18 Nisan 2021 00:19

‘Zaman tüneli’ meselesi (2)

adam tünelin içinde

Fotoğraf: Pixabay

Paylaş

Kirvem,

Malum olduğu üzere, “zaman tüneli”nin içinde bulunduğumuz şu son 1 yıllık diliminde; kimi olayların yanı sıra, keza nerden, nasıl peydahlandığını henüz doğru dürüst çözemediğimiz mendebur bir virüs yüzünden tüm insanlık aleminin çeşitli nedenlerle zaten olmayan, tekleyip topallayan huzuru hepten kaçtı...Önceleri, amiyane deyimiyle “Yere bakıp yürek yakan” bu belalı virüs, yavaş yavaş, siga siga, usul usul orada burada arzıendam edip, aynı zamanda da, bu alemde “Herkes ölümü tadacaktır” hükmünün geçerli olduğunu, bunu da sanki üstüne vazifeymiş gibi zırt pırt gerçekleştirdiği ölüm fermanlarıyla hatırlatıp durdu...Sonra?Sonra sözde değil, gerçekten de yürek yakıp, insanların, daha da doğrusu evvelemirde “garip gureba”nın  nefeslerini birbirinin peşi sıra kesip, akabinde de astığım astık, kestiğim kestik havalarında yağıp gürleyince, tabii ki bu durum karşısında dünya sinemalarında ister istemez film koptu...Nitekim şu veya bu ülkelerin, anlı şanlı kimi devletlerin sanki ezelden beri babalarının ya da dedelerinin noter tasdikli tapulu malıymışçasına sahiplenip, “vatan” diyerek yere göğe sığdıramadıkları gibi, aynı zamanda bir tek çakıl taşı veya iki kova suyu için birbirlerinin gırtlaklarını sıkıp, keza uğruna öldükleri bu hudutların hepsini ufacık bir virüs kimliğiyledışlayıp, zerre kadar iplemeyip, hallaç pamuğu gibi atıp, ardından da dikenli tellerle, beton duvarlarla, radarlarla güya zapturapt altına aldıkları bu “mübarek” sınırların tümünü tek kalemde sollayıp geçtikten sonra kopan filmin arkası gelmeye başladı...Doğan, dünyaya gelen her velet daha ilk günden bilmem neyinden bellidir misali, nüfus kütüğüne “kovid-19’ kaydının düşülüp, göbeğinin kesildiği ilk andan itibaren tıpkı kerameti kendinden menkul bir kral, hödük bir imparator ya da meczup bir padişah gibi postunu dilediği yere sermeye kalkışınca, dünya alem feleğini şaşırmayıp ne yapabilirdi ki!Kirvem, senin de bildiğin gibi atalarımızın buyurup, kulaklarımıza incili küpe misali astıkları, “İnsan beşer kuldur şaşar” hükmünü sanki bir nevi “kalkan’ gibi kullanıp, ardından da attığımız her yampiri adımın yanı sıra, keza kazara da olsa işlediğimiz her haltın hemen akabinde bu atasözüne sığınıp, dolayısıyla birer “kul” olarak kendimizi temize havale etmeyi fevkaladenin fevkinde iyi becerirken, öte taraftan da ne hikmetse aynı hataları “zaman tüneli” boyunca sürdürmeyi de ihmal etmiyoruz...Vee yine nitekim, bir yandan hemen neredeyse her şeye maydanoz kesilen aklımızla övündüğümüz halde, aslında en ufak, en kıytırık olaylar karşısında biçare kalınca bu kez de apışıp kalıyoruz...İşte tam da şu günlerde başımıza musallat olan cavalacoz bir virüsle boğuşmak için “aşı” peşinde koşuşturup dururken, zamanında icat edip birbirimizin ümüğünü sıkmak için depolarda beklettiğimiz bilumum silahlarımızın; bu bitten, pireden, tahtakurusundan binlerce kez küçük olan bu kaknem virüsü neden etkisiz hale dönüştürmediğini andavallıca düşünüp, sonra da acınacak bu halimize hep beraber belki de gülüp duruyor muyuz, kim bilir Kirvem!..

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...