03 Aralık 2020 23:25

‘Beyin ölümü’ gerçekleşen NATO reformla kurtarılabilir mi?

NATO bayrağı

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron’un bir yıl önce “NATO’nun beyin ölümü gerçekleşti” şeklindeki açıklamasından sonra oluşturulan on kişilik uzmanlar komisyonu, “reform” mahiyetindeki raporunu Genel Sekreter Jens Stoltenberg’e sundu. 30 üye ülkenin dışişleri bakanlarının katıldığı toplantıda da ele alınan raporda 138 ayrı öneri yer alıyor.

“NATO 2030: Yeni bir çağ için birleştik” başlığı altında hazırlanan öneriler listesinin özü, NATO’nun varlığını sürdürebilmesi için “reform”dan geçirilmesini içeriyor.

Sovyetler Birliği ve sosyalizme düşmanlık temelinde 1949’da batılı kapitalist devletlerin askeri ittifak gücü olarak kurulan NATO, hedefine varmak için pek çok katliam ve işgalin altına imza attı. Varşova Paktının dağılmasından sona bir ara işlevi tartışılan bu savaş örgütüne daha sonra “terörle mücadele” misyonu biçilmiş, bu çerçevede Afganistan işgallerinde aktif rol oynamıştı.

Ancak bu misyonun ömrü de fazla uzun sürmedi.

NATO çatısı altında bir araya gelen emperyalist devletler arasındaki çıkar çatışmaları, ABD ve Türkiye’nin Suriye’de özel olarak kendi bölgesel hedefleri çerçevesinde hareket etmesi, Macron’a “Beyin ölümü gerçekleşti” açıklamasını yaptırmıştı.

ÇELİŞKİLER DERİNLEŞTİKÇE ÇATLAKLAR BÜYÜYOR

Disiplinden kopmuş, artık tek tek ülkelerin çıkarlarının belirleyici olduğu bir dönemde NATO üyesi emperyalist devletlerin bir arada kalmayı daha ne kadar başaracakları önümüzdeki 10 yılın en önemli sorunlarından birisi olarak görünüyor. Dolayısıyla belirlenen “2030 vizyonu” aynı zamanda ittifak içindeki çatlakların derinleşmeye devam edeceği süreç olarak da okunabilir.

Alman basınında iki gündür konuyla ilgili yer alan haber ve yorumlara bakılırsa Almanya, NATO’nun ömrünün uzatılması için epey çaba harcıyor. Önerileri hazırlayan uzmanlar komisyonunun eş başkanlarından birisi Savunma Eski Bakanı Thomas de Maiziere. Diğer eş başkan ise ABD’li Diplomat Wess Mitchell.

Salı ve çarşamba günleri yapılan NATO dışişleri bakanları toplantısından sonra yayımlanan öneriler listesinde asıl olarak iki nokta dikkat çekiyor. İlki, Rusya ve Çin’in açıktan düşman ya da rakip kategorisine konulmuş olması. Rusya’dan “ciddi tehlike”, Çin’den “iddialı yeni dünya gücü” diye söz ediliyor. Rusya, 2014’te Kırım’ı topraklarına dahil ettikten sonra açıktan batılı emperyalist ülkelerin hedefi haline gelmişti, bu nedenle G8’den çıkarılmıştı.

DÜŞMAN KAMP ARANIYOR, ANCAK ZOR GÖRÜNÜYOR

NATO’nun her iki ülkeyi düşman kategorisine koyarak bir strateji belirleme hazırlığı içine girmesi, elbette eskiden olduğu gibi bir “düşman kamp” yaratma stratejisine dönmeyi, bunun üzerinden eski ittifak ruhunun güncellenebileceğinden hareket ediliyor.

Ne var ki, son 30 yıl içinde köprünün altından çok sular aktı.

Rusya-Çin düşmanlığının eski SSCB-Doğu Bloku düşmanlığı gibi batılı emperyalist devletleri birleştirmesi hayalden ibaret. Çünkü, düşman ilan ettikleri kampta yer alan ülkelerde göklere çıkardığı kapitalist-emperyalist ilişkiler hakim. SSCB-Doğu Bloku ise batılı kapitalist ülkelerin Dolayısıyla bugün ideolojik bir kamplaşma söz konusu değil. Bu fark olmadığı için NATO üyesi bütün ülkelerin Çin ve Rusya ile ekonomik, siyasi, askeri ilişkileri devam ediyor ve edecek. Mevcut dünya ilişkiler denkleminde hiçbir batılı emperyalist güç bu iki ülke ile ilişkilerini bitirmeye hazır değil. Dolayısıyla NATO ne kadar Çin ve Rusya’yı “düşman” ya da “potansiyel düşman” ilan ederse etsin, tek tek ülkeler kendi çıkarlarına göre davranmaya devam edecek.

TÜRKİYE ÜZERİNDEN VETO HAKKI TARTIŞILIYOR

Öneriler listesinde öne çıkan ikinci nokta, “Uzmanlar Komisyonu”nun, önümüzdeki süreçte NATO’da karar alma mekanizmasının değiştirilmesini önermesi. Macron’un ABD ve Türkiye’nin Suriye’de ittifakın politikasını bir yana bırakarak kendi çıkarlarına göre davranma eleştirisine yer veriliyor. Özellikle Türkiye’den üstü örtülü olarak “sorun ülke” olarak söz ediliyor.

Frankfurter Allgemeine Zeitung’dan Thomas Gutschker, Türkiye ile ilgili bölümün şu şekilde formüle edildiğini yazdı: “Son yıllarda bazı üye ülkelerin dış ilişkiler konusundaki düşünce farklılığı NATO’da kendisini gösterdi ve birlikte duruşa zarar verdi, karar vermeyi zorladı.”

Türkiye’nin Suriye’de Rusya ile birlikte hareket etmesi S-400’leri satın alması, Avusturya ile NATO arasında ortak çalışmayı veto etmesi başlıca sorunlar olarak sıralanıyor. Keza Macaristan da benzer şekilde NATO ile Ukrayna’nın birlikte çalışmasını veto etmişti.

Benzer durumların tekrarlanmaması için, veto hakkının rafa kaldırılması önerilirken, ittifakın genel çıkarlarına zarar verecek yeni ittifaklara da karşı çıkılıyor. Burada asıl hedefin Türkiye ile Rusya ilişkilerini hizaya koymak olduğu anlaşılıyor.

TRANSATLANTİK İTTİFAK OLMAKTAN ÇIKIYOR

Keza, NATO üyesi olmayan ülkelerle ilişkilerin sıkı hale getirilmesi de başlıca hedef. Yakın gelecekte NATO’nun bir transatlantik ittifakı olmaktan çıkabileceği; üye olmayan ülkelerin liderlerinin de zirvelere davet edilmesi gerektiği; Japonya, Güney Kore, Avustralya ve Yeni Zelanda gibi ülkelerle özel ortaklıkların geliştirilmesinden söz ediliyor. Asya’daki bu ülkelerle bağlantı için “NATO+4 Formatı” öneriliyor. Yine Hindistan’ın bölgede askeri olarak Çin’i dengelemesi için desteklenmesi hedefleniyor. Daha önce Gürcistan’ın NATO’ya üyeliği de gündem olmuştu.

Toplam açısından bakıldığında, NATO’nun reformdan geçirilmesi, Avrupa ve Kuzey Amerika’daki (ABD-Kanada) batılı kapitalist devletlerin bu yüzyılda da her açıdan kader birliği yaparak müttefik kalması projesi olarak görülmeli. Bu şekilde davranmadıkları takdirde Çin-Rusya ekseninde kurulacak muhtemel yeni bir ittifakla baş edemeyeceklerinin farkındalar. Bunu NATO eksenindeki Batı ittifakının güç kaybettiği şeklinde okumak da mümkün. Özellikle kısa bir süre önce Çin liderliğinde Asya-Pasifik’te imzalanan Bölgesel Kapsamlı Ekonomi Ortaklık Anlaşması (RCEP), bugüne kadar dünyanın en büyük serbest anlaşması olma özelliği taşıyor. Dengeleri de sarsabilir. Anlaşmanın en çok Çin’in işine yarayacağı batı basınında sıkça ifade ediliyor.

Gelişmeler ve bunlara bağlı yaşanan çelişkiler, NATO’daki reform çabalarının, Batı ittifakını eskisi gibi olmasa da bir arada tutma çabası olduğu anlamına geliyor. Ancak emperyalist paylaşım planları mevcut haliyle uzun bir süre daha bir arada durmanın mümkün olmadığını da açık olarak gösteriyor. Bu savaş örgütünün en kısa zamanda tarihe karışması insanlığın yararınadır.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa