02 Aralık 2020 23:50

"Milliyetçiyim" diyerek "milli güvenlik sorunu" olmak!

Fotoğraf: Murat Kaynak/AA

Paylaş

Başlık ‘Bir CHP Klasiği’ de olabilirdi! Birbirini tamamlıyor. CHP yöneticileri çok sık olmak üzere kendi partilerinin “devleti kuran parti olduğu”nu söyleyerek ve milliyetçiliklerini de vurgulayarak sermayenin diğer başlıca partilerinden kendilerine yöneltilmiş suçlamaları püskürtmeye çalışırlar. Amaçlarının sadece bu olduğu söylenemez. Kitle desteğini artırmaya ihtiyaç duyan her parti açısından geçerli olmak üzere kitlelerin “talepleri”ne seslenme kapsamında bir söylemdir bu aynı zamanda. Uzunca ve ayrıntılar gerektiren bir tarihçe konusudur bu devlet kuruculuğu ve milliyetçilik. Ama kıssadan hisse söylenirse 1920’lerin devlet kuruculuğuyla bugünün devletinin sahipliği; o günün Cumhuriyet Halk Fırkası (sonra Partisi) ile bugünün CHP’si, devletin burjuva sınıf karakteri değişmese de tekellerin devlet iktidarıyla ilişkisi ve bunun kapsam ve işlevsel anlamı yönünden ve yine 1920’lerin “mazlum milletlerinin kurtuluşu” davasıyla günümüz hâkim ulus milliyetçiliğinin tekelci misyonu yönünden muazzam farklılıklar bulunuyor.

Günümüz burjuva diktatörlüklerinin yüz yıl önceki sermaye devletlerinden “daha demokrat oldukları” yönünde bir genelleme yapmak, tekelci kapitalizmin kat ettiği mesafeyi ve bunun devlet düzeyinde büründüğü gaspçı siyasal tekelci gericiliği görmemek olur. 1920’lerde burjuva demokrasisinin en parlak örneği İsviçre dahi günümüzde böylesine bir nitelemeyi hak etmeyecek durumdadır. Uluslararası alanda ortaya çıkan faşizmin çeşitli örnekleriyle yol açtığı değişim ve bıraktığı miras üzerinden yeniden şekillenen tekelci burjuva devletlerinin, sosyalizmin yenilgiye uğratılması ve işçi hareketinin geriye düşmüş olmasının yarattığı olanaklardan da yararlanarak günümüzde emekçi karşıtı politikalardaki yoğunlaşması da daha ileri düzeydedir.

Türkiye söz konusu olduğunda ise, sermaye devleti/diktatörlüğünün gerçekliği çok daha siyahlaşır! Faşist milliyetçilerle siyasal İslamcı dikta savunucularının “son Türk devleti” olarak niteledikleri T.C. Devleti, kuruluşunun özgün koşullarıyla da bağlı olarak kuruluşundan itibaren hiçbir dönemde burjuva demokratik bir devlet olmadı. Adındaki “Halk” kavramının, kitle boyutuyla birlikte toplumun sömürülen ve ezilen kesimlerinin büyük çoğunluğuyla bağı vurgulama ve onları temsil ettiği iddiasını gösterme gibi bir anlam ve amacı olsa da CHP’nin, ister devlet kurumlar içinde yer aldığı dönemde olsun isterse muhalefette bulunduğu dönemlerde halk kitlelerinin temel taleplerini ve sorunlarını asıl sorun olarak aldığı da ileri sürülemez. İleri sürülse bile inandırıcı olamaz. Yani ne CHP’nin savunduğu ve sahiplenmek açısından diğer sermaye partileriyle yarış içinde olduğu devlet ne de adındaki halk sözcüğünün anlamına uygun düşecek şekilde CHP halk ile ilişkindir. CHP’de kuşkusuz diğer düzen partileri gibi halk kitlelerinin belirli kesimlerinin desteğine sahiptir. Bilindiği gibi %25’ler civarında bir oy desteğini de toplumun çeşitli kesimlerinden olmak üzere görmektedir. Ama işte AKP’de “yerli ve milli”liği kimseye bırakmaksızın %38’lerde hala gezinebilmektedir. Ve de “en milliyetçi” MHP ile, onun paltosundan türeme ve yine milliyetçilikte önemli paye sahibi İyi Parti de %10’lar gibi desteğe sahiptirler.

Milliyetçilik günümüz dünyasının sermaye politikasında, kitle motivasyonu ve yönlendiriciliği için kullanılan başat ideolojik unsurlar arasındadır. Öyle ki Amerikan emperyalizminin Trump gibi kimilerince “şarlatan” olarak nitelenen milyarder eski başkanı bile “Her şey Amerika için!” diye bağırabilmektedir. Milliyetçiliğin ilgi çekici ve etkili olmadığı söylenemez. Ancak, ezilen kimi ulusların baskı ve yok sayılmaya karşı özellikteki milliyetçiliği ayrı tutulmak kaydıyla milliyetçilik her bir ulus ve devlet açısından diğerlerine karşı bir işlevle de yükümlüdür ve aynı nedenle de çelişki ve çatışma besleyicidir. “Ulusal çıkarlarımız için” denerek sürdürülen politikaların kanlı çatışmaları gündeme getirdiği sır değildir. Hele de dünya pazarlarının birkaç kez paylaşılmış olmasına rağmen yeniden paylaşım savaşlarını gündeme getirme konusu olmaya devam ettiği, ticaret savaşlarının aktüellik kazandığı, çıkar alanı ya da alanlarının sahip olunan güç ile bağlı olarak belirlendiği ve belirlenmek istendiği; bunun da durmaksızın silahlanmaya neden olduğu; işçi ve emekçilerin en temel insani ihtiyaçlarının karşılanmasına yetecek gelir politikası bile reddedilirken trilyonlarca paranın silahlanmaya aktarıldığı düşünüldüğünde, milliyetçilikteki yarış, sadece dışarıda değil içeride de sorun oluşturucu, sorun ağırlaştırıcı, çatışmacı olmakta yarış anlamı kazanmaktadır.

CHP yöneticilerinin bunun farkında olmadıklarını düşünmek doğru olmaz. Onlar, MHP-AKP yönetimleri başta olmak üzere Türk milliyetçiliğinin-ki hakim unsuru şovenizmdir- diğer ve gerçek o ki asıl odaklarıyla bu alanda yarıştıkça oy desteğini artıracaklarını düşünmekte ve bu doğrultuda ‘açılım yapmakta’dırlar! Erdoğan-Bahçeli ‘ortaklığı’nda Türkiye’nin sınırları dışına yönelik askeri politikalara verdikleri destek, içeride Kürt siyasetine yönelik devlet politikasına “dokunulmazlıkların kaldırılmasına evet” diyerek katılmaları, seçim kampanyalarında “ülkücü kardeşlerimiz, biz de milliyetçiyiz!” diyerek “Kurt işareti yapma”ya dek işi götürmeleri, sağa açılmalarının sınırı olmayabileceği kanısını güçlendirmiştir ama oy desteğinde artış sağlayamamıştır.

Gelgelelim, hükümet politikalarına getirdikleri eleştiriler nedeniyle-bu eleştirilerdeki “acemilikleri” (!) ayrı bir sorundur-“gayrı milli” olmakla suçlanmaktan; “milli güvenlik sorunu” olarak görülmekten kurtulamamaktadır. Bahçeli neredeyse her eleştirisini “CHP’nin milli güvenlik sorunu olduğu” iddiasıyla güçlendirmeye çalışmaktadır. Türk şovenizminin asıl sahipleri ve mihrakları CHP’yi daha çok daha çok “sağ iskele”ye yanaşmaya zorlamaktadırlar. Oraya daha fazla yanaşmak ise CHP’ne güven duyan, onu destekleyen işçi-emekçi kesimlerinin aleyhine politikaların daha fazla güç kazanması demektir. CHP yönetimi ‘şağ şerit’te ilerlemeyi sürdürürken kaybeden ‘Halk’ olmaktadır. ‘Sağ şerit’te ilerlemek çünkü işçi ve emekçiler aleyhine gerici politikalara en hafif deyişle ortak olmak, devlet savunuculuğu adına tekelci gericiliğin saldırılarına güç vermektir.

Toplumsal yaşamda mutlak değişmezliklere yer yoktur ama CHP’nin devletçi-milliyetçi geleneği sürdürmedeki ısrarına karşı ona, onun halkçılığını ön varsayıp destek veren emekçilerin yapabilecekleri vardır. Tekelci burjuva gericiliğine, siyasal baskı ve saldırının yoğunlaştırılması politikalarına, şoven milliyetçi hezeyanlarla sürdürülen yayılmacı-savaşçı politikalara karşı mücadele cephesinde yer alarak EMEP, Sol Parti, Halk Evleri, HDP, sendikalar, kitle örgütleri ve çeşitli diğer politik çevrelerle birlikte güçlü bir baskı unsuru oluşturmak.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...