01 Aralık 2020 23:19

Muhalefetin tutarsızlığı ve politikasızlığı

Kemal Kılıçdaroğlu'nun Temel Karamollaoğlu ve Meral Akşener ziyaretleri

Fotoğraflar: DHA

Paylaş

Bir süredir bu tutarlılık meselesine fena takıldım. Özellikle de siyasi olanına. İktidarın tutarsızlıkları malum, zaten onları tam üç ay önce, 2 Eylül 2020 tarihli “Keyfilik Demokrasisi” başlıklı yazımda ele almıştım. Peki, ya muhalefetinkiler? Biliyorum, Türkiye’de ne zaman muhalefeti eleştirmeye kalksanız, “Şimdi zamanı değil”, “İktidar dururken muhalefeti eleştirmek de ne?” minvalinde sözlerle karşı karşıya kalırsınız. Bu ülkede İnsanların aynayı kendisine çevirmesi zordur, bilirim. Sözlerimizin, eleştirilerimizin ne kadarı ulaşıyor ne kadarı duvara çarpıyor bilmiyorum ama, yine de muhalefeti eleştirmeye devam edeceğim. Çünkü iktidara ilişkin sorunları tespit etmek çözümün küçük bir parçası, asıl yapılması gereken muhalefet tarzını yenileyebilmek, muhalefetteki sorunları tespit edip onları giderebilmek.

Tutarsızlıklar meselesi bu noktada önemli. Tıpkı iktidarın olduğu gibi, muhalefetin de bu ülkede inandırıcılık sorunu var. Muhalefetin inandırıcılık sorununun temelinde de siyasi tutarsızlık meselesi yatıyor. Önceki yazılarımda sık sık sözünü ettiğim “iktidar A derse B deme” üzerine kurulu muhalefet anlayışının bu tutarsızlıkta payı büyük. Siyasal ve toplumsal muhalefet bir söz ya da politikanın tersini söylemenin ve savunmanın muhalefet etmek olduğunu sanıyor. Bizim büyük çaresizliğimiz de büyük ölçüde bu anlayıştan kaynaklanıyor.

Aslında tutarsızlık da politikasızlığın bir sonucu. Bu konuda en bariz ve güncel örnek koronavirüs salgını ile mücadele konusunda karşımıza çıkıyor. Bir süredir, başta İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu olmak üzere, CHP -ve aslında Millet İttifakı- Sağlık Bakanlığının kovid-19 günlük veri tablosundaki sayıların güvenilirliğini sorgulayan açıklamalar yapıyor. Aslında bu yeni bir şey değil, Ekrem İmamoğlu geçtiğimiz bahar döneminde de İstanbul’daki vefat sayıları üzerinden benzer açıklamalar yapmıştı, ancak o dönemde sözü pek de etkili olmamıştı. Bugün geldiğimiz noktada sözü ağırlığını artırmış görünüyor. Özellikle de Türk Tabipleri Birliği ile benzer açıklamalar yapmasının etkisiyle. Hükümete güvenin bu kadar az olduğu bir ülkede, yurttaşların önemli bir bölümü de açıklanan sayıların doğruluğuna inanmıyor. Bu güvensizlik ortamında da salgınla mücadele sayısal bir meseleye dönüşüyor. Avrupa ülkelerinde ise bu tür bir “nicelik savaşı” koronavirüs ile mücadeleye eşlik etmiyor. Güven meselesi işte. Bu nicelik savaşı protesto eylemlerindekiyle benzerlik gösteriyor; polis daha az göstericinin toplandığını açıklar, eylemi düzenleyen örgütler ise katbekat fazlasını. Şeffaflık politikası olmayan yönetimlerde istatistikler üzerinden dönen söz düellosu katmerlenir, sorun tam bir bilgiye erişim hakkı etrafında yumak olur. İşin özü ve çözümü geri plana itilir. Tutarsız politikalar da asıl bundan sonra başlar.

Muhalefet nicelik savaşı yaparken çözüm önerileri sunmak konusunda oldukça yetersiz kalıyor. Atılacak adımlar konusunda çözüm önermek yerine sürekli aynı talepte bulunuyor (En azından muhalefet bu konuda tutarlı!): “Tayyip baba bizi eve kapat!”. Kapanmaya bu kadar istekli bir muhalefeti başka ülkelerde görmediğimi itiraf etmeliyim. Hele de Türkiye gibi bir ülkede “Bizi evlerimize kapat, sokağa çıkma yasağı ilan et” talebinin muhalefetten gelmesini çok garipsediğimi söylemeliyim. Ayrıca, sokağa çıkma kısıtlaması uygulanmayan ülkelerde yaşayıp oralardan “Genel kapanma, hemen şimdi” çağrıları yapanları hayretle izlediğimi de gizlemeyeceğim. Kapanma adeta bir slogana dönüşmüş durumda. Kapanmanın nasıl gerçekleşeceği, ekonomik, sosyal ve hukuksal açıdan nasıl düzenleneceği konusu konuşulmuyor ya da bu konuda öneri getirilmiyor bile. Nasıl bir kapanma, sınırları, istisnaları neler olacak, ne kadar sürecek gibi sorular hiç sorulmuyor. Bu kapanma çağrıları halktan ve dünyadan son derece kopuk olduğu gibi, salgın döneminde hak ve özgürlük olmazmış gibi bir düşünsel zeminde yükseliyor.

Hadi kapanma talebinde bulunuldu, bari sonrası tutarlı olsa. Örneğin esnafların ekonomik durumu meselesi. Genel kapanma talep ederken esnafın halini düşünmeyen muhalefet, bunu ancak restoranlar ve kafeler kapatıldıktan sonra idrak etti. İktidar A diyorsa biz B deriz muhalefet anlayışı gereği, “ah esnaf vah esnaf” söylemleri her gün karşımızda. Esnaf ziyaretleri yapılıyor, bize oy vermiyorsunuz ama biz sizi düşünüyoruz deniyor, vs. Bu söylemler karşısında esnaf ne düşünüyordur bilmiyorum.

Bununla kalsa yine iyi. İktidar böyle bir dönemde kongre ve miting yapmakla -haklı olarak- suçlanırken, muhalefet de genel başkan karşılama törenlerinden, açılışlardan ve kitlesel esnaf ziyaretlerinden geri durmuyor. Bu nedenle virüsün bulaş hızı siyasette epey yüksek. Dahası mı? Bir yandan şehirler arası seyahat yasaklansın diyorlar, ancak kendi yönetimlerindeki bazı belediyeler meclis üyeleri için gezi düzenlemekten imtina etmiyor. Yurt dışına gidemiyorlar, bari bir otel gezisi olsun! Sonra bir bakıyorsunuz o geziye katılanların hepsinin Kovid-19 testi pozitif çıkıyor!

Ayrıca, testi pozitif çıkan işçilerin çalıştırılmaya devam ettirilmesi de öyle gaddar işverenin fabrikalarıyla sınırlı değil. Maalesef muhalefet partilerinin iktidarda olduğu yerel yönetimlerde de işçilere dönük koruyucu tedbirler göz ardı ediliyor. Bazı belediyeler esnek çalıştırabileceği personelini her gün işe fizikken gelmeye zorlamakta beis görmüyor. Kısacası, muhalefet de eleştirdiği iktidardan ve patronlardan çok farklı hareket etmiyor.

Eğer muhalefetin derdi “Halkı eve kapatalım biz siyasi elitler gönlümüzce takılalım” ise onu bilelim. Yok o değil de gerçekten halk sağlığı ise, o zaman ona uygun hareket edip şeffaf, bilimsel, eşitlikçi ve özgürlükleri koruyan politikalar geliştirmesini ve bunun bizlerle paylaşılmasını beklemek de biz yönetilenlerin hakkı olsun. Böyle bir dönemde felaket tellallarından çok politika üreticilere ihtiyacımız var.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...