01 Nisan 2021 00:11

Hukuk normu yerli, dini ve milli insan hakları anlayışına mı dayanmalı?

Görsel: Pixabay

Paylaş

Çok değerli Felsefe Profesörü İoanna Kucuradi Hocam, TBB dergisinin 2004 yılında yayımlanan  52. sayısında (s.89-95), “Laiklik ve İnsan Hakları” başlıklı makalesinde, hukuk normunun hangi ilkeye dayalı olması gerektiğine dair yazar. Kucuradi, yazısında “Laiklik bir devletin örgütlenmesini ve işleyişini nelerin belirlememesi gerektiğini; sekülerizm ise nelerin belirlemesi gerektiğini söylüyor” der. Kucuradi, “’laik devlet’, örgütlenmesi ve işleyişi herhangi bir dinin anlayışlarına, ilke ve kurallarına dayanmayan devlet ise ‘çağdaş devlet’ bugün ne özellikte bir devlet olur” diye sorar ve cevap verir. Ona göre, “çağdaş devlet”, hukuku yalnız dinsel normlara değil, yerel, kültürel normlara da dayanmayan, insan hakları ilkelerine (…) dayanılarak oluşturulan ve işletilen devlettir, insan haklarına dayalı devlet.”

Bu hafta, iki gelişmeyi, “laik devlet, çağdaş devlet” anlayışı çerçevesinde değerlendirelim ve soralım: Hukuk normu yazımızın başlığında sorduğumuz gibi, “yerli, dini ve milli insan hakları anlayışına mı dayanmalı?”

Siyasi iktidar, kadına yönelik şiddet konusunda çok önemli bir adım olan İstanbul Sözleşmesi’nden çekilme iradesi gösterdi. Sebep, Türkiye’nin, Türkiye toplumunun, yerli ve milli insan hakları anlayışına, dini ve manevi değerlerine, Türk örf ve adetlerine, Türk toplumunun aile anlayışına uygun değilmiş Sözleşme hükümleri.

Usule aykırılıkları bir tarafa bırakalım, esas olarak ne demek istiyor siyasi iktidar ve hukuk normunu neye dayandırmak istiyor, bunun üzerinde duralım. İkinci bir konu da Özgür Gündem davasının gerekçeli kararında kendini gösteren insan hakları anlayışıdır. Siyasi iktidarın İstanbul Sözleşmesi tavrı ile Özgür Gündem davası gerekçeli kararında kendini gösteren anlayış benzerlik taşıyan anlayışlardır.

İnsan haklarının uluslararası korunması, zannedildiğinin aksine, ilk olarak medeni ve siyasi hakların korunması ile değil,  sosyal hakların uluslararası korunması ile başlar. Uluslararası Çalışma Örgütünün kuruluş tarihi 1919’dur.

Peki insan haklarının evrensel ölçekte korunması düşüncesi en etkili bir biçimde ne zaman gündeme gelmiştir? Bu da biliniyor. İkinci Dünya Savaşı sonrası Birleşmiş Milletler Şartı’nda ve 10 Aralık 1948 İnsan Hakları Evrensel Bildirisi ve devamında kabul ve ilan edilen sözleşmelerle…

Tarihsel gelişmeler ve bugün de geçerli anlayışa göre, insan hakları konuları/sorunları, devletlerin “iç işi” , bu anlamda da “iç sorun” değildir, bu konularda devletlere yönelik eleştiriler, “iç işlerine karışma” olarak kabul edilemez. İnsan hakları herkes içindir ve her yerde geçerlidir.

İnsan hakları, insan onurunun korunması için kabul edilen standartlardır.

Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Evrensel Bildirisi’nin hazırlanmasında  80 uzman,- her kıtadan, her düşünceden, her siyasal rejimden, her renkten, milliyetten ve dinden uzmanlar görev yapmıştır.

Özgür Gündem davasında hiçbir insan hakları belgesinde yer almayan “insan hakları/güvenlik denklemi “ düşüncesine dayanılıyor. İnsan hakları düşüncesi ve kavramının karşısına “kamu güvenliği” kavramı ve düşüncesi çıkarılıyor ve bir ‘denklem’den söz ediliyor. Bu kavramlar eşit/eş değer kavramlar değildir. İnsan hakları temeldir. Herkes için temeldir. İnsan haklarının eşitleneceği bir kamu güvenliği kavramı olamaz. İnsan haklarının sınırlama ölçütleri ve sınırlamanın sınırı ölçütleri insan hakları hukukunda bellidir. Bu konuda Birleşmiş Milletler Ekonomik ve Sosyal Konseyinin “Uluslararası Medeni ve Siyasal Haklar Sözleşmesi Hükümlerinin Kısıtlanması ve Askıya alınmasına İlişkin Siracusa İlkeleri” yol göstericidir.

Olağanüstü koşul ve durumlarda kısıtlama/sınırlama ölçütleri ve hangi hak ve özgürlüklerin ne zaman, hangi koşullarda ve hangi ölçütlerle sınırlama/kısıtlamalara tabi olacağı ve hiçbir yasanın, hiçbir iradenin müdahale edemeyeceği, dokunulmaz/ser çekirdek insan hakları da bellidir.

Hem Anayasa’da hem BM Medeni ve Siyasi Haklar Uluslararası Sözleşmesi’nde hem de Türkiye’nin tarafı olduğu Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nde bellidir. Bu bağlayıcı hukuk metinlerinin hiçbirisinde “İnsan hakları kamu güvenliği denklemi” kavramı yer almaz. “Gerçek ve milli bir insan hakları anlayışından”dan söz etmek Türkiye Anayasa’sının 90/son maddesinde yer alan hükme de uygun sayılamaz. Türkiye Cumhuriyeti’nin imzalayarak, onay kanunları çıkararak kendi iç hukukundan üstün kıldığı/taraf olduğu sözleşmeleri “yerlilik, millilik, gelenek ve benzeri” kavram ve anlayışlarla,  insan hakları hukukuna yabancı kavramlarla bertaraf etmek, küçümsemek doğru değildir. İnsanlığın binlerce yıllık mücadelesi sonucu ortaya çıkan ve çıkmakta olan ulusal üstü insan hakları metinlerinde Türkiye toplumunun üyelerinin de başka dünya halkları gibi, emeği, göz nuru, alın teri, bilgi birikimi ve katkısı bulunmaktadır.

Bizim son sözümüz şöyledir: Hukuk normu, evrensel insan hakları ilkelerine dayanmalıdır.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...