26 Şubat 2021 23:01

Teksas enerji krizi ve devlet algısı

Teksas'ta karlar altında kalan yerleşim yerleri

Fotoğraf: DHA

Paylaş

Kapitalist medeniyetin tuhaflığı, inanılmaz zenginliğe paralel olarak sürekli sefalet üretmesi. İklim krizi derinleştikçe, sefalet sadece çalışan sınıfları değil herkesi vuruyor. Amerika’nın enerji zengini eyaleti Teksas, bunun son örneği.

Teksas’ın elektrik sisteminin çöküşü, tüm eyalete evinde donmayı nasip etti. Sıkıntının en büyüğünü azınlıklar ve en yoksullar çekiyor olsa da milyonlar gıdasız ve susuz kaldılar. Bu, dünyanın en müreffeh ülkesinde oluyor. Sebep? Temelde, sıklığı ve şiddeti giderek artan “doğal” felaketlerden birinin, bu sefer Teksas’ı vurması.

Tali sebeplerden biri ise, eyaletin kendini ulusal elektrik şebekesinden soyutlamış olması. Sırf şirketler merkezi denetime tabi olmasın, enerjiyi istedikleri fiyata satabilsin diye. Sert soğuklarda, diğer eyaletler ulusal elektrik fazlasından yararlanabiliyor. Teksas’ın sistemi ise talep altında çöküyor. Yani bazı şirketlerin normalden fazla kâr edebilmesi için, bütün bir nüfus aç ve susuz kalıyor. Tek istisna birkaç zengin mahalle.

Sorun bu kadar netken, çözümün ulusal elektrik şebekesine tekrar bağlanmakta aranmasını beklersiniz, değil mi? Tam tersine... Eyaleti yönetenler bunun gündeme bile gelmesini engellemeye çalışıyor. Yanıltıcı bilgilendirmeyle kalmıyorlar (Durumun sebebi sözüm ona “yeşil enerji saplantısı”ymış). Ulusal şebekeden bağımsız kalmanın sonucu çekilen acıyı “Ceberut devletten bağımsız olmamız için ödememiz gereken bedel” diye pazarlıyorlar halka. Bu kurguya göre, tüm eyaletlerin biriktirdiği fazladan (günü gelince) pay almak, devlet yardımına bağımlı olmak anlamına geliyor.

“Doğal” felaketler ve enerjide özel mülkiyet hakkında, önümüzdeki aylarda söyleyeceğim çok şey var. Ancak bugün konunun sadece “devlet yardımı” boyutuna eğileceğim.

Bizden çok farklı bir gelenek var Amerika’da. Serbest piyasacı ideoloji kadim devlet anlayışımızı ne kadar aşındırmış olursa olsun, depremden, sel felaketinden devlete sığınmayı solcusuyla, sağcısıyla birçok insanımız hak bilir.

Amerika’da ise devletten yardım almak ayıp, neredeyse suç olarak görülüyor. İklim krizi çağında, merkezi olarak örgütlenen yardımlar giderek daha önemli hale gelecek ve bu zihniyet sorgulanmak zorunda kalacak. Ama işin asıl çarpıcı olan kısmı, devletten gelen her türlü desteğe karşı olduğunu söyleyenlerin bile, yol ve eğitimden krediye kadar uzanan birçok alanda, tüm hayatları boyunca devlet hizmetlerini kullanıyor olması. Bu sadece sıradan halk için değil, devlet desteğiyle semiren bankalar ve şirketler için de geçerli.

Gerçeklikle algı arasında böyle bir uçurum olunca, bu entelektüellerin takıntılı meselelerinden biri haline gelmiş tabii. Amerikan devletinin aslında toplumu nasıl ayakta tuttuğuna dair tonlarca kitap ve makale üreten bir sosyal bilim ve gazetecilik endüstrisi, muhaliflerin muhayyilesini de derinden şekillendiriyor.

Ancak bunları yazıp çizenlerin çoğu, umutlarını bürokratların ilericileşmesine bağlamış durumda. Bazı kırılmalar yaşanıyor ve (İleride tartışacağım üzere) taban örgütlülüğüne vurgu özellikle genç kuşakta yaygınlaşıyor ama, şimdilik sol konsensüs “ilerici devletçilik” yönünde.

Gelin görün ki, buradan kanaat veya siyaset üretmek, “Kendi dünya görüşünü topluma empoze eden bürokratlar özgürlüğümüzü elimizden alacak” paniğini yeniden üretiyor. Bu döngü, ancak “devlet” kategorisinin kökten ve aktif sorgulanmasıyla bozulabilir.

Devlet vatandaşına yardım götürdüğünde, bu toplumun dışında bir varlığın babacan bahşi midir? Yoksa vatandaşların birbirine devlet denilen araç vasıtasıyla yaptığı bir yardım mıdır? Başka bir şekilde soracak olursak… Devlet toplumdan bağımsız bir dizi bürokrat ve kurum mu? Yoksa toplumun bir uzantısı mı?

Bu sorunun tarihten, belirli ülkelerden ve hatta algıdan bağımsız, evrensel bir cevabı yok.

Her şey hangi sınıfın ve diğer toplumsal grupların, devleti ne kadar denetim altında tuttuğuna bağlı.

Taban hareketlerinin devleti sürekli kuşattığı bir durumda, vatandaşın birbirine yaptığı yardımla, “yukarıdan” gelen yardım arasındaki çizgi silikleşir. Örgütlü halkın olduğu yerde, devlet yardımı gerçekten “biz”im “birbirimiz”e yaptığımız yardım halini alabilir.

Enerji üretiminin artık kolektif olarak gerçekleştirildiği bir dünyada, herkesin enerji fazlasında hakkı var. Felaketlerin vurduğu bölgelerin bu fazladan yararlanması, kesinlikle egemenlerin bir lütfu değil. Bunun sarih şekilde anlaşılması içinse, iyi niyetli yöneticilerin iktidara gelmesine değil, tabanın örgütlenip bu fazlaya el koymasına ihtiyacımız var.

Küresel ısınmada payı büyük olan Amerikalıların devlet algısı değişmedikçe, hepimizin hali harap. Bu algıyı değiştirmenin yolu da sadece “gerçekleri anlatmak”tan değil, devlet-doğa-toplum ilişkisini toptan dönüştürmekten geçiyor.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...