03 Eylül 2020 00:40

Rojava’da ABD planına karşı Rusya hamlesi-2

Rusya, YPG ve ABD bayrağı

Fotoğraf: MA

Paylaş

Yazının dünkü bölümünde ABD’nin Kürtlerle iş birliği üzerinden kısa vadede Suriye’de çözümsüzlüğü derinleştirmeyi ve uzun vadede Suriye ve Irak Kürtlerini kendi politik ekseninde birleştirmeyi amaçlayan bir planı uygulamaya çalıştığını belirtmiş ve bu planın belli başlı yönlerine vurgu yapmıştım. Öte yandan SDM Eş Başkanı İlham Ehmed ve Halkın İradesi Partisi Balkanı Kadri Cemil arasında geçtiğimiz günlerde Moskova’da imzalanan anlaşmanın bu plana karşı Rusya’nın hamlesi olarak anlam kazandığını vurgulamıştım.

Şimdi bu anlaşmanın neden ABD planına karşı Rusya hamlesi olarak anlam kazandığını ve daha önemlisi Rusya’nın bu hamle ile ne yapmak istediğini tartışmaya başlayabiliriz.

Öncelikle İlham Ehmed’in başkanlık ettiği Rojava heyetiyle anlaşma yapan Kadri Cemil, Suriye muhalefetinin ‘Rusya grubu temsilcisi’ olarak biliniyor. Kadri Cemil aynı zamanda daha önce Suriye Komünist Partisinde yer almış ve Suriye’de başbakan yardımcılığı görevini de yürütmüş bir siyasetçi. Uzun lafın kısası Kadri Cemil, Suriye’deki gelişmelere müdahale edebilmek amacıyla Rusya eliyle oluşturulmuş ‘muhalefet’in temsilcisi. Bu nedenle Moskova’da yapılan anlaşmayı, Rusya’nın Kadri Cemil üzerinden Rojava heyetiyle yaptığı bir anlaşma olarak tanımlayabiliriz. Anlaşmanın imzalanmasından sonra heyetlerin Rusya Dışişleri Bakanı Lavrov ile yaptıkları görüşme ve bu görüşmede gündeme getirilen konular da bu tespiti doğruluyor. Peki, bu anlaşma neleri kapsıyor? Beş maddeden oluşan anlaşmada özetle:

Birinci olarak, yeni Suriye’nin toprak birliğine vurgu yapılıyor ama bu birliğin eşit vatandaşlığa dayalı demokratik bir anayasaya dayandığı belirtiliyor. Devamında temel meselelerde (dış işleri, savunma, ekonomi) merkezileşmeyi garanti eden ademi merkeziyetçi (yerinden yönetim) bir model öneriliyor. 

İkinci olarak, BM Güvenlik Konseyinin 2254 sayılı kararının tam uygulanması için Suriye Demokratik Meclisi de dahil tüm muhalif grupların sürece dahil edilmesi gerektiği vurgulanıyor. BMGK’nin 2254 sayılı kararı, Suriye’de rejim ve muhaliflerin uzlaşması üzerinden bir geçiş dönemi yönetiminin oluşturulmasını öngörüyor. Ancak bilindiği gibi, Suriye Kürtleri (SDM) Suriye’deki en önemli siyasi bileşenlerden biri olduğu halde Cenevre sürecinden (Suriye’nin yeni anayasasının yazımı için rejim ve muhaliflerden oluşan komite) dışlanıyor. 

Üçüncü olarak, anlaşma Kürt sorununun Kürtlerin uluslararası sözleşmelerde garanti edilen haklarının tanınması temelinde çözümünü taahhüt ediyor.

Dördüncüsü, üçüncü maddenin de bir devamı olarak Suriye’nin toprak birliği temelinde ama özerk yönetimin deneyimlerinin de dikkate alınacağı bir idari yapılanmanın oluşturulması vurgusu yapılıyor.

Son olarak da Suriye Demokratik Güçleri ve Suriye yönetimi arasında daha önce gerçekleştirilen müzakerelerde de üzerinde durulan bir konu olan SDG’nin üzerinde uzlaşılacak bir formül üzerinden Suriye ordusuna katılımı öngörülüyor.

Bu anlaşma iki önemli noktaya odaklanıyor: Birincisi, Kürtlerin Cenevre başta Suriye’nin geleceğinin belirlenmesi için yürütülen siyasi süreçlere katılımının sağlanması ve ikincisi bununla da bağlantılı olarak Suriye’de siyasi çözüm için yeni bir diyalog sürecinin başlatılması.

Anlaşmanın imzalanmasından sonra Lavrov’la görüşen Rojava heyeti içinde yer alan Hikmet Hebîb, bu görüşmeyle ilgili olarak ANHA’ya yaptığı açıklamada Lavrov’un kendilerine 2254 sayılı kararın uygulanması ve SDM’nin Cenevre sürecine katılımının sağlanması için BM Suriye Özel Temsilcisi Pederson’la diyaloğa geçeceğini söylediğini aktarıyor. Hebîb, Lavrov’un Suriye’de siyasi çözümün özerk yönetim ve SDM’nin katılımı olmadan gerçekleşemeyeceği görüşünde olduğunu da aktarıyor. 

Dolayısıyla Lavrov’la yapılan görüşmeden ortaya çıkan sonuç, Rusya’nın bu anlaşmanın garantörlüğünü üstlendiğini ve Kürtlerin siyasi sürece katılımının sağlanması için girişimlerde bulunma sözü verdiğini açıkça ortaya koyuyor.

Elbette burada şu soru akla geliyor: ABD’nin öncülük ettiği Barzani çizgisindeki partilerin oluşturduğu ENKS (Suriye Kürt Ulusal Konseyi) ile PYD’nin başını çektiği partilerin oluşturduğu PYNK (Kürt Ulusal Birliği Partileri) arasındaki birlik görüşmelerinde önemli bir mesafe katedilmişken ve dahası özerk yönetim ile ABD arasında petrol anlaşması yapılmışken Rusya’nın bu hamlesinin başarı şansı var mı?

Öncelikle ABD, Kürtlerle iş birliğini sürdürmesine rağmen SDG/SDM’nin Cenevre başta olmak üzere Suriye’nin geleceği ile ilgili uluslararası süreçlere dahil edilmesi, yani siyasi temsiliyetinin sağlanması bakımından adım atmıyor. Tabii ABD’nin bu yönde adım atmamasında Kürtleri çözümün değil, çözümsüzlüğün parçası yapmak istemesinin de rolü olduğunu göz ardı etmemek gerekiyor. Bu bakımdan Kürtlerin siyasi temsilinin sağlanması için BM düzeyinde Lavrov’un sözünü ettiği girişimlerde bulunulması, ABD planı karşısında Rusya’nın elinin güçlenmesini sağlayacaktır. 

Öte yandan gerek Öcalan’ın son mesajlarında Kürtlerin Suriye’nin toprak bütünlüğü içinde bir çözümü esas almaları çağrısını yapması ve gerekse ABD’nin Rojava’daki özerk yönetim ile Irak Kürdistan’ındaki Barzani yönetimini kendi politik ekseninde birleştirme yönünde attığı adımlara rağmen PKK ve KDP arasında yaşanan gerilim, ABD planı karşısında Rusya’ya önemli bir hareket alanı sağlıyor-ki, burada ABD’nin kendi planı önünde engel olarak gördüğü PKK’nin tasfiyesi konusunda Türkiye, Irak Kürdistan ve merkezi yönetimleri arasında iş birliği önerisi yaptığını tekrar hatırlatalım. 

Ancak şunu da unutmamak gerekir ki, Rusya’nın bu hamlesinin başarı şansı her şeyden önce bugüne kadar Kürtlerin özerklik talebini reddeden Suriye yönetimini bu anlaşmanın uygulanmasına ikna edip edememesine de bağlı.

Bitirmeden Türkiye’deki Erdoğan iktidarı için de birkaç söz etmek gerekiyor.

Tahmin edilebileceği gibi Moskova’daki görüşmelerle ilgili Dışişleri Bakanlığı tarafından yapılan açıklamada “Terör örgütü PKK/YPG güdümündeki sözde ‘Suriye Demokratik Konseyi’ unsurlarından oluşan bir grubun Rusya Federasyonu’na davet edilmesini ve Rus resmi makamları tarafından üst düzeyde kabul edilmesini kaygıyla karşılıyoruz” tepkisi ortaya konduktan sonra “Rusya Federasyonu’ndan, Astana ruhuna ve Astana formatındaki toplantılarda yapılan taahhütlere uygun olarak hareket etmesini ve terör örgütü PKK/YPG iltisaklı oluşumların gündemine hizmet edecek adımlardan kaçınmasını bekliyoruz” çağrısı yapıldı.

Buradan bakınca Rusya’nın Moskova anlaşmasında taahhüt ettiği Suriye Kürtlerinin BM düzeyinde siyasi temsilinin sağlanması ve Suriye’de yeni bir çözüm sürecinin başlatılması konularında atacağı adımların Türkiye ile yeni bir gerilime yol açması ve bağlı olarak da Türkiye’deki iktidarın ABD planına daha fazla yakınlaşması sonucunu doğurmasını ihtimal dışı görmemek gerekiyor. 

Geriye yanıtlanması gereken son bir soru kalıyor: HDP Mecliste çözümden söz ediyor ve Öcalan gibi barışçıl çözüm için rolünü oynamaya hazır bir aktör varken, Türkiye’deki iktidarın, Suriye Kürtlerinin Suriye’deki demokratik sürece katılmasından bile rahatsızlık duymasının kendi çözümsüzlüğünü derinleştirmekten ve daha geniş alanlara yaymaktan başka bir sonuç doğurmasının mümkün olmadığı açık değil midir?

Bu sorunun yanıtı açık olsa da uyguladığı politikalara bakınca ülkedeki iktidarın bu gerçeği görerek tutum almasını beklemek fazla hayalcilik olur. Ancak bu durum, iktidarın politikalarından rahatsızlık duyan; ülkede demokrasi ve bölgede barış isteyen güçlerin bu gerçeğe göre tutum almasını daha önemli hale getiriyor.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...