06 Ekim 2020 00:52

Erdoğan’ın Suriye mesajı Rusya ile krizin habercisi mi?

ARŞİV | Fotoğraf: DHA

Paylaş

Cumhurbaşkanı Erdoğan, 3 Ekim’de canlı bağlantı ile katıldığı Reyhanlı Barajı açılış töreninde Suriye ile ilgili dikkat çekici mesajlar verdi. Erdoğan, öncelikle “Suriye’de halen var olan terör bölgeleri ya bize söz verildiği şekilde temizlenir ya da biz bunu gider kendimiz yaparız” sözleriyle yeni bir operasyonun sinyalini verdi. Ardından da “İdlib’de yeni bir insanlık trajedisine yol açacak hiçbir adımı asla kabul etmeyeceğiz” diyerek Türk ordusunun İdlib’deki pozisyonunun devam ettirilmesi konusundaki kararlılığını ortaya koydu.

Peki, bu mesajlar kime verildi?

İdlib konusunda Türk ve Rus heyetleri arasında yapılan görüşmelerin anlaşmazlıkla sonuçlandığı ve dahası bu görüşmelerde Türk tarafının Tel Rıfat ve Menbic’in kontrolünün desteklediği ÖSO gruplarına bırakılmasını istediği dikkate alınırsa bu mesajın doğrudan Rusya’ya verilmiş bir mesaj olduğu anlaşılıyor.

İdlib’den başlarsak, İdlib’de 5 Mart’ta Moskova’da yapılan anlaşmaya bağlı olarak M4 Otoyolu’nda gerçekleştirilen Türk-Rus ortak devriyesi ağustos ayında askıya alınmıştı. Rusya Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Maria Zaharova, ortak devriyenin askıya alınması kararıyla ilgili olarak “Teröristler askerlere ve çevredeki yerleşim birimlerine saldırılarını arttırdı. Bu nedenle ortak devriye askıya alındı” açıklamasını yapmıştı.

İdlib’deki ortak devriyeye yönelik saldırıların HTŞ’nin (Heyet Tahrir Eş-Şam) yanı sıra el Kaide’ye doğrudan bağlılık ilan eden ve HTŞ ile ilişkileri gerilimli olan Huraseddin Örgütü tarafından da gerçekleştirildiği belirtiliyor. Huraseddin, Ekim 2019’da ABD tarafından öldürülen IŞİD Lideri Bağdadi’nin sığındığı örgüt olarak adını duyurmuştu. Rusya son zamanlarda HTŞ’nin yanı sıra İdlib’in güneybatısındaki kırsal bölgede konuşlanmış bulunan Huraseddin Örgütüne yönelik de nokta hava operasyonları gerçekleştirdi.

Erdoğan’ın İdlib’le ilgili sözleri, bu operasyonlara karşı bir tepkiyi ifade ediyor.

Erdoğan’ın mesajını eylül ayında yapılan görüşmelerde Rus heyetinin söyledikleriyle birlikte okumak gerekiyor. Bu görüşmelerde Rus tarafı, Türkiye’nin İdlib’deki taahhütlerini hatırlatıp HTŞ ve Huraseddin’in terör faaliyetleri durdurulmazsa Suriye ordusunun İdlib’e yeni bir operasyonunun gündeme gelebileceğini söylemişti. Öte yandan Rus tarafının Türk ordusunun İdlib’de Suriye ordusunun denetlediği bölgeler içinde kalan bazı gözlem noktalarını boşaltması isteği de bu kez Türk tarafı tarafından reddedilmişti.

Bu tablo İdlib konusunda Soçi ve Moskova’da yapılan anlaşmalar resmiyette geçerliliğini korusa da bu anlaşmaların sahada tıkandığını ortaya koyuyor. Dolayısıyla İdlib konusunda yeni bir gerilim ve kriz kaçınılmaz görünüyor.

Peki, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın mesajında “terör bölgeleri” olarak tanımlayıp “Temizlenmezse gider kendimiz yaparız” dediği yerler neresi?

Yine eylül ayında iki heyet arasında yapılan pazarlıklara bakılırsa Erdoğan, Tel Rıfat ve Menbic’ten söz ediyor.

Türk ordusunun Ekim 2019’da Fırat’ın doğusuna yönelik ‘Barış Pınarı’ operasyonundan sonra Soçi’de Erdoğan ve Putin arasında imzalanan mutabakata göre, Suriye Demokratik Güçleri (SDG) Fırat’ın batısında kalan Tel Rıfat ve Menbic’de de sınırdan çekilecek ve bu bölgeye Rus askeri konuşlanacaktı.

Son görüşmelerde Türk tarafı “terör unsurları”nın (SDG) geri çekilmediği iddiası üzerinden Tel Rıfat ve Menbic’in kendi desteklediği gruplara (ÖSO) bırakılmasını talep etti ancak bu talep kesin bir dille reddedildi.

Geçtiğimiz günlerde Suriye Demokratik Meclisi (SDM) Eş Başkanı İlham Ehmed başkanlığındaki Kürt heyetini Moskova’ya davet edip Rusya’ya yakınlığı ile bilinen Suriyeli Siyasetçi Kadri Cemil’le anlaşma imzalatan Putin yönetiminin mevcut koşullarda Kürtleri karşısına alacak böylesi bir hamleyi yapması uzak bir ihtimal olarak görünüyor.

Sahadaki bu gelişmelere bakarak Erdoğan yönetiminin, Suriye’de 2016’dan beri iş birliği yaptığı Rusya ile daha fazla karşı karşıya geleceği bir noktaya doğru sürüklendiğini söyleyebiliriz.

Burada Rusya’nın ekonomik ve askeri olarak desteklediği Ermenistan ve Türkiye’nin desteklediği Azerbaycan arasındaki Dağlık Karabağ sorununun ve bu sorunun çatışmalı bir seyir izlemesinin iki ülkenin karşı karşıya gelme sürecinde hızlandırıcı bir rol oynadığını da eklemek gerekiyor.

Bitirirken bu gelişmeler AB’nin Doğu Akdeniz’deki gerilim nedeniyle yaptırım tehdidi ve ABD’nin Ortadoğu’da Arap rejimler ile İsrail arasında iş birliğini geliştirmeye yönelik hamleleri ile birlikte okunduğunda Erdoğan iktidarının bölgede hareket alanının daralacağı bir döneme girildiği tespiti yapılabilir.

Gelinen yerde ülkeyi yeni tehdit ve gerilimlerle yüz yüze bırakan bu yanlış politikadan kurtulmak, bu politikayı varlık nedeni olarak gören tek adam rejimine karşı mücadeleden bağımsız düşünülemez.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...