28 Ağustos 2020 04:31

Doğal gaza niye sevinmedim?

Fatih Sondaj Gemisi

Fatih Sondaj Gemisi | Fotoğraf: Celal Güneş/AA

Paylaş

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın açıklayacağını söylediği “büyük müjde” ile ilgili yazdığım ‘Bize Masal Anlatma’ yazısına tepki duyan bazı okurlardan “Bende sevinecek gönül olmadığı” ve “vatan hainliği” yaptığım gibi ifadelerin yer aldığı iletiler geldi.

Bu durumda bana “Doğal gaz müjdesine niye sevinmediğimi” anlatmak ve “vatan haini” olup olmadığım kararını okurlarımıza bırakmak kalıyor.

Malum, bir yandan ekonomik kriz nedeniyle halkın alım gücü giderek düşüyor, işsizlik artıyor ve öte yandan bütün “Kontrolümüz altında” açıklamalarına rağmen halk sağlığını tehdit eden salgın artmaya devam ediyor. Öte yandan dış politikadaki gerilimler nedeniyle ülke yalnızlaşmakla kalmıyor, yayılmacı emeller nedeniyle yeni tehditlerle de yüz yüze bırakılıyor.

Bu tabloya bakınca Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “müjde”sinin içeride ve dışarıda giderek sıkışan iktidarın halkta beklenti yaratmaya yönelik bir hamlesi olarak gündeme getirildiğini tahmin etmek zor değildi.

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “Yeni bir dönem açılacak” ve Hazine ve Maliye Bakanı Albayrak’ın “Türkiye eksen ülkesi olacak” dediği müjdenin ne olduğu artık herkes tarafından biliniyor: Karadeniz açıklarında bulunan 320 milyar metreküp doğal gaz kaynağı.

Bulunduğu söylenen 320 milyar metreküp, yaklaşık 200 trilyon metreküp olan dünya doğalgaz rezervinin sadece yüzde 0.16’sını oluşturuyor.

İran 32 trilyon metreküp doğal gaz rezervi ile dünyada ikinci (birinci Rusya 38 trilyon metreküp) ve yıllık 244 milyar metreküp üretimle dünyada üçüncü (birinci ABD 920 milyar metreküp ve ikinci Rusya 679 milyar metreküp) sırada yer alıyor. Yani dünyadaki rezervlerin yüzde 16'sına sahip olan İran sadece bir yılda Karadeniz’de bulunduğu söylenen rezervin dörtte üçünden fazlasını üretiyor. Ancak Dünya Bankası verilerine göre İran’da kişi başına düşen yıllık gelir, sadece 3 bin 170 dolar. Kişi başına düşen milli gelir rakamlarının sınıflar arasındaki gelir uçurumunu gizlediği ve halkın çok büyük kesimlerinin açıklanan rakamların çok altında yaşamını sürdürmeye çalıştığı gerçeğini de unutmayalım.

Neyse şimdi bunları ve daha önce defalarca yapılan “gaz-petrol bulundu” açıklamalarının yarattığı soru işaretlerini de bir tarafa bırakıp soralım: Açıklanan kaynağın “Yeni bir dönem başlatması” ya da Türkiye’yi dünyada yeni bir pozisyona taşıması gerçekten mümkün mü?

Resmi rakamlara göre, Türkiye’nin yıllık doğal gaz tüketimi 50 milyar metreküp. Dolayısıyla bırakın eksen ülke olmayı, açıklanan kaynak ancak 6 yıllık tüketimi karşılıyor.

Üstelik iktidarın gazı seçime endekslemek için açıkladığı 2023 hedefinin aksine bu gazın çıkartılması için maliyeti 5 milyar doları bulacak ve en az 6-7 yıl sürecek bir altyapı çalışması gerekiyor.

Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Fatih Dönmez’e göre, bu doğal gazın toplam değeri yaklaşık 65 milyar dolar.

Merkez Bankasının Haziran 2020 verilerine göre ise, Türkiye’nin kısa vadeli dış borç stoku 124 ve toplam dış borç stoku 446.9 milyar dolar.

Durum buyken resmi rakamlara mı, yoksa Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “Uçuşa geçtik” açıklamalarına mı inanalım?

Demek ki halkın yaşadığı büyük sorunların çözümü konusunda hiçbir adım atmayan iktidar, bu “müjde” ile beklenti yaratmaya, dahası Doğu Akdeniz ve Libya’daki yayılmacı emellerini de haklı gösterip halkı milliyetçilik üzerinden yedeklemeye çalışıyor.

Bütün bunları da geçtik.

Açıklandığı gibi olmasa da halkı bir nebze rahatlatacağını düşünüp yine de böylesi bir kaynağın bulunmasına sevinebilirdik.

Ancak gelin görün ki, Türkiye Karadeniz’de daha önceki enerji arama çalışmalarını bile Shell, Exxon Mobil gibi dünyanın en büyük enerji tekellerinin ortaklığı ile yapabilmişti. Dolayısıyla ister Türk, ister yabancı ortaklı olsun Karadeniz’den çıkarılacak enerji ancak bu enerjiyi çıkarıp dağıtacak enerji tekelleri için bir müjde anlamı taşıyor. Çünkü bu doğal gazı kârına kâr katmak için işletecek olan onlar olacak.

Daha önce de örnek vermiştik, yine hatırlatalım. Türkiye’de çıkartılan petrolün yüzde 80’i Batman’da çıkarılıyor ve ayrıca özelleştirilip Koç Grubuna devredilen Batman Rafinerisi ülkenin petrol ihtiyacının yüzde 20’sini karşılıyor.

Peki, burada çıkartılıp işletilen petrolden Batman halkına ne kalıyor?

TÜPRAŞ her sene ülkenin en büyük şirketleri listesinin başını çekerken Batman, sosyo-ekonomik gelişmişlik bakımından 81 il içinde kendine ancak son onda (72. sırada) yer bulabiliyor.

Yani Koç, Batman petrolünden kârına kâr katarken Batmanlıların payına düşen ise, işsizlik ve yoksulluk oluyor.

Her ay evimize gelen faturalarla yabancısı olmadığımız bir örnek daha.

Türkiye elektrik üretiminde kendine yetebilen bir ülke. Elektrikte kendimize yetiyoruz da elektriği maliyetine ya da ucuz mu kullanıyoruz? Bu sorunun yanıtını evimize gelen faturalardan biliyoruz. Türkiye elektrikte kwh fiyatları bakımından Avrupa’da orta sıralarda yer alıyor. İşçi-emekçiler bu faturaları nasıl ödeyeceklerini düşünürken dağıtım şirketlerinin kârları her yıl artıyor.

Şimdi başa dönüp bizi “Sevinecek gönlü olmamak ve dahası “vatan hainliği” ile suçlayanlara soralım: Sizce bu doğal gazdan elde edileceği açıklanan 65 milyar doları halkın faturalarına mı yansıtacaklar? Yani buradan elde edilecek enerjinin kârı halkın cebine mi, yoksa tekellerin kasalarına mı girecek?

Türkiye’de üretilen elektriğe bakınca bu soruların yanıtını vermek hiç de zor değil.

O yüzden Karadeniz’de bulunan doğal gaz, ülkedeki işçi-emekçiler için değil, bu doğal gazı işletip dağıtacak enerji tekelleri için bir müjde anlamı taşıyor dedik ve diyoruz.

İktidar “milli kaynaklar”, “milli çıkarlar” gibi söylemlerle temsilcisi olduğu tekelci burjuvazinin çıkarlarını bütün halkın çıkarıymış gibi göstermeye çalışıyor. Oysa yapılan bu propagandayla açıklanan bu “müjde”nin her sınıf için farklı anlamı olduğunu görmesi engellenmeye çalışılan işçi-emekçilere bu “müjde”den geriye züğürt tesellisi bile kalmıyor.

Sonuç olarak nasıl Cumhurbaşkanı Erdoğan mart ayında “Ekonomik İstikrar Paketi”ni açıklarken Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği Başkanı Rıfat Hisarcıklıoğlu’na dönüp “Neşen yerinde” dediyse, bu “müjde” de işte yine sermaye sınıfının yüzünü güldürüyor.

Oysa işçi sınıfı ve emekçi halk kesimlerinin safında olan bizler için gülmek, şairin dediği gibi ancak “Bir halk gülebiliyorsa gülmektir.”(*) Ve halkın yüzünün gülebilmesi için, ülkedeki yer altı ve yer üstü kaynaklarının tekellerin değil, halkların çıkarı için işletileceği bir düzenin, yani halk iktidarının kurulması dışında bir seçenek bulunmuyor.

(*) Edip Cansever, Mendilimde Kan Sesleri.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...