14 Ocak 2021 04:11

AB’nin 2020 aynasındaki Türkiye

Fotoğraf: Pixabay

Paylaş

Avrupa Birliği(AB) Komisyonu, ekim ayında Türkiye’ye ilişkin 2020  raporunu açıklamıştı.*  (https://www.ab.gov.tr/ilerleme-raporlari_46224.html)

Geçen hafta da cumhurbaşkanı Erdoğan, AB Komisyonu Başkanı, Ursula von der Leyen ile bir görüşme yapmış, “AB’nin Türkiye’nin gündeminde öncelikli konumda olduğunu ve Türkiye’nin geleceğini Avrupa’da gördüklerini” ifade etmişti.** (https://www.bbc.com/turkce/haberler-turkiye-55604477)

Cumhurbaşkanı salı günü de AB üyesi ülkelerin büyükelçilerine verdiği davette yaptığı konuşmada tekrarladı, Avrupa’ya dair görüşlerini…

Türkiye’nin geleceğini Avrupa’da  görmek çok önemli bir perspektif. Ancak bunun gerektirdikleri var. Mesela 23. fasılda yer alan yargı ve temel haklar, 24. fasılda yer alan  adalet, özgürlük ve güvenlik fasıllarında yer alan konularla ilgili hemen harekete geçilebilirdi. Katılım müzakereleri 3 ekim 2005 tarihinde başlamıştı.  Bu fasılların gerektirdikleri reformları yaparsınız, AB fasılları açar ya da açmaz. Bu konular insan hakları konularıdır, hukukun üstünlüğü ilkesiyle ilgili konulardır. Pazarlık konusu yapılamaz. Kıbrıs Cumhuriyeti bu fasılların açılmasına şerh mi koymuş, şerh konmaması gerekir, eleştirelim ama varsın koysunlar, siz  evrensel insan hakları standartlarını yakalarsınız. Ama Türkiye olarak yapmadınız, yapmıyorsunuz. İlerleme olmadığı gibi, geriye doğru hızlı adımlar atıyorsunuz. İnsan haklarının hemen her alanında ihlal pratikleri yoğunlaşıyor. AB 2020 raporu bunlara işaret ediyor.

Dışişleri Bakanlığı, 7 Ekim 2020 tarihli açıklama ve değerlendirmelerinde, “Raporda, özellikle siyasi kriterler ile Yargı ve Temel Haklar faslına ilişkin bölüm Türkiye’nin karşı karşıya olduğu sınamaları ve PKK/PYD/YPG, FETÖ ve DEAŞ gibi terör örgütlerinin tehditlerini dikkate almayan bir yaklaşımla kaleme alınmıştır. Bu bölümde kullanılan dil, Avrupa’daki AB ve Türkiye karşıtı radikal kesimleri mutlu etmekten başka bir amaca hizmet etmemektedir. Türkiye evrensel değerler çerçevesinde, güvenlik ile temel haklar, demokrasi ve hukukun üstünlüğü dengesinde hareket etmektedir” demiştir.

İnsan haklarıyla güvenlik dengesi diye bir kavram insan hakları hukukunun reddettiği bir anlayıştır. Biz güvenlikten “insani güvenliği” anlıyoruz. İnsan haklarının karşısına “güvenlik” kavramı getirilemez. İnsan haklarını tanır, korur, uygular ve geliştirirsiniz.  İnsan hakları arasında sınırlanabilir haklar ve özgürlükler vardır, sınırlanamayacak olanlar vardır. Bu konulardaki ölçütler evrensel ve bölgesel anlamda bellidir ve bunlar arasında “Denge” kavramı bulunmamaktadır. Bu denge anlayışına yönelik çok çarpıcı ve yetkin eleştiri, yıllar önce, çok değerli İnsan Hakları Savunucusu, Hukukçu Akademisyen Prof. Dr. Turgut Tarhanlı tarafından getirilmişti. Okunmasını tavsiye ederim.*** (https://t24.com.tr/yazarlar/turgut-tarhanli/ozgurluk-guvenlik-dengesi-mi,12996)

Aynaya, Türkiye’yi yönetenlerin gözüyle değil, insan hakları kriterleri temel alınarak bakıldığında durumun hiç de parlak olmadığı anlaşılıyor. 1999 yılı aralık ayında aday üye ilan edilmekle başlayan ve 3 Ekim 2005 tarihinden bu yana da katılım müzakereleri yürüten bir ülke statüsüne karşın Türkiye’nin hâlâ gerçekleştirilemeyen “hukuk reformu” sorunu var.

AB 2020 raporu, OHAL dönemi yönetiminin olumsuz etkilerinin sürdüğünü, Avrupa Konseyinin ve organlarının kilit öneme sahip tavsiyelerinin yerine getirilmediğini, Anayasa’da güçler ayrılığı tam temin edilmeden cumhurbaşkanında tüm yetkilerin toplandığını, etkili bir denge ve denetleme sisteminin bulunmadığını ve yürütmenin hesap verebilirliğinin sadece seçimlerle sınırlı olduğunu tespit etmektedir. Raporda, yürütme organının TBMM tarafından denetlenmesinin yetersizliğinden, “Güneydoğu’da demokratik olarak seçilmiş 47 HDP’li belediye başkanının yerine merkezden atanan kayyumların getirilmesi” ve seçilmiş belediye başkanlarının ve parti temsilcilerinin tutuklanmaları ve ihraçları eleştirilmektedir.

Raporda, “Terörle mücadele, meşru hakkı olmakla birlikte hükümet, bu mücadeleyi insan haklarına, hukukun üstünlüğüne, temel özgürlüklere riayet ederek yürütmekle de sorumludur. Terörle mücadele tedbirlerinin orantılı olması gerekmektedir. Yeniden yapılandırmalara rağmen, yerlerinden olmuş kişilerin yalnızca küçük bir bölümü tazminat almıştır. Barışçıl ve sürdürülebilir bir çözüme ulaşmak için güvenilir bir siyasi sürecin yeniden başlatılması konusunda belirgin bir gelişme kaydedilmemiştir” denmektedir.

Raporda, sivil toplumun baskıya maruz kaldığı tespit edilmekte, Kavala davası  ve Gezi davası örnek verilerek sivil toplum üzerindeki caydırıcı etkiden söz edilmektedir. Yargı bağımsızlığı konusunda sistemsel eksiklik eleştirilmektedir.

Raporda “İnsan hakları ve temel haklar alanlarındaki kötüleşme devam etmiştir. Olağanüstü hal sırasında getirilen tedbirlerin birçoğu hâlâ yürürlüktedir ve bunların ciddi ve yıkıcı etkisi hâlâ devam etmektedir.” denmektedir.

OHAL Komisyonu ile ilgili olarak da, “Kurumsal bağımsızlığın olmaması, inceleme usullerinin uzun sürmesi ile yeterli düzeyde bireyselleştirilmiş kriterlerin ve uygun savunma araçlarının bulunmaması, Olağanüstü Hal İşlemleri İnceleme Komisyonunun ihraçlara ilişkin olarak etkili bir çözüm yolu sağlayabilmesi konusunda ciddi şüphe uyandırmıştır.” denmektedir.

Raporda,” Gazeteciler, yazarlar, avukatlar, akademisyenler, insan hakları savunucularının faaliyetlerine ve eleştirel seslere getirilen geniş kapsamlı kısıtlamalar ve izlemeler, söz konusu özgürlüklerin uygulanmasını olumsuz yönde etkilemekte ve bu durum otosansüre neden olmaktadır. İşkence ve kötü muameleye ilişkin inandırıcı iddialar rapor edilmeye devam edilmiştir.” denmektedir.

Rapor’da “İfade özgürlüğü alanındaki ciddi gerileme devam etmiştir.(…) Gazeteciler, insan hakları savunucuları, avukatlar, yazarlar ve sosyal medyaya karşı açılan davalar ve mahkumiyet kararları devam etmiştir”  denmekte; barışçıl toplanma ve gösterilere müdahaleler, yasaklamalar, cezalar eleştirilmekte ve bu alanlarda” gerilemeler olduğu” rapor edilmektedir. Raporda dezavantajlı grupların ve azınlık mensuplarının haklarının daha iyi korunması gereğine işaret edilmekte ve roman vatandaşlar ile (LGBTİ) bireylerin yaşadığı insan hakları ihlallerinden endişe duyulduğu bildirilmektedir.

Aynada görülen Türkiye’nin hakikatidir.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...