sınıf atlama düşleri, bunun yolunu açmak için gösterilen “her yol mübah” anlayışı ve bunun yarattığı sonuçlar, bireysel ve toplumsal kirliliğin oluşmasının ilk adımlarıydı. Bu sonrasında Demirel iktidarları ve sonrasında gelen bütün iktidarlarla sürdürüldü.

Bireysel ve toplumsal dönüşümün, gelişmelerin önünü kesip olumsuza, kötüye yönlendiren öldürücü adım ise küresel güçlerin desteğiyle 12 Eylül 1980 darbesiyle gerçekleştirilmişti. 1 Mayıs 1977’de katliamla başlatılan süreç, sivil temsilcilerin eliyle günümüze dek sürdürüldü.

DAHA GÜZEL BİR DÜNYA İSTEKLERİ KATLİAMLARLA BASTIRILDI

’68 Baharı’nın rüzgarının, etkisinin yarattığı gençlik ve işçi-köylü hareketinin, toplumsal muhalefetin önü 12 Mart döneminde toplumun öncü-devrimci güçlerine yönelik yapılan katliamlarla kesilmek istendi; başarılamadı.

Süreci “Sinema ve 12 Eylül” adlı kitabımda ayrıntılı olarak anlatmış, şu cümleleri yazmıştım: “12 Mart, egemenler açısından ‘görece’ başarılamamış bir darbe olarak yeni baskı süreçlerine, dahası yine ülke egemenleri ve küresel sermaye güçleri açısından bütün toplumu yeniden yapılandıracak, uluslararası sisteme bağlayacak bir darbeyle sonuçlanacak sürecin ara durağı olmuştu. Yükselen toplumsal muhalefeti yok edebilmek, yönetemedikleri toplumu tasarımlamak ve içine düştükleri ekonomik açmazlara karşı küresel kapitalizminin dayattığı politikaları, ekonomik paketleri yürürlüğe sokabilecek ortamı darbeyle sağlayabilmek için 1 Mayıs 1977’de düğmeye basılır.” (Sinema ve 12 Eylül, Mesut Kara. Klaros Yayınları-2020)

Yaşanan 41 yıllık süreçte geçmişin erdemleri/değerleri yok edilerek, yükselen değerler adına yeni yaşam biçimleri, yeni değerler oluşturuldu.

Darbeli yıllarda silah zoruyla geçilmişti ‘yükselen değerler’ sunumlu ‘cilalı imaj devri’ne. Geçmişin tüm olumlu değerleri, erdemleri küçümsenmiş, itibarsızlaştırılmaya çalışılmıştı. Tabuları yıkalım başlıklarıyla haftalık haber dergilerinde yapılan Nâzım Hikmet, Yılmaz Güney haberlerini anımsayanınız vardır.

Yaşanan bu süreçlerde bireycilik, bencillik, yükselme hırsı ve tabii ki lüks tüketim kışkırtıldı, özendirildi, kutsandı. Tüketim ve “show” toplumunun ‘iyi tüketicileri’ olanlar makbul insana dönüştürülüp cilalanırken bir duruşu, kimliği ve kişiliği olan, direnen birey ise sistem tarafından kuşatıldı, dışlandı.

Yoksul halk yığınları sorunlarına, kendi hayatlarına, aydınlar da kendilerine ve toplumlarına yabancılaştırıldı. Ne yazık ki genleriyle, algılarıyla, belleğiyle oynanmış yeni bir toplum, yeni bir kültür, yeni ‘değerler sistemi’, buna uygun yeni bir ‘insan tipi’ oluşturuldu.

Örgütlü toplum, örgütsüz, yenik-ezik, çaresiz ve umutsuz bireylere dönüştürüldü. Dostluk, dayanışma, sevgi duyguları yok edilmişti. Toplumsal belleği yok ederek geçmişinden ve gelecek düşünden kopmuş ‘bireyler topluluğu’ oluşturuldu. Yaratılan yeni ‘insan tipi’ne sunulan da, var olabilmek için bireysel ve toplumsal riyayaikiyüzlülüğe dayanan bireysel kurtuluş yoluydu; özendirilen bu yolda her yol mübahtı.

Anımsayın “reis” başbakan olduğunda ilk söyleşi yapma yarışına giren, gazetesinde tam sayfa yayımlatanları; öncesinde ve sonrasında kendilerini topluma, “muhalif” diye sunmalarını, insanların onları “solcu” sanmalarını, öyle kabul etmelerini…

Bugünkü iktidarın varlığını on yıllardır sürdürmesi de yaratılan bu cehalete ve yabancılaşmaya, ikiyüzlülüğe, dünya nimetlerinden yararlanma açlığına yaslanıyordu. Ekmek bile alamayacak konuma getirilen insanlar başlarına atılan çay paketleriyle mutlu olabiliyordu.

Dönüp geçen haftaki yazımızın son paragrafına bakarsanız; “Köşe kapmaca oyununun kazananı Abdurrahman Çelebi’ler ve kifayetsiz muhterisler oldu hep. Dikkat edin önce gözlük-saat ve saç sakal modelleri değişir bu insanların, sonra şişen banka hesapları gibi şişen vücut yapıları, araba modelleri, oturdukları semtler ve arkadaş çevreleri değişir. Vıcık vıcık yağ ve riyadır yaşanan.” cümleleriyle bitirmiştik yazımızı.

MİLENYUM UMUDU

Emniyet sibobu olmayan toplumlarda devlet partisi de, muhalefet de, kimi zaman geçmişinden kopan, gelecek düşünü yitiren söz-mevki sahibi “muhalif” bireyler de toplumun gazını alacak umut pompalarlar topluma. Bunu pompalanan “Yeni bin yıl başladığında, her şey çok değişecek, çok güzel olacak umuduyla milenyum seferberliğinde” yaşamıştık. Bir de anımsıyorum Obama başkan seçildiğinde böyle bir rüzgar estirilmişti. “Obama’yla, savaşlar bitecek, dünyaya iyilikler ve güzellikler gelecek vs.” Oysa her iki tarihin devamında umutlar boşa çıkmış, beklenenler olmamıştı.

Cehalet de toplumsal ikiyüzlülük de devam ediyor…

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...