'Tanrı istemezse...' meselesi (3)
Fotoğraf: Pixabay
Kirvem,
Bir darbımesele göre, 1642-1727 yılları arasında yaşayan İngiliz matematikçi ve fizikçi olan Sir İsaac Newton, bir ağacın altında doğanın gücünü düşünürken kafasına bir elmanın düşmesiyle yer çekimini keşfetti. Daha sonra bunun üzerine çalışmalarını yoğunlaştırdı. Bir başka darbımesele, daha da doğrusu hepimizce malum olan Nasreddin Hoca’nın kabak hikayesine göre de, Hoca efendi bir ceviz ağacının altında otururken, önündeki tarlada kocaman kabakların yerde, buna mukabil minik cevizlerin ağaçlarda yetiştiğine bakıp Allah’ın bu hikmetini kendince sorgularken, tam da o anda cevizlerden biri başına düşünce, Allah’ın işine karışmaya tövbe edip, “Ya başıma kabak düşseydi” deyip bir bakıma teselli bulmuş!
Kirvem, yine hepimizin çocukluğumuzda sıkça duyduğumuz masalların sonunda nedense her defasında gökten üç elma düşer; biri anlatanın, diğeri dinleyenin, üçüncüsü de hikayenin kahramanının başına... Bir zamanlar Newton’un aritmetik, matematik, fizik bilgisiyle kim bilir hangi karman çorman formüllerle bulup buluşturduğu yer çekimi meselesinin yanı sıra, keza Molla Nasreddin’in kabaklı, cevizli masalıyla birlikte, aynı zamanda da ak saçlı nenelerimiz tarafından anlatılan gökten düşen üç elma üçlemesinden yola çıkıldığında; anlaşılan o ki, başımıza eninde sonunda bir şeyler düşüyor ama, Nasreddin Hoca’nın indinde bunun kocaman bir kabak olmaması, galiba en büyük tesellimiz...
Kirvem, bu darbımeseller konusunda sen ne düşünürsün bilmiyorum, bilemiyorum ama, özüme göre, “İnculuz cavuru Newton”un hepsi de rakamlara, formüllere, deneylere dayalı, ancak benim gibi matematik, fizik, kimya formüllerini gördükçe affedersin midesi bulanan, tüm tahsil hayatı boyunca bunların zulmünden kurtulamayan biri için, Newton’un bulup sonra da tüm insanlık aleminin başına bela ettiği bu yer çekimi meselesi hepten tatara titiri türünden bir hikaye!
Oysa “yerli ve milli” hasletlerle donatılmış, bizim diyarların Molla Nasreddin hazretleri; hendeseden, cebirden, riyaziyeden zerre kadar nasibini almadığı halde yerdeki kabak ile ağaçtan pat diye düşen ceviz arasında kurduğu illiyet bağının temelinde Allah’ın “hikmet”inin var olduğunu, dolayısıyla yüce tanrının işlerine deyim yerindeyse burnumuzu sokmamamız gerektiğini belirtmesi, yine özüme kalırsa el alemin kargacık burgacık saçma sapan formüllerinden çok daha evladır alimallah!
Bu bapta kimi vakanüvislere göre, tanrının hikmetini şu ya da bu vesilelerle, şu veya bu gerekçelerle direkt veya dolaylı yollarla haşa eleştiren, buna cüret eden kendini bilmez gafillerin bu alemde iki yakaları bir araya gelmediği gibi, “öte taraf”ta da başlarına ne cins bir kabağın patlayacağı meçhul...
Aslında Newton’un matematik, fizik gibi “fasarya” işler sonucunda bulduğu yer çekimi kuramının ne denli anlamsız olduğunu, üstelik bunun en güzel kanıtının da “Tanrı istemezse yaprak düşmezmiş...” şarkısını ülkemizin sathında bıkıp usanmadan tıpkı bülbül, saka, kanaryalar misali tiz sesleriyle şakıyıp haykıranlara rağmen, illa da Newton denen garibanın peşine takılıp, onun içi kof cevizlerden, yaralı bereli, kurtlanmış elmalardan farksız formüllerinden medet umanların vay haline!
Neyse...
Bu bapta iki kelamı da istersen haftaya bırakalım Kirvem!..
- Bitmeyen yazı* 05 Nisan 2022 00:14
- ‘Saltanat kayıkları’ meselesi 19 Mart 2022 23:23
- 'Ayıp' meselesi 12 Mart 2022 23:00
- ‘Yamuk beyinler’ meselesi 05 Mart 2022 21:31
- ‘İp ipullah sivri külah’ meselesi 26 Şubat 2022 23:05
- ‘Laklakiyat’ meselesi 19 Şubat 2022 20:45
- ‘Saz çalıp çığırmak’ meselesi 12 Şubat 2022 22:00
- ‘Demirkazık’ meselesi 05 Şubat 2022 23:20
- ‘Minik serçe’ meselesi 30 Ocak 2022 02:15
- ‘Enkaz’ meselesi 23 Ocak 2022 02:43
- ‘Rektifiye’ meselesi 16 Ocak 2022 03:40
- "Aç tavuk" meselesi 09 Ocak 2022 02:30