28 Kasım 2020 00:03

‘Tek adamın ağzından ne çıkıyorsa Anayasa da yasa da odur’ dönemi

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan AKP grup toplantısında konuşurken.

Fotoğraf: Raşit Aydoğan/AA

Paylaş

“Ekonomide ve yargıda reform” yapacağız diye ortaya çıkan tek adam yönetiminin sözcüleri, henüz “reform”la ilgili somut şeyler söylemediler ama “reform” iddiasının arkasındaki zihniyet ve amaçları şimdiden açıkça ortaya çıkmış bulunuyor.

Süleyman Demirel’in 1960’larda, çeşitli konularda birbiriyle çelişkili iddialar öne sürmesini eleştiren rakip siyasetçilere, medya ve entelektüel çevrelerden gelen “tutarsızlıkla” ilgili eleştirilere, “Dün dündür bugün bugün!” diyerek yanıt vermesi, siyasi çevrelerde, aydın ve demokrat kamuoyunda hayret hatta dehşetle karşılanmıştı.

Demirel’in bu tutumu, o günlerde makyavelizm, pragmatizm, oportünizm, “Siyasi ahlak yoksunluğu” olarak eleştirilirken siyasetteki çürüme ve yozlaşmanın alameti olarak da görülmüştü.

12 Eylül sonrasında, Demirel’in bütün yaptıklarının üstüne sünger çekilip bir “demokrasi kahramanı”, “bir bilen”, “siyaset filozofu” ilan edilmesiyle alameti farikası sayılan “Dün dündür bugün bugün” de her siyasetçinin olmazsa olmazı olarak görülür hale geldi. Dürüstlük, tutarlılık, dün söylediğine sahip çıkma “siyasi zaaf”, “saftiriklik”, “siyasi idealizm” olarak küçümsendi hatta alaya alınır oldu.

TEK ADAM YÖNETİMİ ‘DÜN DÜNDÜR, BUGÜN BUGÜN’Ü AŞTI

Burjuva sınıfının, en tutarlı denilen temsilcileri de dahil bütün politikacıları, Demirel’de sembolleşen ”Dün dündür bugün bugün” tutumunu eleştirenler de, gerçeklerin üstünü örtmek, dün ne söylediklerini umursamadan yeni vaatlerde bulunmak için yalanlar söylemek ihtiyacındadırlar.

AKP ve onun lideri Erdoğan da siyaset sahnesine çıkmalarından beri “Dün dündür bugün bugün” deme konusunda diğer sermaye partilerinden hiç de geri kalmamış, hatta “Dün dündür bugün bugün” tutumunu kendilerine diğer sermaye partilerinden daha çok yakıştırmışlardır!

Ancak, “tek adam tek parti yönetimi”ne geçilmesinden beri, “Dün dündür bugün bugün” siyaseti, Erdoğan ve partisinin sözcülerine gerçeklerin üstünü örtme hızına yetmemektedir. Yani “dün”le “bugün” arasındaki mesafe onları kesmemeye başladı. Çünkü tek adam yönetimi, her gün birbiriyle çelişen kararlar, vaatlerle yetinmemeye başlamıştır. Bu yüzden de her gün sabah ve akşam arasında birbiriyle çelişen açıklamalar yapılmaya başlanmış, hatta Erdoğan’ın aynı konuşma içinde bile birbiriyle çelişen görüşler öne sürmek zorunluluğu ortaya çıkmıştır.

REFORM TARTIŞMALARININ ORTAYA ÇIKARDIĞI GERÇEK!

Reform söylemleri sırasındaki tartışmalarda tek adam yönetiminin birbiriyle çelişen sözler söylediği ve girişimler yaptığı açıkça görüldü.

Örnek-1: Cumhurbaşkanı Erdoğan, MB’nin iki önceki Başkanı Murat Çetinkaya’yı “Faizleri yüksek tuttuğu”, bir önceki MB Başkanı Murat Uysal’ı “Faizleri yükseltmediği” için görevden almasının çelişkisi tartışılırken, “Dün dündür bugün bugün. Olur böyle şeyler bizde!” denilebilirdi. Ama burada kalmadı Erdoğan, “ileriye” doğru bir adım daha attı. Ekonomide acı ilacı içeceklerini açıklarken Erdoğan aynı konuşması içinde;

Hem, “Faizleri enflasyon seviyesine yükseltmek zorunda kaldıkları”nı söyleyerek, “Enflasyon sebep faiz neticedir” demek zorunda kaldı;Hem de o şahsına münhasır ünlü iktisat tezi olan “Faiz sebep enflasyon neticedir” iddiasını yenileyerek, birbiriyle karşıt iki fikri aynı konuşma içinde savunmakta hiçbir beis, hiçbir çelişki görmedi!

Örnek-2: Bir örnek de “reform” tartışmalarının öteki önemli ayağı olan yargıyla ilgili, Erdoğan çarşamba günü partisinin grubunda yaptığı toplantıda; Ben buradan da yargıya sesleniyorum: 138. maddeyi eze eze kullananlara karşı gereğini niye yapmıyorsunuz? Size birilerinin talimat verme hakkı var mı? Benim ne kadar talimat verme hakkım yoksa ana muhalefetin de yok. Bunun dışındakilerin de talimat verme hakkı yok ama bu talimatlar verilirken niçin gereğini yapmıyorsunuz? Bunu söylemek zorunda kaldım çünkü atılan adımlar karşısında yargının bu denli sessiz kalmasını ben kabullenemiyorum” dedi.

Hadi Rahip Brunson’un ve Deniz Yücel’in, siyasi erkin girişimiyle tahliye edildiği, Kavala ve Demirtaş’ın kendisinin konuşmasından sonra yeniden tutuklandıklarını herkesin bildiği gerçekler olarak bir yana bıraksak bile yukarıda aktardığımız sözlerinde açıkça görüldüğü gibi Erdoğan aynı konuşma içinde;

Bir yandan yargının kararlarını eleştiren muhalefeti yargıyı eleştirdiği için suçluyor;Hem de yargıya muhalefeti hedef göstererek, harekete geçmesi için talimat anlamına gelecek sözler söylüyor.

Cumhurbaşkanı özetle, “Yargıya benden başka kimse talimat veremez” demek istiyor.

İçinden geçilen dönemde “hukuk reformu”nun, muhalefeti susturma amacının öne çıkacağı bir “karşı reform” amacının olduğu da anlaşılıyor.

‘REFORM’DA AMAÇ TEK ADAMIN AĞZINDAN ÇIKANI YASA YAPMAK 

Son aylardaki tartışmalar dikkate alındığında, “Dün dündür bugün bugün!” diyen siyaset tarzı iktidarın manevraları için yetmemektedir. Burada bu duruma meşruiyet sağlayacak tek şey, “Tek adamın ağzından ne çıkıyorsa gerçeğin o olduğu”nun bir siyaset ilkesi, bir yönetim tarzı olarak kabul edilmesidir. Bu yüzden de her bakan, her yetkili sandığımız görevli, yapacaklarına ya da söyleyeceklerine daha başlamadan, “Sayın Cumhurbaşkanımızın emriyle...” demeyi ihmal etmemektedir.

Bugün fiiliyattaki durum artık; “Eğer tek adamın ağzından çıkan Anayasa ve yasalara aykırı değilse kanundur” deme aşaması geçilmiş, “Anayasa ve yasalar, eğer tek adamın ağzından çıkanla çelişmiyorsa geçerlidir” aşamasına geçilmiştir. Fiiliyattaki bu uygulama, “karşı reform”lar yoluyla “uygun bir üslupla”, yasalara da geçirilmek istenmektedir.

Nitekim geçmişte AKP’nin reformları için “nasıl reform?” diye ayrıntıları merak eden sorular soranlar, bu son reform girişiminde “nasıl reform?” sorusunu artık sondaki soru işaretini kaldırıp yerine “ünlem”, hatta “üç ünlem” koyup, “nasıl reform!!!”a dönüştürerek, yapılmak istenenin aslında bir “karşı reform” oluğunu anlamaya başlamışlardır.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...