31 Ağustos 2020 00:30

10 yıl sonra, Türkiye-Suriye futbol maçında

Fotoğraf: Pixabay

Paylaş

Netflix’te yayınlanan “Dogs of Berlin”(*) dizisini izledim. Almanya’daki yabancı düşmanlığına ve kültürel çatışmalara gönderme yapıyor. Dizinin bir sahnesinde, taraftarlarını Türkler ve Müslümanlarla kavgaya çağıran ırkçı Alman aynen şöyle diyor:

Kardeşlerim, Müslümanlar bizi özbeöz Alman başkentimizde misafir durumuna düşürmek için elinden geleni ardına koymadı. Haşerat gibi istila ettiler. Yetmedi tavşan gibi çoğaldılar. Bu gidişle ülkesiz bir millet olacağız. Çünkü Almancılar (Göçmenler ve sonradan Alman vatandaşı olanlar) ne bulursa kendilerine alacaklar. Berlin’de tam 200 bin Türk var. Milletimiz için bu rezalet. Ama yetti artık. Artık ülkemizi savunacağız kardeşlerim. Milletimiz sözde milli takım maçını kaybetti. Ama bu gece Türkiye’ye karşı asıl milli maçımızı vereceğiz. Solcu vatan hainleri dalga geçmeye başlamadan önce vatanı savunmanın bir gururu vardı. Dünyada bu hâlâ böyle. Bu akşam göstereceğiz. Biz Alman milletinin askerleri asla pes etmeyeceğiz. Almancılarla çarpışacağız…

O sahneyi izlerken bizim ülkemizde yükselen Suriyeli düşmanlığını düşündüm ve zihnimde bir an şu uyarlama canlanıverdi:

Kardeşlerim, Suriyeliler bizi özbeöz vatanımızda misafir durumuna düşürmek için elinden geleni ardına koymadı. Haşerat gibi istila ettiler. Yetmedi tavşan gibi çoğaldılar. Bu gidişle ülkesiz bir millet olacağız. Çünkü Suriyeliler ne bulursa kendilerine alacaklar. İstanbul’da tam 1 milyon Suriyeli var. Milletimiz için bu rezalet. Ama yetti artık. Artık ülkemizi savunacağız kardeşlerim. Solcu vatan hainleri dalga geçmeye başlamadan önce vatanı savunmanın bir gururu vardı. Dünyada bu hâlâ böyle. Biz Türk milletinin askerleri asla pes etmeyeceğiz….

Elbette Türkiye Almanya değil, bizdeki Suriyeli mültecilerin durumu da Almanya’da yaşayan Türkler ya da Müslümanların durumu ile birebir aynı değil. Ama ne yazık ki “yabancı düşmanlığı” ve nefret söylemleri her iki ülkede de birbirine çok yaklaştı.  Ve gidişat değişmezse, nefret hali Türkiye’de de yerini daha çok şiddet sahnelerine bırakacak.

SENARYO BU YA…

Dizinin senaryosu hayli ilginç. Türkiye’deki yerli/göçmen ayrımı için de uyarlanabilir:

Varsayalım ki dünya ve Suriye’deki dengeler gelecekte değişmiş olsun. Ve bundan 10-15 yıl sonra Türkiye ile Suriye futbol milli takımları bir eleme maçında karşı karşıya gelsin. Senaryo bu ya; maç İstanbul’da oynansın. Acaba o maçın hali, taraftarların haletiruhiyesi ne olur? Hadi biraz daha ileri gidelim: Türkiye takımının süper golcüsü de burada doğmuş büyümüş sonra da vatandaş olmuş, Suriyeli bir ailenin çocuğu olsun. Peki, bu duruma her iki takımın taraftarlarının tepkisi ne olur? Ve son kurgu: Diyelim ki maçı Suriye takımı kazandı, o zaman İstanbul’da yaşayan farklı toplulukların reaksiyonu nasıl olur?

Futbol normalde barışı ve kardeşliği esas alan bir spor. Ama halklar arasında kutuplaşmayı derinleştiren siyaset biçimi ve kökleşen toplumsal ön yargılar, futbolu en sert çatışmaların sahası haline getirebilir. Dogs of Berlin pergelin ucunu Almanya özeline batırıp bir parça bunu gösteriyor zaten.  

Bizim düşünmemiz gereken şey ise şu: 83 milyon vatandaşla 5 milyon mülteci ve göçmenin uzun süredir “birlikte” yaşadığı Türkiye’de, “bir arada yaşamın” gereklerini ne kadar içselleştirebildik? Sadece bugün değil, gelecek bize ne söylüyor? Türkiye’de doğmuş yüz binlerce mülteci çocuğu, onlarla aynı sınıflarda sıra arkadaşı olan çocukları nasıl bir gelecek bekliyor? Tartışmaktan zarar gelmez, zira en kötüsü konuşmamak.

GERİ DÖNMEYİ DE KONUŞALIM

Geçtiğimiz hafta iki mesaj aldım. Vatandaşın biri şöyle soruyor: “Suriyelilerin geri dönmesini neden yazmıyorsunuz?” Diğer mesaj Suriyeli bir üniversite öğrencisine ait: “Dönmek istediğimiz halde neden dönemediğimizi de yazın lütfen.” Her iki mesaj da bir yerde kesişiyor: Türkiye’de yaşanan sorunları konuşurken toplum olarak Suriyelilerin geri dönüş koşullarını da tartışmalıyız. Ama temas ederek, ama Suriyelilerle birlikte, ama ötekileştirmeden.

Suriyeliler diyor ki: “Geride hâlâ iç savaşın tarafları var. Kardeşin kardeşe kurşun sıktığı savaştan kalan kin var, nefret var, intikam hırsı var. Can güvenliğimiz hâlâ yok. Ülkede ekonomi çöktü, iş yok, aş yok. Herkes vatanında yaşamak, yaşlanmak ve ölmek ister. Ama bu durumda nasıl dönelim?” Dolayısıyla ekonomik, siyasi, hukuki altyapısı hazırlanmadan “dönsünler” demenin pek karşılığı yok.

TRT Belgesel’de ilginç bir film izledim. Adı Doğunun Kayıp Siluetleri. Pakistan’da bir mülteci kampında çekilmiş. Tam 38 yıl Pakistan’da sürgün yaşayan Afgan bir baba ile onun çorap satan çocuğunu anlatıyor. İşin ilginç yanı şu: Afgan baba 38 yıl boyunca “geçici koruma kapsamında” kalmış. Ne Afganistan’a dönebiliyor ne de Pakistan vatandaşı olabiliyor. Pakistan’da bu durumda 1.5 milyon mülteci var. Afgan babanın en büyük kaygısı ise dönme koşulları oluştuğunda çocuklarının dönmek istememesi!

Suriyelilerin Türkiye serüveni ise 9 yılı geride bıraktı. Onlar da tıpkı Pakistan’dakiler gibi “geçici koruma statüsü”ndeler. Peki, ne kadar sürecek bu durum, 38 yıl mı? Olacak iş değil. İşte bu yüzden; dönmek isteyenler için güvenli geri dönüş koşullarını, kalmak isteyenler için de bir arada yaşamın sosyal ve hukuki altyapısını konuşmalıyız.

BARIŞ

Yarın 1 Eylül Dünya Barış Günü. Ertesi gün de 2 Eylül. Yani üç yaşındaki Alan bebeğin cansız bedeninin Bodrum kıyılarına vurduğu gün. Barış; mülteci hayatların son bulduğu, insanların göç yollarında zulüm çekmediği, çocukların açık denizlerde boğulmadığı bir dünyanın da yegane temeli. 1 Eylül Dünya Barış Günü’nüz kutlu olsun.

Antep’te birileri “Suriyeliler evinize dönün” diye korsan bildiri dağıtmış. DİSK Tekstil Sendikası Bölge Temsilciliği de Arapça bildiriler dağıtarak “Suriyeliler kardeşimizdir” demiş. 1 Eylül Dünya Barış Günü’nün anlamı işte burada. DİSK’li işçilere helal olsun! Bütün sendikalara örnek olsun.

(*) Dogs of Berlin /Berlin’in Köpekleri/Netflix dizi

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...