31 Mart 2021 20:06

Letonya deresinde boğulmak!

Türkiye-Letonya maçından bir kare

Fotoğraf:AA

Paylaş

Hollanda ve Norveç galibiyetlerinin ardından gelen Letonya beraberliği eksikliklerimizi, yetersizliklerimizi bir kez daha yüzümüze vurdu ve maçtan önce dile getirilen, “Okyanusu geçtik, derede boğulmayalım” endişesi gerçeğe dönüştü.

Ortada bilgi namına kayda değer bir şey olmayınca maçlarla ilgili olarak yapılan yorumlar da, klişelerin, kalıplaşmış ifadelerin, manasız ezberlerin ve -topu rakibe bırakarak oynamak gibi- abuk sabuk argümanların ötesine geçemiyor.

Milli Takım, Hollanda ve Norveç’i yenince herkes fena coştu. Övmeye doyamadılar Milli Takım’ı. Oysa doğru olan; oyunu, skor üzerinden değil, takımların sergilediği sistem ve oyun planı çerçevesinde değerlendirmekti. Yani, sağlıklı bir değerlendirme yapabilmek için skora değil, oyuna bakmak gerekiyordu. Bu iki galibiyet, Türkiye’nin Hollanda’dan ve Norveç’ten daha iyi takım olduğunu göstermiyordu. Daha iyi takım demek, skordan bağımsız olarak daha doğru oynayan ya da en azından daha doğru oynamaya çalışan takım anlamına gelir. Yani oyunun temel ilkelerinden asla kopmadan belli bir sistemi, taktiği ödünsüz bir disiplinle uygulamaya çalışan takım…

Böyle bakabilenler için Milli Takım’a düzülen övgüler elbette pek bir anlam taşımıyordu. İki maçta kaleyi bulan 8 şutun 7’sinin gol olması çok özel bir durumu yansıtıyordu ve bu yüksek yüzde, sürdürülebilir değildi.

Milli Takım, bir sistem temelinde ortaya konan oyun anlayışı ve kolektif mücadeleden çok, oyuncuların bireysel ve ağırlıklı olarak doğaçlama performanslarıyla sonuca gitmeye çalışıyor. Ne yapıyorsa takım değil, oyuncular yapıyor. Golleri takım değil, oyuncular atıyor…

Bu arada, Letonya gibi mütevazı bir takımdan 3 gol yemenin, savunma zaafı konusunda çok şey anlattığını da vurgulamak gerek!..

Tabii bir de maçlardan önce motivasyon adına yükseltilen duygular var. Ülkece, bilgiden ve bilinçli oyundan çok, hırs, arzu, istek, coşku gibi duyguların belirleyici olduğuna inanıyoruz. Bilgiyi küçümseyen, dışlayan bu yaklaşımla büyük hedefleri yakalamak elbette olanaksız…

Günümüzde artık takımlar arasında fizik, kondisyon ve mücadele gücü anlamında pek fark kalmadı. Çalışma yöntemleri sır değil. Herkes bilgiye ve çalışma yöntemlerine kolayca ulaşıp, özellikle fizik, kondisyon konusunda kendisini diğer takımlarla başa baş mücadele edebilecek seviyeye çıkarabiliyor. Bu nedenle maçları her zaman kağıt üzerinde favori gösterilen takımlar kazanamayabiliyor. Zayıf kabul edilen, buna karşılık çok mücadele eden, rakibinin oyun kurmasına izin vermeyen, rakibini bozan takımlar, sürpriz olarak nitelendirilebilecek sonuçlar almayı başarıyor.

Milli Takım da sistem, ekolleşen oyun anlayışı ve rakibe göre oyun planı hazırlama gibi konularda bir ışık vermese bile gelişen dinamizmi, mücadele gücü ve bazı oyuncularının bireysel becerileriyle zaman zaman, “Günü kurtarmak” kabilinden galibiyetlere imza atabiliyor. Avrupa’da forma giyen oyuncuların yükselen görgüsünün, deneyiminin ve öz güveninin de bunda payı var kuşkusuz...

Bu galibiyetler aslında şaşırtıcı değil. Sonuçta futbol maçlarını her zaman doğru oynayan ya da oynamaya çalışan takımlar kazanmıyor. Lakin temel bir sistem/oyun anlayışı inşa edilemediği ve buna bağlı planlar üretilemediği sürece galibiyetleri istikrarlı hale getirmek mümkün değil. Nitekim, Hollanda ve Norveç galibiyetlerinin ardından gelen Letonya beraberliği bu gerçeği bir kez daha yüzümüze vurdu… Avrupa Şampiyonası elemelerinde Fransa’dan 4 puan alıp hemen ardından Uluslar Ligi’nde küme düşmemiz de sert dalgalanmanın başka bir örneği.

Ne yazık ki, hem bilgilenme, hem de mevcut bilgimizi doğru kullanma konusunda çok yetersiziz. Öyle olmasa, maçlardan önce oyuncuları, “Tekmeye kafa koymak” gibi köhne klişelerle motive etmeye çalışır mıydık? Maçların sonucunu ağırlıklı olarak hırs, arzu, istek, coşku, heyecan gibi duygusal kavramlarla açıklama alışkanlığı edinir miydik? “Letonya bize ters geliyor” gibi komik bir söylemi dilimize dolar mıydık?

Bilgimiz ancak manasız düşünceler, tuhaf çıkarsamalar üretmeye ve bunlarla kendimizi kandırmaya yetiyor…

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...