“Nüfus planlaması” meselesi
Fotoğraf: DHA
Kirvem,
Memleket sathında şu veya bu nedenlerle hal ile ahvalimiz hafif yollu sarpa sarınca, keza dahili, harici sorunlarımız içinden çıkılmaz kulvarlara doğru sürüklenmeye başladığında, korunma içgüdüsüyle hemen gardımızı alıp, akabinde de feryat figanlarımızla birlikte hep aynı “bayat” vaveylayı koparıyoruz...
“Aynı gemideyiz!”
Gemimizin serdümeninde oturan kaptanıderyamızın katıldığı tüm nikah törenlerinde veya bilmem kaç yıldızlı otellerdeki şaşaalı düğünlerde gençlerimize “üst güverte”den hitap ederken, dillendirdiği, “En az 3 çocuk” hatta mümkünse daha fazlasını da tavsiye ettiği bu “nüfus planlaması”na ilaveten, ayrıca veciz bir ifadeyle buyurduğu, “Bir olur ‘garip’ olur, iki olur ‘rakip’ olur, üç olur ‘denge’ olur, dört olur ‘bereket’ olur, gerisi Allah kerim“ temennisiyle çizdiği bu “rota“ sayesinde, gele gele şu sıralar seksen üç milyonu sollayan nüfusumuzla tıklım tıkış doluştuğumuz bu geminin “istiap haddi”ni çoktan aştığını, dolayısıyla en hafif bir lodosla ya da keşişlemeden esen kuvvetli bir rüzgarla ansızın alabora olup olmayacağının yanı sıra, keza son günlerde hasretle kucaklaşmayı umut ettiğimiz “Mavi Vatan”ımızın derin sularına maazallah gömülüp gömülmeyeceğini şimdilik bilmiyoruz, bilemiyoruz...
Aslında ezel ebet gücü gücüne yetenlerin, bileği kuvvetli olanların “derebeyi” kesildiği bu cavalacoz alemde, mesela daha dün denecek kadar yakın bir geçmişte kapı komşumuz Suriye diyarlarından çoluk çocuk, torba torun göç yollarına palas pandıras revan olduktan sonra, kahir ekseriyeti “bizim eller”i mesken tutmalarının akabinde giderek artan nüfusumuzla hep birlikte sözde “bacı, kardeş” yaşayıp gidiyoruz ama, öte taraftan aynalara yansıyan memleket manzaralarına bakılırsa; görünen o ki, kazın ayağı öyle değil...
Nitekim en az 3 çocuklu bu “ferman” doğrultusunda planlanan, bir bakıma sanki yağmur duasına çıkmışçasına, “Ver Allah’ım ver...” yakarışıyla bu bapta “bereket” dilerken, beri yandan da birbirinin peşi sıra yetişen, üstelik yarınlarımızın, istikbalimizin “teminat”ı diyerek hesapça yere göğe sığdıramadığımız gençlerimizin içinden acaba kaçta kaçı, sadece karın tokluğuna eyvallah edip, dolayısıyla iş bulmak için sabahın köründen itibaren yollara düşerken, keza kimileri de yıllarca dirsek çürütüp, mürekkep yalayıp böylece koltuklarının altına yerleştirdikleri üniversite diplomalarıyla iş arayıp, ardından da koro halinde “Ellerim boş, boş mu kalacaktı” şarkısını çarnaçar çalıp çığırıp, sonra da “yaban ellere” bir an önce kapağı atmanın hesaplarına yatıyorlarsa, o zaman bunun, bu sallapati gidişatın utancı acaba kimlerin hanesine “kadeve”siyle birlikte fatura edilecek, bunu, kendi payıma bilmiyorum, bilemiyorum Kirvem!
- Bitmeyen yazı* 05 Nisan 2022 00:14
- ‘Saltanat kayıkları’ meselesi 19 Mart 2022 23:23
- 'Ayıp' meselesi 12 Mart 2022 23:00
- ‘Yamuk beyinler’ meselesi 05 Mart 2022 21:31
- ‘İp ipullah sivri külah’ meselesi 26 Şubat 2022 23:05
- ‘Laklakiyat’ meselesi 19 Şubat 2022 20:45
- ‘Saz çalıp çığırmak’ meselesi 12 Şubat 2022 22:00
- ‘Demirkazık’ meselesi 05 Şubat 2022 23:20
- ‘Minik serçe’ meselesi 30 Ocak 2022 02:15
- ‘Enkaz’ meselesi 23 Ocak 2022 02:43
- ‘Rektifiye’ meselesi 16 Ocak 2022 03:40
- "Aç tavuk" meselesi 09 Ocak 2022 02:30