02 Aralık 2020 23:00

Alışıldık utanç verici haller

Fenerbahçe ile Beşiktaş'ın Süper Lig'in 10. haftasında karşılaştığı maçta bir pozisyonda Fenerbahçeli Ozan Tufan ile Beşiktaşlı oyuncu Valentin Rosier arasında gerginlik yaşandı.

Fotoğraf: Emrah Yorulmaz/AA

Paylaş

Maç öncesinde; öğrencilik döneminden, iş ve özel yaşamına kadar hakemin tüm geçmişi titizlikle araştırılıp falsosu aranır. Maçın kaybedilmesi durumunda, hakemin ne “mal” olduğunu ortaya koyan malzemeye ihtiyaç vardır çünkü. Böylece olası yenilginin sorumluluğunu hakeme yüklemenin altyapısı hazırlanır...  

Hakemden başka sorumlular aramak gereksizdir zaten. Futbolu kusursuz seviyede icra ettiğimiz için yenilgide asla kendi payımız olamaz!..

Maçtan sonra kazanan takımın teknik direktörü bile basın toplantısında hakemi diline dolar. Oyunu, ağırlıklı olarak arzu, istek, oyuncuların karakteri gibi duygusal faktörlerle açıklayan ve “Oyuncularım çok iyi savaştı”dan başka dişe dokunur söz söylemeyen bir teknik direktör elbette konuşmasının büyük kısmını hakeme ayıracaktır… Konuşmalarda soyut kavramların ve hakemin geniş yer tutmasının nedeni, bilgi yetersizliğinden başka ne olabilir ki? Maçın teknik değerlendirmesi ve çözümlenmesi adına söylenenler bir yanıyla hazin, bir yanıyla ise gülünçtür…

Kaybeden takımın yöneticisi ise yaklaşık 45 dakika 10 kişi oynayan rakipleri karşısında hiçbir varlık gösterememelerinden dikkatleri kaçırabilmek için rakip takım yöneticilerinin hakemler üzerinde yarattığı algıdan, yönlendirmeden söz eder. Takımının sahadaki acizliğini görmezden gelip yenilgiyi hiç utanmadan, sıkılmadan hakemle ilişkilendirmeye çalışır. O, rakibe ve rakibin mücadelesine saygı duymak, rakibi tebrik etmek gibi erdemlerden nasibini almamış garabet bir kültürün temsilcisidir. Onun için taraftarlarının gözünde, “Her ortamda ve her şart altında kulübünün haklarını cengaverce savunan yönetici” imajı kazanmaktan daha önemli/değerli bir şey yoktur. Söylemlerinin içeriğini de bu yaklaşımı belirler…

Bu arada medya ise maçın skoruna uygun kerameti kendinden menkul hikayeler üretme peşindedir.

Galip gelen takımın teknik direktörünün maçtan sonraki açıklamaları o yönde hiçbir işaret ve bulgu barındırmadığı halde, onun dersini çok iyi çalışıp rakibini kusursuz biçimde analiz ettiğinden, hazırladığı mükemmel oyun planıyla ve oyuna zamanında ettiği müdahalelerle takımını tarihi bir galibiyete taşıdığından söz edilir. Kazanan teknik direktör zorlama argümanlarla övüldükçe övülür ve alabildiğine yüceltilirken, kaybeden takımın teknik direktörü ise yerden yere vurulur. Özellikle oyuncu tercihleriyle ilgili saçma sapan eleştirilerden geçilmez ortalık… Maçtan sonra, skora göre sallamak ya da hikayeler uydurmak en kolayıdır ne de olsa…

Bunca gürültü patırtı bir yana, sahada sergilenen ise düşük temposu ve insanı şaşkınlığa sürükleyecek kadar vahim savunma hatalarıyla mahalle maçı seviyesini aşamayan vasat oyundan başka bir şey değildir. Hakemi kandırıp penaltı kazanmak ya da rakip oyuncunun kart görmesini sağlamak üzere sergilenen sahtekarlıklar ve yapılan gaddarca fauller de oyunun seviyesine yakışan kenar süsleridir!..

Derbilerin, 90 dakika öncesindeki, sırasındaki ve sonrasındaki utanç verici edimlerle dolu macerası aşağı yukarı hep böyle bir rota izler… 

Olup bitenleri doğru biçimde değerlendirebilecek kapasiteye sahip olmayanlar ise atılan goller üzerine inşa ettikleri kalite iddialarından ve karşılaşmanın 13 ülkede yayımlanmasından çıkardıkları gururla, kendilerini avutmayı/kandırmayı sürdürürler…

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa