10 Nisan 2021 22:29

‘Zaman tüneli’ meselesi (1)

Çorak topraklarda saatler arasında yürüyrn bir yaşlı

Görsel: Myriams-Fotos/Pixabay

Paylaş

Kirvem,

Senin de bildiğin üzere, “insan” zekasının en önemli buluşlarından biri olan tekerleğin yanı sıra, keza ta fi tarihinden itibaren dünya ahvalinde hemen hemen neredeyse her şey, şu veya bu kulvarlara doğru sürüklenip, dolayısıyla kılıktan kılığa, şekilden şekle girip, az çok değişti, değişiyor...

Ancak bu bapta zinhar değişmeyen, ya da bir başka ifadeyle söylemek gerekirse; kim bilir hangi dağın ardındaki bir göletten veya meçhul bir pınardan yola çıkıp, ardından da ovaları, vadileri tıpkı bir ırmak misali aşıp, nihayetinde de şu sıralar içinde bulunduğumuz “an”a kadar gelip dayanan, adına “zaman”, “vakit” dediğimiz bu “şey”, bu “kavram”, asla değişmediği gibi, ayrıca kendi bildiği istikamette milim şaşmadan yoluna inatla, ısrarla devam edip duruyor...

Zamanın, vaktin fasılasız, biteviye süregelen bu “ölümsüzlüğü” karşısında biçare kalan canlı varlıkların tümü; tuş olup, ister istemez yenilip, kuyruklu yıldız gibi meçhule doğru kayıp giderken, öte taraftan zaman denen bu “derebeyi”nin hükümranlığı aksamadan, teklemeden sürüp gidiyor...

Uçsuz bucaksız şu alemde hemen her şey eninde sonunda aynı “kader” mucibince önce “miadını doldurup”, sonra meçhule doğru marş marş komutuyla yol alırken, beri yandan kaderin bu çizgisinden zerre kadar etkilenmeyen, buna direnen zaman lakaplı bu derebeyinin “son kullanma” tarihi ya da bizatihi kendi fıtratıyla ilgili “zaman aşımı” gibi bir derdi, endişesi, kasveti asla olmadı...

Kirvem, “zaman mekan”, falan feşmekan derken, bu arada acaba hangi şeytanın aklına uyup, akabinde de birdenbire kendimi zamanın “paslı çarkları” arasında neden, nasıl bulduğumu bilmiyorum; dahası da yamuk kafamın şekline şemailine  bakmadan boyundan büyük işlere kalkışıp, dolayısıyla dünya alemi perişan eden baş belası, karın ağrısı bir virüsle boğuştuğumuz bu günlerde, amiyane deyimiyle pisi pisine “öte yaka”ya gitmemek için gözlerimizi gökten zembille inmesini beklediğimiz “aşı”lara dikmişken, şimdi tam da bu “zaman” diliminde, bu vakitte sanki memleketimizin sathında altını üstünü hafif yollu da olsa bir yorgan iğnesiyle, çuvaldızla kurcalayacak herhangi bir “mesele” ya da sorunumuz, ayna tutulacak en ufak bir zelil “olay” yokmuşçasına, ülkemizin tahtında sanki her şey tıkırında, tüm işlerimiz dört dörtlük yolunda gidiyormuşçasına, bu baptaki problemlerimizi es geçip, bir bakıma görmezlikten gelip,  bunların yerine zaman kavramıyla ilgili iki çift laf edip, bunu da “acemi nalbant” misali sözde “filozof” edasıyla aklım sıra neden pazarlamaya kalktım acaba?

Kalktım, hali perişanımla ortaya döküldüm, zira bizim diyarlarda neredeyse hemen her şey, her türlü “halt” dönüp dolaşıp, nihayetinde “zaman tüneli”ne toslayınca, nedense, ne hikmetse tünelin diğer tarafını görmek için nafile yere çırpınıp, duruyoruz...

Yani?

Yanisi, yahnisi, gerisi haftaya Kirvem!..

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...