11 Mart 2021 23:40

HDP ve kürt sorunu üzerinden milliyetçilik yarışı!

Fotoğraf: MA

Paylaş

Türkiye’de çok partili siyasi yaşama geçişten sonra kurulan milliyetçi ve muhafazakar partilerin ‘baş düşmanı’ komünizmdi. Elbette bu partiler işçi sınıfı ve sosyalist harekete karşı burjuva gericiliğin en saldırgan politikalarını temsil ediyorlardı. Ancak milliyetçi-muhafazakar siyasetin komünizmi ‘Şeytanlaştıran’ ve ona karşı mücadeleyi merkeze koyan bir hat üzerine kurulmasında ABD emperyalizminin Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği’ni (SSCB) kuşatma stratejisinin ve bu strateji temelinde SSCB’ye komşu ülkelerde din ve milliyetçi örgütlenmeleri özel olarak desteklemesinin de önemli bir rolü vardı.

Bilindiği gibi SSCB, 1990’lı yılların başında yıkıldı. SSCB’nin yıkıldığı dönem,Türkiye’de12 Eylül faşist darbesinin yarattığı baskı ve şiddet ortamına bir tepki olarak ortaya çıkan Kürt hareketinin giderek kitleselleştiği bir dönemdi. Kürt mücadelesi, 1990’da HEP’in (Halkın Emek Partisi) kurulmasıyla birlikte legal bir siyasi hareket haline gelmişti. Fakat siyasi egemenliğini ve ‘pazar’ını paylaşmak istemeyen Türk burjuvazisi ve onun siyasi temsilcileri, Kürtlerin ulusal-demokratik istemlerinde ifadesini bulan ‘Kürt sorunu’nun baskı ve şiddet yöntemiyle “çözüm”ünü esas alan politikaları benimseyip uyguladılar. Yeni ‘şeytan’ artık Kürt siyasetiydi!

Sonrası biliniyor. Askeri ve siyasi operasyonlar, köy yakmalar, faili meçhuller, kayıplar, gözaltı ve tutuklamalar, parti kapatmalar, kayyumlar, yasaklar… Baskı ve şiddet parantezi içine sıkıştırılabilecek ne varsa denendi ve denenmeye devam ediyor.

Sonuç?

İktidar bloku (Cumhur İttifakı) ve milliyetçi-muhafazakar muhalefet her gün HDP ve Kürt sorunu ile yatıp kalkıyor. Gelinen yerde milliyetçi-muhafazakar siyaset, HDP/Kürt siyasetinin ‘Şeytanlaştırılması’ üzerine kurulduğu için birbirlerini ‘şeytan’la iş birliği/ittifak yapmakla suçlayıp duruyorlar.

Karşı karşıya kaldığı sorunların çözümü için faşist bir rejim inşasını çıkış yolu olarak gören iktidar bloku, hem dışarıdaki operasyonlar ve yayılmacı emeller ve hem de içerideki baskı politikaları ve toplumu milliyetçi-şoven politikalar üzerinden yedeklemek için Kürt sorununu kullanmaya çalışıyor.

“Çözüm süreci”ni (2013-15) Suriye rejimini devirip ‘bölgesel liderlik” iddiasını gerçekleştirmek ve başkanlık rejimini kurmak için kullanmaya çalışan Erdoğan, süreç (ve Kürt hareketinin tutumu) beklentilerinin aksi yönde ilerleyince masayı devirmişti. 2016’daki darbe girişiminin ardından MHP’nin desteğinde tek adam iktidarını kurmak için bu kez Kürt hareketi ile hesaplaşmaya dayalı bir politik tutum benimsendi. Eş Başkan Pervin Buldan’ın deyimi ile “çözüm süreci”nde bizzat Erdoğan’ın bilgisi ve talimatı doğrultusunda rol üstlenen HDP, üstlendiği bu rol nedeniyle “terör örgütünün uzantısı” olarak hedefe kondu. O gün bugündür iktidar bloku, HDP’yi “terör örgütü olmak”la, CHP’yi “Terör örgütüyle iş birliği yapmak”la ve Meral Akşener’in İP’ini de “Terör iş birlikçileri ile ittifak yapmak”la suçluyor.

Peki, Meral Akşener’in partisinin başını çektiği milliyetçi-muhafazakar partiler ve CHP’nin belli bir kesimini de temsil kimi ulusalcı çevreler bu suçlamalara nasıl yanıt veriyorlar?

“Çözüm süreci”nde yapılan görüşmeleri ve 23 Haziran 2019 İstanbul Büyükşehir Belediye seçimleri öncesinde Öcalan’la yapılan görüşme ve yayımlanan mektubu gösterip “Asıl terör iş birlikçisi sensin” diyorlar. Başka bir deyişle Erdoğan’ın “çözüm süreci”ni kendi çıkarları için araçsallaştırmasıyla hesaplaşmak ve bu süreç üzerinden Kürt sorununun demokratik-barışçıl yöntemlerle çözümünün mümkün olduğunu göstermek yerine “Kimin daha çok terör destekçisi olduğu” yarışına giriyorlar.

Bir bakıyorsunuz iktidar destekçisi medya organlarından Yeni Şafak’ta Eski İstihbaratçı Bülent Orakoğlu, eski defterleri karıştırıp “Batı Çalışma Grubu”ndan Orgeneral Çevik Bir’in Öcalan ile görüşmelerini yazıyor; bir bakıyorsunuz iktidar karşıtı milliyetçi medya organlarından Yeniçağ’dan Orhan Uğuroğlu, Öcalan’ın İmralı Notları üzerinden AKP’nin “terör desteçiliği”ni kanıtlamaya çalışıyor ya da Cumhuriyet’ten Barış Terkoğlu, HDP’nin Öcalan’ın talimatıyla kurulduğu ve Erdoğan’ın “HDP’nin kuruluşunu selamladığı” üzerinden iktidara vurmaya çalışıyor.

Anlayacağınız ‘Şeytanlaştırılan’ HDP ve Kürt sorunu üzerinden bir milliyetçilik yarışıdır almış başını gidiyor. Oysa bu gerici yarış, ülke siyasetine milliyetçi-muhafazakar siyasi pencerenin dışından bakan herkesin görebileceği iki temel gerçeği gözler önüne seriyor: Birinci olarak; eğer ortada iktidarı ve milliyetçi-muhafazakar muhalefetiyle böylesine yatılıp kalkılan ve birbirlerini “terör destekçiliği/iş birlikçiliği” ile suçlamak için kullanılan bir siyaset ve sorun varsa -ki var- demek ki, bu sorun ve siyaset ülkenin siyasi dizaynı bakımından kimsenin göz ardı edemeyeceği bir önem taşıyor. İkincisi ve daha önemlisi, son 30-35 yıla dönülüp bakıldığında bu siyaset ve sorunun ‘Şeytanlaştırılması’ çözüme hizmet etmediği gibi, toplumsal kırılma ve kutuplaşmayı derinleştirip birlikte yaşama zeminini giderek tahrip ediyor.

Sonuç olarak, halkların barış ve eşitlik içinde yaşayacağı demokratik bir geleceğin kimlerle ve nasıl kurulamayacağını görmek için HDP ve Kürt sorunu üzerinden sürdürülen bu milliyetçilik yarışına bakmak yeter.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...