28 Ekim 2020 00:08

Maskenin gizemi

Maske takan bir kadın

Fotoğraf: Pixabay

Paylaş

Salgın ile birlikte maske gündelik yaşamımızın ayrılmaz bir parçası oldu. Öyle ki, sürekli ya yedeklemeyi ya yıkayıp kurutmayı düşünüp duruyoruz. Yolda yürürken maskelere dikkat kesiliyoruz; düzgün takılmış mı, takılmamış mı? vs. Bazen rengi ve deseni dikkatimizi çekiyor, bazen de güvenirliği: tıbbi maske mi, nano maske mi, m3 mü, n95 mi, tek kullanımlık mı, yıkanabilir kumaş mı, vs. vs.

Oysa daha birkaç ay önceye kadar maske, daha çok Afrika uzmanı antropologların üzerinde düşündükleri bir konuydu. Bir de tabi bazı eylemcilerin ve eylemler üzerindeki denetimini etkili kılmayı amaçlayan devletin ve onun güvenlik güçlerinin. Bu yönüyle bakıldığında politik bir nesneydi. Tıp dünyasına pek aşina olmadığım için oradaki durum ile ilgili sözüm yok. Maskenin o tarafını sağlıkçılara bırakıyorum.

2015’te kabul edilen iç güvenlik paketi vesilesiyle de konuşmuştuk maskeleri, zira 2911 sayılı yasada değişikliğe giden iç güvenlik paketin 8. maddesi eylemlere yüzünü tamamen ya da kısmen örterek/maskeleyerek katılmanın iki yıl altı aydan dört yıla kadar hapis ile cezalandırılmasını düzenlenmişti. Bu değişiklikle maske, tıpkı önceki düzenlemelerde olduğu gibi, eylemleri kriminalize etmenin bir göstergesi kabul ediliyor. Yoksa ediliyordu mu demek lazım? Zira artık eylemlere maskeyle katılıyoruz. Salgın maskeyi apolitikleştirdi mi yoksa?

Suç olarak kabul edilsin ya da edilmesin, maskenin önceki kullanımlarının gizem ve gizliliğe gönderme yaptığını, kimliği gizleme amacını güttüğünü söyleyebiliriz. Maskeli balolar, maskeleriyle ünlü ve 13. yüzyıldan beri kutlanan Venedik Karnavalı… Venedik Karnavalı’nın tarihine baktığınızda, karnavalın ilk kutlanmaya başladığı yıllarda maskenin sınıf farklılıklarını gizlemek için kullanıldığı bilgisine ulaşıyorsunuz. Yine gizleme, gizlilik ile ilişkili. Bu defa gizlenen sınıfsal aidiyet. Peki salgında kullandığımız maskeler sınıfsal aidiyetlerimizi gizliyor mu? Bunu söylemek zor. Zira maskeler arasında biçimsel farklılıklar olmasa bile, ki var, kullanma süresindeki farklılıklar, hijyen ile kurulan ilişki gibi nedenlerle de maskeler sınıfsal aidiyetlerimize ışık tutabiliyor.

Yukarıdaki satırlardan da kolaylıkla anlayacağınız üzere maskeler, “önceki hayatımızda” gizlilik, kimliğini gizleme gibi anlamlara sahipti. Bu açıdan da güvenliği tesis etmek isteyen devletler onu tehlikeli addediyordu. Maske kullanımı büyük ölçüde pejoratif anlamla yüklüydü. Ancak salgın maskenin yasak olandan zorunlu olana dönüşmesine sebep oldu. Eylemlerde maskeyi yasaklayan devlet, şimdilerde takmayana ceza kesiyor. Tabi ki, istisnaları var. Örneğin sınır polisi pasaportunuzu inceleyip giriş izni mührünü basmadan önce “maskeni indir” diyor. Adeta kıyafetinizin bir parçası olmuş da, üst araması için kıyafetini çıkar der gibi. Maske ile öyle bir bütünleşmişiz ki, polisin talimatı mahreme müdahale gibi bir his yaratıyor. Peçeyi kaldırmak, başörtüsüyle fotoğraf çektirememek gibi. Belki bir gün maske ile vesikalık çektirebilme hakkı için de mücadele ederiz, kim bilir?

Ama şimdilerde, Türkiye’de -henüz- görülmese de, bazı diyarlarda insanlar maske karşıtlığını göstermek için sokağa iniyor: “maskesiz dolaşma hakkımız engellenemez!”, “Kahrolsun maskeler!” smiley Zira, onlar maske kullanımının zorunlu olmasını “orantısız önlem” olarak görüyor. Özellikle de salgının fazla vurmadığı küçük yerleşim yörelerinde. Maske karşıtları maskeyi özenli ve sürekli kullananları da tiye alıyor: “Aaa maskeyi takıyor musun? Hah hah”. Maske karşıtlarının yanında bir de “-mış gibi” yapanlar var. Trene binerken ya da başka zorunlu alanlara girerken takıp sonra çıkaranlar. “-mış gibi yapmanın” siyaset bilimi literatüründe, özellikle de baskıya karşı direnme hakkı bağlamında bir yeri olduğunu hatırlatmak isterim.

Bir de maskeden kaçış var! Maske takmanın zorunlu olmadığı, özgür alanlara doğru gidişler. Birkaç gün önce, bu hafta Stockholm’e gidecek olan arkadaşımın sevinçten yerinde duramadığına tanıklık ettim. Sevincinin nedeni, İsveç’te maske takmak zorunda olmamasıydı… Buradan bakınca maske örneği bize, geldiğimiz noktada “özgürlük ne? baskı ne?” sorularını yeniden sormamız gerektiğini de gösteriyor.

Venedik Karnavalı’nda maskeler baharı karşılamak için takılır-dı, peki salgında taktıklarımız bahara kavuşmamızı sağlayabilecek mi? Zira baharı hiç bu kadar özlememiştik! Birlikte ve yaşayarak göreceğiz…

Maske konusuna bugün, oradan oraya atlayarak bir giriş yaptım. Ancak, maskenin tarihi ve farklı kullanımları konusunda önümüzdeki haftalarda daha sistematik yazmaya devam edeceğim.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...