21 Şubat 2021 23:57

Yeni Osmanlıcılık için ABD ile Rusya arasında salınarak yol almanın sonuna mı gelindi?

Recep Tayyip Erdoğan ve Joe Biden

Fotoğraflar: Mustafa Kamacı/AA, Gage Skidmore/Flickr (CC BY-SA 2.0)

Paylaş

Koltuğa oturalı 1 ay geride kaldı, ama hâlâ o telefon gelmedi.

Danışmanlar, her telefon çalışında "müjdeyi ben vereyim" diye telaşla ahizeyi kaldırıyorlar, ama nafile! Telefondaki o değil!

Saray erkanı, “BAE Emiri ile, Suudi Prensi’yle, Mısır’ın Sisi’si ile, adını bile duymadığımız bir çok ülkenin liderleriyle konuştu, ama bizim gibi 70 yıllık stratejik müttefikini aramış değil” diye yakınıyorlar.

Saray erkanının, Godot’yu bekler gibi telefonunu bekledikleri kişi, ABD’nin 20 Ocak’ta koltuğuna oturan Yeni Başkanı Joe Biden!

Göreve resmen başladıktan sonra “dost ülkeler”in liderlerini arayan Biden’ın Erdoğan’ı aramamış olması, bir protokol nezaketsizliği gibi gösterilmeye çalışılsa da gerçekte Biden yönetiminin Türkiye politikasıyla bağlantılı olduğu tartışılmazdır.

Nitekim, İran’a bile “Nükleer anlaşmaya döneceğiz” diyerek yeşil ışık yakan Biden yönetiminin, Gare operasyonu sonrasında, “Türkiye’nin iddiaları doğruysa” diyerek şartlı bir geçmiş olsunla geçiştirmeye çalışmasının, Biden yönetiminin Türkiye’ye yönelik tutumuyla bağlantılı bir mesaj olduğunu söylemek yanlış olmaz.

BİDEN YÖNETİMİ ERDOĞAN YÖNETİMİNE AYAR VERMEKTE KARARLI

Oysa Erdoğan’ın, Trump’ın dünyadaki birkaç dostundan birisi olması ve Biden’ın seçim başarısını kutlayan en son birkaç ülkeden birisi olmasını bir yana bırakırsak, son aylarda Erdoğan ve hükümetinin sözcüleri NATO’ya, batıya bağlılık konusunda ısrarlı olduklarında yeminler ediyorlar.

Türkiye’nin ABD’nin stratejik müttefiki olduğunun hatırlatılması mı, “Yönümüz ve yolumuz batıya doğrudur” açıklamaları mı, NATO üzerinden arka arkaya gönderilen “Konuşularak çözemeyeceğimiz hiçbir sorunumuz yoktur” açıklamaları mı, yoksa bizzat Erdoğan’ın “Biden’la eskiden beri tanışırız. Ortak yemiş içmişliğimiz vardır. Evime gelmişliği de vardır” gibi sıcak mesajlar mı dersiniz... Erdoğan ve yönetiminin her vesileye, Türkiye’nin tercihinin tamamen batı emperyalizminden, NATO’dan ve ABD’den yana olduğunu kanıtlamaya çalıştıkları bir dönemden geçiyoruz.

Nitekim, son yıllarda ABD ile ilişkilerde en önemli sorun olarak öne çıkan S-400’ler konusunda Türkiye’nin geri adım atacağını Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar söylemişti. 9 Şubat’ta gazetecilerle yaptığı konuşmada Akar, “S-400’ler sorununda Girit Modeli masada” diyerek, S-400’lerin fiiliyatta kullanılmayacağını açıkça ilan etmiş oldu.

Ancak Biden yönetimi, bu açıklamayı da umursamadı; “Üstünde konuşulacak bir sorun yok. Türkiye bu sorunu kendisi çözmeli” tutumunda ısrarlı olduğunu gösterdi.

Ancak Erdoğan yönetimi, önceki gün; Türk Amerikan Ulusal Yönlendirme Komitesinin (TASC) televizyon kanalı TASC TV’nin kesintisiz yayına başlaması vesilesiyle gönderdiği video mesajda bu ısrarı bir kez daha dile getirdi.“Türkiye olarak, Amerika ile ortak menfaatlerimizin görüş ayrılıklarımızdan çok daha fazla olduğu inancındayız. Yeni Amerikan yönetimiyle iş birliğimizi daha da güçlendirmek istiyoruz” diyerek “Türkiye’nin iki ülke arasındaki müttefiklik ve stratejik ortaklık ilişkisine yaraşır şekilde üzerine düşeni sürdüreceğini” söyleyen Erdoğan, inadı kırılana kadar ABD’nin kapısında kalmaya devam edeceğini göstermeyi amaçladı.

SADECE BİDEN’LA DEĞİL PUTİN’LE DE İŞLER YOLUNDA DEĞİL

Erdoğan yönetiminin sadece Biden yönetimi ile değil Putin’le de benzer bir sorunu var.

Oysa daha 6 ay öncesine kadar, Erdoğan ve Putin her canları sıkıldığında telefonla görüşmekle de kalmaz, yılda yedi-sekiz kez çat kapı buluşup konuşurlardı. Ama Erdoğan’ın Putin’le, geçen hafta bir telefon konuşması yapmalarını saymazsak, son aylarda telefonla bile görüşmediler.

Eskiden AKP propagandası, Erdoğan’ın Trump ve Putin’le yapılan her telefon konuşmasını, sanki yüz yüze görüşme yapılmış gibi ayrıntılarına kadar medyaya servis ederdi!

Ancak son aylarda Putin’in girişimlerine bakıldığında, Putin’in sadece Erdoğan’la telefonla görüşmelerinden kaçınması değil Ortadoğu’da rotayı da Türkiye’den çok BAE, Suudi Arabistan, İsrail, Mısır gibi, Türkiye’nin diplomatik ilişki kurmaktan bile imtina ettiği ülkelere çevirdiği gözleniyor.

Son yıllarda Suriye, Libya, Doğu Akdeniz, hatta Kafkasya, Ukrayna gibi kriz alanlarında Türkiye ile karşı karşıya gelen ve bir yandan bu alanlarda Türkiye ile bir ilerleme sağlamayacağını, öte yandan da Türkiye’nin artık batı emperyalizminden yana tercihini açıkça ortaya koyduğunu gören Rusya’nın Türkiye ile ilişkilerini gözden geçirmeye yöneldiği anlaşılıyor.

‘2021’DE AYA GİTMEK’ YENİ OSMANLICILIĞIN ‘KAÇIŞ’ HEDEFİ Mİ?

Erdoğan yönetiminin dış politikası, sadece ABD ile değil, son 10 yılda her sıkıştığında kapısına koştuğu Rusya ile de önemli bir eşiğe gelmiş bulunmaktadır.

Abdülhamit’ten esinlenme yeni Osmanlıcı dış politikanın, bölgeye müdahale eden iki büyük emperyalist güç olan ABD ve Rusya arasındaki çelişkilerden manevralar yapma üstüne kurulu olduğu dikkate alındığında, Rusya ile ABD arasında salınarak yürünen yolunu artık sonuna gelindiği görülmektedir.

Bu yüzden artık; Suriye’de yeni operasyonlar yapmaktan, Libya’da yeni hedefler belirlemekten, “Mavi vatan” edebiyatından, Kıbrıs’ın güneyine sondaj ve sismik araştırma gemileri eşliğinde savaş gemileri göndermek ve Yunanistan’la Ege’de NAVTEX yarışından, Kafkasya’da “Kafkasya’dan Balkanlara” gibi sloganlar eşliğinde yayılmacılık propagandası yapmaktan önemli ölçüde geri durulduğunu görüyoruz.

Suriye’de sıkışıldığında, Libya’da, orada sıkışınca Doğu Akdeniz’de, olmadı Kafkasya’da cephe açmak için girişimler yapan Erdoğan yönetiminin, nihayet “2023’te Ay’a gidiyoruz” diye yeni hedefler ilan etmesinin, yeni Osmanlıcılıkla dünya üstünde gidilecek bir yolun kalmadığının itirafı, “kaçış hedefi” olarak görülmesi yanlış olmaz!

Bu yazı yazıldığında Biden Erdoğan'ı hâlâ aramamıştı!

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...