17 Aralık 2020 23:45

Yeni ‘süreç’ iddiası: İktidar ne istiyor, Kürt burjuvazisi ne bekliyor?

Diyarbakır Ticaret ve Sanayi Odası Başkanı Mehmet Kaya

Kaynak: dtso.org.tr

Paylaş

Diyarbakır Ticaret ve sanayi Odası Başkanı (DTSO) Mehmet Kaya, son dönemde iktidar partisinin temsilcileriyle yaptığı görüşmelere de dayandırdığı açıklamalarıyla “Yeni bir çözüm süreci mi başlıyor?” tartışmasını başlattı. 

Kürt sermaye çevrelerinin öne çıkan isimlerinden biri olan DTSO Başkanı Kaya, Gazeteduvar’dan İrfan Aktan’la yaptığı röportajda yeni ‘süreç’ konusunda şunları söylüyor: “Mevcut şartlara, temaslardan edindiğimiz izlenimlere bakarak söylüyorum ki, yeni bir çözüm sürecinin kıyısındayız. Belki önceki sürecin yol ve yöntemleri uygulanmayacak ama bir şeyler olacak(…)Tayyip Erdoğan çok pragmatist bir lider ve mevcut süreci edilgen bir pozisyonda sürdürmeyecektir(…)Yöntemi, biçimi, yol haritası farklı da olsa, iktidar 2013’e benzer bir süreci başlatmak ve oluşturmak zorunda. Bunu yapabilir mi, evet, yapabilir. Yapar mı, evet yapar.”

Kaya’nın ardından HDP Eski Milletvekili Sırrı Sakık da “Biz de bu konuda duyumlar alıyoruz” dedi. 

Cumhurbaşkanı Başdanışmanı Gülşen Orhan’ın Diyarbakır’da DTSO’nun da içinde yer aldığı kurum ve örgütlerle yaptığı görüşmeler de böylesi bir sürecin hazırlığının kanıtı olarak gösteriliyor.

Yeni bir “çözüm süreci”nin başlatılıp başlatılamayacağını ve iktidarın bu “süreç”ten ne anladığını ve ne istediğini tartışmaya geçmeden önce 2013-2015’teki sürecin parametrelerini kısaca hatırlatmak yararlı olacaktır.

AKP-Erdoğan iktidarının yeni Osmanlıcı emeller ve ‘bölgesel liderlik’ iddiası üzerinden öncülüğüne soyunduğu Suriye’ye müdahale politikası, beklenmeyen sonuçlar doğurmuştu.

Suriye rejimini 6 ayda devirme hedefinin gerçekleşmemesi bir yana, hesapta olmayan başka bir gelişme de yaşanmıştı. Kürtler Suriye’nin kuzeyinde özerk kanton yönetimleri oluşturmuştu. Bu durum 2012 yazında PKK’nin TSK ile ülke içinde ‘cehpe savaşı’ yürütebileceği koşulların oluşmasına yol açmıştı.

Öte yandan AKP-Erdoğan’ın iktidar ortağı Gülencilerle arasında baş gösteren sorunlar Erdoğan’ın ve temsil ettiği tekelci burjuva güçlerin ‘başkanlık’ hedefi için yeni dayanak arayışlarını zorunlu hale getirmişti.

“Çözüm süreci” ve Öcalan ile görüşmeler böylesi koşullarda başlamıştı. Kürtleri Suriye’deki müdahale politikasına yedeklemek için PYD ve içeride de Kürtleri başkanlık rejimini inşa etmenin dayanağı haline getirmek için Öcalan’la yerel yönetimlerin güçlendirilmesi ve kimi kültürel hakların verilmesi üzerinden müzakereler gerçekleştirilmişti.

Uzatmadan söylersek; Suriye’de Kürtleri yedekleme hesabı tutmadığı gibi oradaki özerk yönetimler AKP-Erdoğan’ın ülke içinde kendi inisiyatifinde bir çözüm dayatmasını da olanaksız hale getirmiş, HDP’nin 7 Haziran 2015 seçimlerinde başkanlık rejimine karşı aldığı tutum ve elde ettiği başarı “çözüm süreci”nin sona erdirilmesine neden olmuştu.

Özetle 2013-15’teki süreç, iktidarın hesap ve beklentilerinin aksine Kürt hareketi/HDP’nin inisiyatif kazandığı ve Kürt sorununun Türkiye’nin demokratikleşmesiyle çözüm zeminini güçlendiren sonuçlar doğurduğu için ‘masa’ devrilmişti.

Sonrasında olanlar biliniyor. 2015-2016’de ‘hendek’/şehir savaşları yaşandı. Kentlerin yerle bir olduğu yüz binlerce insanın evini barkını terk etmek zorunda kaldığı bu sürecin üzerine 15 Temmuz darbe girişimi geldi. Darbe girişimi ve ilan edilen OHAL sonrasında Kürt kentlerinde belediyelere kayyumlar atandı, parti eş başkanları, milletvekilleri ve belediye başkanlarının aralarında olduğu binlerce siyasetçi tutuklandı.

Suriye’de özellikle Rusya’nın ABD’nin planlarını bozmak ve Kürtleri zayıflatmak hedefi doğrultusunda ‘olur’ vermesi sonrasında Kürt özerk yönetiminin elindeki bölgelere ardı sıra operasyonlar düzenlendi. Ele geçirilen bölgelere yerleştirilen cihatçı gruplarla birlikte düzenlenen bu operasyonlar sonucunda Kürtlerin kazanımları önemli oranda sınırlandı.

İktidarın fiili ortağı MHP’nin Lideri Bahçeli’nin “HDP’nin kapısına açılmamak üzere kilit vurulmalıdır” dediği, İçişleri Bakanı Soylu’nun “İspanya Batasuna’ya ne yapmışsa biz onu yapıyoruz” diyerek kayyum atamalarını savunduğu bir dönemde yeni ‘süreç’ mümkün mü ya da nasıl bir süreç olabilir?

Öncelikle Mehmet Kaya’nın açıklamaları, tek adam iktidarının yaşadığı ekonomik kriz ve siyasi sıkışmışlık nedeniyle gündeme getirdiği “reform”ların Kürt sermaye çevrelerinde yeni bir beklenti yarattığını gösteriyor. Kaya bu beklentiyi “Hem teşvik politikasının hem de Kürt sorununa yaklaşımın değişmesi gerekiyor” sözleriyle ortaya koyuyor.

HDP böylesine zapturapt altına alınmışken, Irak ve Suriye’de Kürt hareketine karşı askeri operasyonlar aralıksız devam ediyorken, yani inisiyatifi böylesine eline almışken Cumhurbaşkanı Erdoğan, Kürt sermaye çevrelerinin kendisine umut bağlamasını neden istemesin ki?

Bir yandan HDP’nin siyasi tasfiyesine yönelik girişimler aralıksız devam ederken yerine yeni kurulan KDP gibi Barzanici çizgideki Kürt siyasi yapıları ikame edilmek isteniyor. Öte yandan “reformlar” üzerinden Kürt sermaye çevrelerinde beklenti yaratılarak bu çevrelerin iktidara yedeklenmesi amaçlanıyor. Bu girişimlerin bir devamı olarak desteklenen tarikatlar-dini cemaatler üzerinden Kürt muhafazakar çevrelerinin iktidardan kopuşunun önüne geçilmek isteniyor.

Üstelik Erdoğan’ın MHP-Bahçeli ile kol kola yürümesi, sanıldığı gibi bunların önünde bir engel oluşturmuyor.

Tam bu noktada HDP’nin kapısına kilit vurulmasını isteyen Bahçeli’nin “2021 yılı reform yılı olacaktır. Bizim de anlayışımız ve özlemimiz budur. Hukuktan ekonomiye, daha doğrusu hayatın her alanında 2023 vizyonuna muvafık ve müzahir bir reform seferberliğine sonuna kadar destek olacağımızın güvence ve sözünü açık çek olarak veriyoruz” açıklamasına dikkat çekmek gerekiyor.

Görüldüğü gibi zor günler geçiren ‘Cumhur İttifakı’ ve tek adam iktidarını güçlendirecek bir “reform” ve bu temelde Kürtlerin belli çevrelerinde beklenti yaratacak yeni bir ‘süreç’ konusunda MHP’nin de bir itirazı görünmüyor.

Bu nedenle Kaya’nın kıyısında olduğumuzu iddia ettiği gibi süreç başlatılsa bile şimdiden görünen bunun inisiyatifin tamamıyla iktidarın elinde olduğu, Kürt hareketinin/HDP’nin muhatap alınmadığı, başka bir deyişle muhatapsız bir süreç olarak işletileceğidir.

HDP Eş başkanı iken tutuklanan Demirtaş’ın “terörist” olarak damgalandığı “reform”lardan ve HDP/Kürt hareketinin saf dışı bırakılacağı yeni bir ‘süreç’ten belki Kürt burjuvazisinin payına bazı kırıntılar düşebilir ama bu politikadan ulusal-demokratik talep ve özlemleri için mücadele eden Kürt halkının kazanabileceği bir şey yoktur.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa