'Merak' meselesi
Fotoğraf: Pixabay
Kirvem,
Gözlerimiz gerçekten de sağlığını yitirmemişse, yani amiyane deyimiyle şeşi; beş, penci; yek, ya da dört carı; dubara görmüyorsak, keza aynı minvalde yere düşen bir toplu iğnenin sesini duyabilecek kadar hassas olmasa da, yine de sağda solda, orada burada şu veya bu nedenlerle kulaklarımıza gelen ufak tefek hışırtıları işitebiliyorsak, keza kimi olaylar karşısında gözlerimizi fal taşı gibi açıp en ufak teferruatına varıncaya kadar izleyebiliyorsak, aynı şekilde de kulaklarımızı iyice dikip fısıltılar eşliğindeki dedikoduları, vıdı vıdıları duyabiliyorsak, o zaman tam da şu sıralar “lebalep” dolu olan hastane koridorlarında doktorların peşi sıra koşuşturup, göz ya da kulaklarımızı muayene ettirip, daha fazla kollayıp koruyalım derken, bu arada durduk yere kovid denen virüs belasına bulaşmanın gereği mafiş!
Eğer “şaşı” ya da “badem” gözlerimizin feri tamamen sönmemişse, gözlüklerimizin camları temizse, o zaman özellikle bu son günlerde ülkemizin sathında gelişen tatsız tuzsuz bilumum olayların her geçen günün ardından giderek çığ gibi büyüyüp, aynı zamanda da içinden çıkılmaz “mesele”lere dönüştüğünü fark ettiğimiz halde, “görmedim, duymadım, bilmiyorum” meselindeki “üç maymun”u oynamayı inatla sürdürüp, üstelik bu vurdumduymazlığımızı da bir nevi marifet sanıyorsak, o zaman halimiz ahvalimiz belki de tam anlamıyla “Battı balık yan gider” havalarında mı acaba?
Öyle ya da böyle, şu fani dünyada, şu kırtıpil alemde kimilerimiz kendimizce “üç maymun”u ustalıkla oynarken, bir başka ifadeyle söylemek gerekirse, “Etliye sütlüye karışmayıp” veya “Bana dokunmayan yılan bin yıl yaşasın” atasözümüzden yola çıkıp, bu minvaldeki bir “yaşam tarzı”nı daha “akıllıca”, daha “doğru”, bulup, dolayısıyla bu cenahta ömür tüketirken, öte taraftan da kimilerimiz de, tam aksine “ben” merkezli bu çarpık, bu bozuk zihniyetin pabucunu bir an önce dama atıp, akabinde de yamuk ekseni etrafında ilk günden itibaren dönüp duran bu köhne dünyada icat ettiğimiz paslı kantarların, ibresi bozuk terazilerin ayarlarını, sil baştan elden geçirmek için sözde çırpınıp duruyoruz ama, nafile yere uğraşıyoruz...
Çünkü bu işin, bu gidişatın sonu bu saatten sonra hangi menzillere doğru dümen kırar, hangi kulvarlara sürüklenir diye bir yandan kös kös düşünüp duruyorsak, keza diğer yandan da sorunlarımızı çözmek için, kimisi dolikosefal, kimileri brakisefal, kimileri armut, kimileri de şekliyle şemalıyla sanki birer yumurtayı andıran kafataslarımızın içine “mihenk taşı” misali yerleşip, burada kendi keyfince yuva kuran, “akıl küpü” diye yere göğe sığdıramadığımız beyinlerimizin tümü, insanlık aleminin en önemli “mesele”si olan bu “bencillik” huyumuzu, bu zaafımızı yerle yeksan etmekte maalesef yaya kaldılarsa, acaba kabahatin büyüğü bu yamru yumru beyinlerimizde midir, yoksa üzerine hesapça toz kondurmamak için çırpınıp durduğumuz bitli başlarımızda mıdır, bunu, bu sorunun cevabını kendi payıma bilmediğim gibi, bu bapta doğrusunu söylemek gerekirse, işin bu faslını özü özüme kara kara düşünüp ayrıca fazlasıyla merak ediyorum Kirvem!..
- Bitmeyen yazı* 05 Nisan 2022 00:14
- ‘Saltanat kayıkları’ meselesi 19 Mart 2022 23:23
- 'Ayıp' meselesi 12 Mart 2022 23:00
- ‘Yamuk beyinler’ meselesi 05 Mart 2022 21:31
- ‘İp ipullah sivri külah’ meselesi 26 Şubat 2022 23:05
- ‘Laklakiyat’ meselesi 19 Şubat 2022 20:45
- ‘Saz çalıp çığırmak’ meselesi 12 Şubat 2022 22:00
- ‘Demirkazık’ meselesi 05 Şubat 2022 23:20
- ‘Minik serçe’ meselesi 30 Ocak 2022 02:15
- ‘Enkaz’ meselesi 23 Ocak 2022 02:43
- ‘Rektifiye’ meselesi 16 Ocak 2022 03:40
- "Aç tavuk" meselesi 09 Ocak 2022 02:30