11 Eylül 2020 00:43

Ortadoğu'da 3 koldan emperyalist paylaşım mücadelesi

Ortadoğu haritası

Fotoğraf: Pixabay

Paylaş

Son dönemde bölgeye (Ortadoğu) yapılan ve ilk bakışta birbirinden bağımsızmış gibi görünen ziyaretler, biraz yakından bakıldığında bize bölgedeki emperyalist paylaşım mücadelesinin bir fotoğrafını veriyor.

Suriye’den Libya ve Doğu Akdeniz’e, Süveyş’ten Babül Mendeb (Yemen) ve Hürmüz Boğazı’na kadar bölgede yaşanan gerilim ve çatışmalar dönüp dolaşıp emperyalistler arasında devam eden dünyanın en önemli enerji kaynakları ve bunların geçiş yollarının denetlenmesi mücadelesine bağlanıyor.

O yüzden son dönemde bölgeye gerçekleştirilen ziyaretler, üç emperyalist gücün; ABD, Fransa ve Rusya’nın bölgesel paylaşım mücadelesinde kendi pozisyonlarını güçlendirmeye yönelik hamleler olarak anlam kazanıyor.

Sondan başlayalım.

Rusya Dışişleri Bakanı Lavrov, geçtiğimiz günlerde Suriye’ye “sürpriz” olarak nitelenen bir ziyaret gerçekleştirdi. Lavrov’un bu ziyareti, Putin yönetiminin davetiyle Moskova’da bir anlaşma imzalayan Suriye’deki Kürt özerk yönetimini temsil eden Suriye Demokratik Meclisi Eş Başkanı İlham Ehmed ve Halkın İradesi Partisi Lideri Kadri Cemil’le yaptığı görüşmeden sonra gerçekleştirilmiş olması bakımından dikkat çekiyor.

Lavrov’un Devlet Başkanı Esad ve Dışişleri Bakanı Velid Muallim ile gerçekleştirdiği görüşmeler sonrasında yapılan açıklamalar bazı konularda iki ülke arasındaki anlaşmazlıkların devam ettiğini gösterse de Rusya’nın stratejisini uygulamadaki kararlığını da ortaya koyuyor.

Bilindiği gibi Rusya, 2015’te yaptığı etkin müdahale ile Esad yönetiminin ayakta kalmasını ve daha da önemlisi ülkenin büyük bir bölümünde egemenliği yeniden ele geçirmesini sağlamıştı. Elbette Rusya’nın derdi Esad’dan önce kendi çıkarlarıydı. Çünkü eski Sovyet toprakları dışında askeri bir üsse sahip olduğu tek ülke (Tartus’taki deniz üssü) olan Suriye’nin düşmesi, Ortadoğu ve Doğu Akdeniz’deki egemenlik mücadelesinin daha en başından kaybedilmesi anlamına gelecekti. Bu müdahaleden sonra Rusya, Suriye’nin Lazkiye kentinde bir hava üssü kurmakla kalmadı; Libya’daki egemenlik mücadelesinde de elini güçlendirdi.

Ancak Rusya’nın bu desteği ve iki ülke arasındaki iş birliğine rağmen belli başlı konularda bazı anlaşmazlıklar yaşanıyor.

Bunları özetlemek gerekirse, öncelikle Suriye yönetimi İdlib’deki sürecin bu kadar uzamasından rahatsızlık duyuyor. Ancak bölgesel egemenlik mücadelesinde Türkiye’deki Erdoğan iktidarını karşısına almak istemeyen Rusya, mevcut şartlarda bugünkü durumun devamından yana görünüyor.

İkincisi, İsrail’le ilişkilerine bağlı olarak Rusya, İran’ın özellikle Suriye’nin güneyindeki askeri varlığının sona erdirilmesini istiyor. Suriye yönetimi, İran ve Lübnan Hizbullah’ını zayıflatacağı ve dolayısıyla bu güçlerle sürdürdüğü stratejik iş birliğine zarar vereceği kaygısıyla buna karşı çıkıyor.

Üçüncüsü, daha önce “Rojava’da ABD Planına Karşı Rusya Hamlesi 1 ve Rojava’da ABD Planına Karşı Rusya Hamlesi 2” yazılarında dikkat çektiğimiz gibi Rusya, ABD’nin Suriye’ye Kürtler üzerinden müdahale etme ve dahası Suriye ve Irak Kürtlerini kendi politik ekseninde birleştirme girişimlerini boşa çıkarmak için Suriye yönetiminin Kürtlerle müzakere yürütmesi ve özerklik temelinde bir çözüme razı olmasını istiyor. Suriye yönetimi, bölgede Kürt sorununu yaşayan diğer rejimler gibi bölünme kaygısıyla böylesi bir çözüme karşı çıkıyor.

Bu bakımdan Lavrov’un ziyareti, özellikle karşı karşıya olduğu ekonomik yaptırımlar nedeniyle zor günler geçiren Suriye yönetimini kendi stratejisine razı etmeye yönelik bir girişim olarak değerlendirilebilir.

Son dönemde Macron’un ardı sıra ziyaretleri ile dikkat çeken ve bölgedeki emperyalist paylaşım mücadelesinde öne çıkmaya çalışan güçlerden biri de Fransa.

Fransa, her ne kadar Suriye’ye müdahalenin ilk dönemlerinde ABD gibi Türkiye’deki Erdoğan iktidarının başını çektiği güçleri desteklemiş olsa da sonra bölgedeki dengelerin değişmesine ve koalisyon güçlerinin IŞİD ile mücadele üzerinden pozisyon almasına bağlı olarak eski mandası Suriye’de Kürtlere verdiği destek üzerinden söz sahibi olmaya çalıştı/çalışıyor.

Öte yandan 4 Ağustos’ta Beyrut’ta meydana gelen patlamanın hemen ardından Macron, Fransa’nın eski mandası olan diğer bir ülke olan Lübnan’ı ziyaret etti. Macron, “Lübnan’ın yeniden kuruluşuna destek olmak” iddiasıyla ikinci ziyaretini Lübnan’ın Fransa mandası altına girişinin yüzüncü yılı olan 1 Eylül’de gerçekleştirdi.

Macron’un bölgeye müdahale girişimleri kapsamında değerlendirilebilecek bir diğer görüşmesi, birkaç gün önce Ürdün Kralı 2. Abdullah ile Elysee Sarayı’nda yaptığı ve Filistin sorununun gündem yapıldığı görüşme oldu.

Kuzey Afrika’daki eski sömürgeci ülkelerden biri olan Fransa’nın Libya’da Hafter güçlerini desteklediği biliniyor. Libya, Fansa için ucuz ve kolay ulaşılabilir bir enerji ülkesi olmanın ötesinde Akdeniz üzerinden Afrika’ya açılan önemli bir kapı olarak da önem taşıyor. Fransa, Sahel olarak adlandırılan ve Sahra kuşağının güneyinde kalan Moritanya, Mali, Nijer, Çad ve Sudan hattında etkisini sürdüren bir emperyalist güç olmaya devam ediyor. Bu nedenle Libya ve burada Hafter’le sürdürdüğü iş birliği Fransa için bu bölgede kendi çıkarları için bir tehdit olarak gördüğü radikal İslamcı gruplarla mücadele bakımından da önem taşıyor -ki, Fransa zaten 2016’dan bu yana bu gruplara karşı Hafter güçleriyle iş birliği ve ortak operasyonlar yapıyor.

Fransa, aynı zamanda enerji tekeli Total üzerinden Güney Kıbrıs yönetimiyle yaptığı anlaşmalara bağlı olarak da Doğu Akdeniz’deki enerji arama, çıkarma ve geçiş yollarının denetimi mücadelesinde öne çıkıyor. Bu temelde Libya ve Doğu Akdeniz’de çıkar çatışması yaşadığı Türkiye’deki iktidar ile de ciddi bir gerilim içinde bulunuyor.

Macron’un geçen sene söylediği “Avrupa, Ortadoğu’da ‘küçük hissedar’ olmaya devam edemez” sözleri, aslında son dönemdeki bu girişimlerin arka planındaki gerçeği de bütün açıklığı ile ortaya koyuyor.

Bölgede önemli oranda devam eden egemenliğini kaybetmek istemeyen ABD’nin girişim ve planlarını İran’ı kuşatmak ve Rusya’nın ilerleyişini durdurmak biçiminde özetlemek mümkün.

Bu plan, Suriye’de Kürtlerle olan iş birliği üzerinden burada kendisini zayıflatacak bir çözümü engellemeye yönelik girişimler üzerinden işliyor.

Ama asıl önemlisi, ABD kendi stratejisinin başarısı için iş birlikçi Arap rejimleri ve İsrail arasında ilişki-iş birliğini geliştirmek ve bu temelde Filistin sorununu bunun önünde bir engel olmaktan çıkarmak istiyor. Trump’ın damadı ve Danışmanı Kushner ve Dışişleri Bakanı Pompeo, bu planı uygulamaya koyabilmek için ağustos ayı boyunca birçok bölge ülkesine ziyaretler gerçekleştirdiler. Birleşik Arap Emirlikleri ve İsrail arasında ‘Normalleşme’ konusunda varılan anlaşma bu girişim bakımından büyük önem taşıyor. BAE’yi Bahreyn, Umman ve S. Arabistan’ın takip etmesi bekleniyor.

Hatırlanırsa Trump ve İsrail Başbakanı Netanyahu ocak ayında “yüzyılın anlaşması” adı altında Filistin’i sembolik bir devletçik olarak tanıyan bir “barış planı” açıklamış ve bu açıklamaya BAE, Bahreyn ve Umman büyükelçileri katılmıştı.

Aslında bu planın temelleri Trump’ın 2017’de S. Arabistan Kralı Selman’ı ziyaret etmesi ve 350 milyar dolarlık silah-askeri iş birliği anlaşması yapmasıyla atılmıştı. Bu plana göre körfezdeki Arap Sünni rejimler S. Arabistan ve BAE etrafında İran’a karşı bir blok olarak örgütlenecek ve İsrail ile iş birliği yapmalarının önündeki engeller kaldırılacaktı.

İşte bu temelde ABD’li yetkililerin artan ziyaret trafiği ve İsrail ile söz konusu Arap rejimleri arasındaki ‘Normalleşme’ arayışı, ABD’nin bölgesel paylaşım mücadelesindeki pozisyonunu korumaya yönelik girişimlere bağlanıyor.

Sonuç olarak, emperyalistlerin bölge ülkelerine yaptıkları ziyaretlerin ve bu ziyaretlerde verilen “barış”, “dostluk”, “dayanışma” mesajlarının arka planında emperyalistlerin bölgesel paylaşım mücadelesinde kendi pozisyonlarını güçlendirme arayışları yatıyor. Bölge halkları, bütün emperyalistlere ve iş birlikçi bölge gericiliklerine karşı antiemperyalist ve demokratik-seküler bir mücadele hattında birleşemedikçe, kaderlerinin bu gerici güçler tarafından belirlenmesini engellemeleri de mümkün görünmüyor.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...