29 Ağustos 2020 23:30

Bunca ölüyorsak, bunun adı hayat kavgası değil, yaşam savaşıdır

Çok sayıda kadın İstanbul Sözleşmesi eyleminde

Fotoğraf: Evrensel

PAZAR
Paylaş

Düşmansız yaşanır mıydı?

Kimseyi kırmazsa insan, kırılmadan bir hayat mümkün olur muydu?

Eve televizyon almasa, telefon kullanmasa, internet bağlatmasa, bir dağ köyünde ufacık bostanıyla, iki baş hayvanıyla, düşmansız bir ömür geçirebilir miydi insan?

Düşmansız yaşamak bir seçim olabilir miydi? Sonu huzurla biter miydi?

Bu topraklarda değil.

Kimseyi kırmadan o iki baş hayvanınla bir dönüm toprağınla insandan, devletten, zamandan kaçsan da gelir toprağı suladığın derenin başını keserler, gölgesinde dinlendiğin çınarını keserler, evini dayadığın kayayı dinamitle patlatır taş ocağı ederler.

Hiç kimseyi ya da hiçbir şeyi düşman bellemek istemesen de tecrübeyle sınar, düşmanı onlar belletirler. Bugün yastığa başını huzurla koyup, ertesi güne coşkuyla uyanmıyorsan, bil ki farkında olmasan da düşmanın var. Büyük, global, suni düşmanlara da gerek yoktur, hayatı zindan eden neyse asıl düşman odur.

Düşmanla koyun koyuna yaşanmaz, varlığına alışılmaz, savaşılır. Savaş illa topla tüfekle değildir. Yaşam şekliyledir, duruşladır, var oluşladır bazen de.

Biliyor muyuz savaşmayı?

Omuzlarımızda bunca yenilgi, kalbimizde bunca ağrı hissediyorsak, geleceği göremiyor, muğlaklıktan çıkamıyor, bir umuda bunca muhtaç hissediyorsak, belli ki bilmiyoruz.

Teslimiyet ve yenilgi yekten çökmeden, tam da Zafer Bayramı gününde, bugün biraz Sun Tzu’dan ve Savaş Sanatı’ndan bahsetmek istedim. 

‘Stratejisi olmayanları sadece yenilgi bekler’ der.

Var mı stratejimiz? Mesela deseler 90 gün sonra seçim olacak, muhalefetin planı hazır mı? Partiler ön görüşmeleri tamamladı mı? Kapsamlı ittifaklar konuşuldu mu? Adaylarda uzlaşıldı mı? Biz ne yapacağız? Sahada çalışacak mıyız? Kim için, ne için, ne yapacağız?

Ya da olmadı seçim diyelim, 2023’e kadar strateji var mı?

Geçtim seçimi, geçinebilmek için bir stratejimiz var mı? Salgının ikinci dalgasından kendimizi manen, madden, fiziken muzaffer çıkarabilecek miyiz? Yeniden dayanışabilecek miyiz, kendimiz kadar sevdiklerimizi ve hatta tanımadıklarımızı da koruyabilecek miyiz? Gördüğümüze mi inanacağız tedbir için, söylenene mi?

‘Düşmanı tanımak, onu yenmenin ilk adımıdır.’

Tanımıyor muyuz karşımızdaki düşmanı, seçemiyor muyuz zaaflarını, ince karnını, kırmızı çizgilerini? Bilmiyor muyuz neyle karşı karşıya olduğumuzu? 

‘İnsan doğası gereği zora düşmedikçe, yeteneklerini sonuna kadar kullanmaz.’

Daha ne kadar zorda olabiliriz? Dört koldan binlerce farklı sebepten ölüyoruz, geleceksiziz.

Hiç düşündük mü yeteneklerimizi? Örgütçü, teorisyen, ajitatör, saha çalışanı, organizatör, hatip, metin yazarı, danışman olabilecek binlerce insan var, var etmek için, değişim için kullanıyor mu bu vasıflarını?

Yakın tarihte milyonlarca eylemci görmemiş miydi bu ülke? Nereye gitti hepsi birden?

‘En büyük ustalık zayıf ve beceriksiz gözükmektir’

Zaten gözüktüğümüz hal budur.

Çok mu zordur bu görünüm ardında çelik gibi bir azmi kuşanmak?

Gidip makul insanlara düşman olmak, nüanslar yüzünden insan elemek, bölünmek, yalnızlaşmak yerine, ortak paydaların en büyüğünde buluşmak ve güçlenmek imkansız mı?

‘Geçilmezle karşılaştığında değiş, sen değiştiğinde geçilmez geçilir olur.’

Değişemez miyiz?

Üzerimizdeki bu ataleti atamaz mıyız? 

Ezberleri bozamaz mıyız? Öyle de olmayacak böyle de olmayacak peşin hükmünü bir süreliğine kaldıramaz mıyız rafa? Kendi doğrularımızı, önceliklerimizi yüksek sesle söylemeyi erteleyip önümüzdeki bir doğruyu hep bir haykıramaz mıyız? “Ama”larımızı stratejik olarak kendimize saklayamaz mıyız bir süreliğine? 

Bir kere de ölümle yüzleşmeden önce haykırabilir miyiz aynı doğruyu? Zafer uğruna, can pahasına, kazanım adına beklenmedik şekilde yan yana duramaz mıyız hep birlikte?

Savunma hakkı isteyen Avukat Ebru Timtik bu yolda öldü, tezgahı elinden alındığı için kendini yakan Yavuz Polat öldü, aç bırakılıp işkenceye uğrayan Özge Sevinç erkek şiddetinden öldü, bir haftada beş doktor salgından öldü, sadece temmuzda 36 kadın öldü, yedi ayda 1100 işçi öldü.

Bunca adaletsizlik içinde, bunca ölüm arasında bizimki yaşamak değil. İçtiğimiz su serinletmez, yaptığımız şaka güldürmez, boğazımızdan ekmek geçmez.

Bu artık hayat kavgası değil yaşam savaşı.

‘İnsanlar bir kez birleştiler mi cesurlar tek başlarına ilerleyemez, korkaklar ise tek başlarına geri çekilemezler.’

Birleşmeliyiz.

Ancak böyle yeniden doğarız ölümlerden.

Yan yana durmaktan korkmadığımızda değişecek hayat.

Yaşamak nedir o zaman göreceğiz.

Umutsuzlaştıkça, kendimize kapandıkça, korunmak için yaşam alanımızı daralttıkça kaybediyoruz. Bu savunma şekli bir ömrü kurtarmaya yetmez.

Sustukça, korktukça her ölümde parmağımız olur, bu da bizi kendimize düşman eder.

Düşmanın en zorlusu da budur.

Zannımca bunca düşman içine bir de kendimizi katmaya gerek yoktur.

Susma, korkma, haykır.

Yaşam hakkı esastır!

Zafer bizim olsun. Bayramınız kutlu olsun.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa