Siyasal İslam'ın darbe ile imtihanı
AYM Üyesi Engin Yıldırım'ın ve İçişleri Bakanlığının Twitter paylaşımları
Anayasa Mahkemesi Üyesi Engin Yıldırım’ın geçtiğimiz salı gecesi attığı, “Işıklar yanıyor” ifadesinin yer aldığı Twitter mesajını, iktidar koalisyonunun, Anayasa Mahkemesini bir “ayak bağı” olmaktan çıkarma hedefleri bakımından değerlendirecekleri biliniyordu. Öyle de oldu.
Ve üzerinde yeterince tepindikten sonra sıra kaymağını yemeğe geldi. Bunu da, AKP’nin önemli isimlerinden, eğitim süreci sosyoloji ile geçmiş Prof. Dr. Yasin Aktay yaptı. Önceki gün Yeni Şafak’taki “Demokratik duyarlılığa ‘ışık testi” başlıklı köşe yazısını bu konuya ayırmış olan Aktay, Engin’in tweeti için şöyle diyor: “İki kelimelik bir ifadenin neyi “ima” ettiği hususunda neredeyse hiç kimsede bir tereddüdün oluşmaması, mecazın mecaz vasfını aşıp normal dil seviyesine yükseldiği ender durumlardan birini ortaya koydu. Türkiye’de herkesin üzerinde mutabık olduğu, bildiği ve kullandığı bir dile sadece bu dili kullanan kişi yabancı kalmış oluyor.”
Yasin Aktay, yazısı boyunca aklın imkanlarını o tweetin bir “darbe iması” içerdiğini kanıtlamak için kullanıyor ve gösterilen tepkiyi de, yazısının sonunda şöyle yorumluyor: “Anayasa Mahkemesi üyesinin “ışıklar yanıyor” sözü vesilesiyle gerçekleşen test Türk halkının demokrasisine dokunanın yanacağını göstermiştir.”
Aktay’ın yazısında darbeye karşı olma fikri dışında, fikri bir anlam ya da kalite bulmak mümkün değil. ODTÜ Sosyoloji Bölümü mezunu olan, sosyoloji ile ilgili çalışmalar yapmış olan ve 1991’de Bryan S. Turner’dan yaptığı “Max Weber ve İslam” isimli çevirisi kitap olarak yayımlanmış olan Aktay, Weber’in sosyolojik açıdan insan davranışlarının farklı özellikler taşıdığı yolundaki tezini bilir. Bu nedenle de insan davranışları hakkında genel yasalara ulaşılamayacağı görüşünden de haberdardır. Peki, bu neden o tweeti atan AYM üyesi Yıldırım için geçerli değil? Mesela, Yıldırım sonraki tweeti ile açıkladığı gibi “hukuk zemininde” duruyor olamaz mı ve aslında AYM kararlarının siyasallaşmış bir yargı zemininde geçersiz hale getirilmesine bir tepki göstermiş olamaz mı? Şart mıdır darbe iması yapmış olması?
Yazısını, Engin’in bunu ima ettiğine şüphe olmadığını kanıtlamaya ayırmış ve bunu da son derece kendinden emin, öz güvenli ifadelerle yapmış olan Aktay için bu sorunun yanıtı net: ‘Hayır.’ İşte burada sosyal bilimlerle politika arasındaki ilişkinin Aktay’ın bulunduğu politik zemin üzerinden tezahürüne geliyoruz. 18 yıl boyunca AKP’li politikacıların, bürokratların zikrettikleri tepki çeken şeyler, kamuoyundaki kabul sınırlarının dışına taştığında, “Aslında öyle denmek istenmediği” ve “Sözlerinin çarpıtıldığı” anlatılıp geçildi. Sonra da o mesele uykuya yatırılarak ölü taklidi yapıldı. Ama o tweet için olmaz, çünkü o tweetin bir “darbe iması” olarak tartışılması iktidarın AYM konusundaki hegemonya mücadelesinde iş görüyor.
Engin’in tweeti ile başlayan tartışma içinde, iktidar blokunun öne çıkmaması için dikkat gösterdiği bir nokta var ki, arada kaynayıp gitmemesi bu mesele bağlamında fazlasıyla elzem. Tüm bunlar gerçekten neden oluyor? O tweetin ardından İçişleri Bakanlığının Twitter hesabından verilen yanıtla gerçekleşen semboller savaşı neyin ifadesidir? Bu sadece “Darbe iması mı, değil mi?” sorusuna sıkıştırılacak kadar basit bir mesele midir?
Tüm bunların yeni rejimin karakterinden gelen bir sıkışmanın tezahürü olduğu neden tartışılmak istenmiyor? Neden insanlar, üstelik AYM üyesi pozisyonundaki kişiler, iktidarın denetlemek için düzenleme dahi yaptığı bir alanda, sosyal medyadaki kişisel hesapları aracılığıyla mesaj verme telaşına düşüyorlar? Bu bir “Konuşan Türkiye” fotoğrafı mıdır gerçekten, yoksa “Susturulmuş Türkiye” fotoğrafı mı?
Türkiye’de siyasal İslam, sol muhalefetin asker postallarıyla ezildiği 12 Eylül darbesinin açtığı yolda ilerledi. Meydanlarda ayetli konuşmalarıyla bilinen Kenan Evren, dini, toplumsal muhalefetin geriletilmesi için bir yöntem olarak kullandı. AKP’nin de, 28 Şubat darbesinin Erbakan’ı koltuğundan indirmesiyle açılan yoldan ilerlemiş olması ironiktir. Şimdi darbe ile böylesi bir ilişkisi olanlar, siyaseti darbe korkusu üzerinden dizayn etmeye girişiyorlar. 15 Temmuz darbe girişimi karşısında da iktidarın gerçekten derdi demokrasiye sahip çıkmak olsaydı, bu girişimi bir “lütuf” olarak adlandırıp muhalefeti bastırmak için kullanmaya girişmezdi.
Sözün özü, kavramlara yalan söyletebilirsiniz, bir tweette geçen iki kelimeyi de kendi hegemonyanız bağlamında yapılandırabilirsiniz. Ama tüm bunlar sizin tarih içindeki durduğunuz yeri değiştirmez. O da tüm numaralarınızı açık etmeye yeter zaten!
- IMF, OVP, gezici aşevleri ve emekçinin ayak sesleri 22 Nisan 2024 05:05
- Bayramda ada vapuru 15 Nisan 2024 06:30
- Bir seçimin ardından: Ne yapmalı? 08 Nisan 2024 05:05
- İktidar açısından ciddi bir ‘meşruiyet’ tartışmasının kapısı açıldı 01 Nisan 2024 05:37
- Defansta bir AKP mitingi ve kapıdaki emekli 25 Mart 2024 05:20
- 31 Mart öncesi Diyarbakır: Barışa ve ekmeğe aç 18 Mart 2024 05:25
- Bir piramidin tepesinde yalnız başına 11 Mart 2024 05:25
- 2 Mart darbesinden 30 yıl sonra 04 Mart 2024 04:55
- Funda Bakış: Kadınların, emekçilerin gücü olacağız 26 Şubat 2024 05:29
- Pablo Escobar'dan İliç'e uzanan yol 19 Şubat 2024 05:10
- 31 Mart'a giderken partilerin rantla imtihanı 12 Şubat 2024 04:10
- İstanbul seçimleri için kritik günler 07 Şubat 2024 04:50