22 Ağustos 2020 23:40

Doğruyu değil gerçeği esas almak

Cep telefonunda WhatsApp kullanan bir kişi.

Fotoğraf: Pixabay

Paylaş

Başlarda geyik muhabbeti yapıyorduk. Ben, “WhatsApp uygulamasıyla mesaj gönderiyorum; tek çentik mesajın ulaşmadığını (telefon kapalı/erişim dışı olabilir), çift çentik mesajın ulaştığını ancak gönderilenin mesajı henüz okumadığını, mavi renkli çift çentik gönderilenin mesajı okuduğunu, hatta ne zaman okuduğunu gösterir. Bazı kullanıcılar bu ayarı değiştiriyorlar, gönderilenin mesajı alıp almadığını, okuyup okumadığını, okuduysa ne zaman okuduğunu bilmek mümkün olmuyor” diye söze başlayıp, bu kullanıcıların bu tür davranışlarını olumsuz değer yargılarıyla kınamaya başlayınca muhabbet koyulaştı, geyik muhabbeti bilimsellik odağında sürdürülen bir tartışmaya dönüştü.

Muhatabım “Doğru düşünmüyorsun, olumsuz değer yargılarında haklı değilsin” dedi, gerekçelerini sıraladı. Ben de kendi düşüncemi daha bir temellendirmeye kalktım. Muhabbet koyulaştıkça herkesten düşüncemi doğru ve haklı görmesini isteyen, telefon kullanımında herkes için geçerli davranış kodu belirleyen bir zorba emeklisi konumuna düştüğümü fark ettim. Uzatmadım, ‘bilimsellik odağında sürdürülen’ tartışmayı sonlandırdım; tekrar geyik muhabbetine döndük.

Tartışmayı uzatmadım, kestim ancak doğru düşündüğümden, haklı olduğumdan kuşku duymadığım düşüncemin nasıl olup da beni zorba emeklisi konumuna düşürdüğünü anlayamadım. Anlayabilmem için kendimle ilişki kurmalı, beynimin işleyişini sorgulamalıydım. Ben kendimle ilişki kurarken, araya ara bulucu-psikolog-psikiyatrist (tıbbi zorunluluk olmadıkça) sokmam; kendim doğrudan, ‘kendimin sureti’ olarak kabullendiğim ‘yalnızlığımın kahramanıyla’ müdahale ederim. Yalnızlığımın kahramanı baş başa kaldığımızda beni dinler, beni benle yüzleştirir, beni toplumsal yaşamda yıllar boyu kurulan, kurduğum ilişkilerin kültürel/toplumsal deneyimlerinden bilimsellik süzgecinden geçirerek oluşturduğum değer yargılarıyla sorgular. Bu kez de beynimin beni yönetmesine pabuç bırakmadım; yattım yatağa, kapadım gözlerimi, kapalı gözlerimin iç çeperinde yalnızlığımın kahramanı, geçtim beynimin kendini beğenmiş kıvrımlı hallerinin karşısına…

Yalnızlığımın kahramanı “tuzağa düştün” dedi.

“Ne tuzağı, kim tuzak kurmuş, tuzağa nasıl düşmüşüm?” diye feveran ettim.

“Beynin sana düşünce tuzağı kurdu. Ürettiği düşüncenin doğru olduğunu, haklı olduğunu sana ‘doğruluk-haklılık temelinde’ tartıştırttı. Sen düşüncenin doğruluğunu, haklılığını kararlılıkla, inatla, karşı düşüncelerin gerekçelerini silip süpürüp temizleyerek savundun; savunma davranışını pekiştirdikçe, eh yaşın da geçkin, emekli zorba konumuna düşmen kaçınılmazdı.”

“Ne yani! Doğru düşünmüyor muydum? Haksız mıydım?”

“Sorun senin doğru düşünüp düşünmemen, haklı olup olmaman değil ki...”

“Peki neymiş sorun?”

“Sorun WhatsApp uygulamasında mesaj gönderilenin davranışını senin kendi değer yargılarının ‘doğruluğu-haklılığı’ temelinde tartışmanda.”

“Başka nasıl tartışacaktım ki?”

“Senin tartışmada söylemek istediğin, ‘ben bu konunun uzmanıyım, filozofuyum, en güvenilir düşünürüyüm, ben söylüyorsam bilin ki haklıyımdır çünkü söylediklerim doğrudur, onun için uygulama ayarlarını değiştirmeyin, değiştirirseniz mesaj göndereni aldatırsınız, onu belirsizliğe sürükleyerek üzerinde küçük de olsa iktidar kurmuş olursunuz’ değildi, değil mi?”

“Elbette amacım bu değildi. Ben sadece, şu ya da bu tür bir ilişki kurmak istediğim kişiye mesaj gönderdiğimde o kişinin mesajımı alıp almadığını, aldıysa okuyup okumadığını, okuyup da yanıtlamadıysa bilmek isterim. Çünkü kuracağım ilişkinin dürüstlük, öngörülebilirlik, açıklık temelinde gelişmesini isterim. Mesaj gönderdiğim kişi ayarları değiştirirse, hangi nedenle değiştirmiş olursa olsun beni belirsizliğe sokar, kendisiyle kuracağım ilişkinin niteliğiyle ve değeriyle ilgili değerlendirme yapabilmemi engeller. Oysa, kuracağım ilişki derinlikli, uzun soluklu olacaksa ilişki kuracağım kişinin kişiliği, davranış kalıpları, düşünce sistemi vb. hakkında değer yargısı oluşturabilmem için gerekli verilere ulaşabilmek isterim.”

“Yani, senin gibi düşünmüyorsa, yani sana göre yanlış-haksız düşünceye sahipse ilişki kurmayacak mısın?”

“Hayır, hayır… Söylemek istediğim, o kişiyle kuracağım ilişkiye önem veriyorsam, bu ilişkiyi kendi açımdan çok değerli buluyorsam kendimin doğru düşündüğüme-haklı olduğuma, onun yanlış düşündüğüne-haksız olduğuna inansam, hatta bu durumun asla değişmeyeceğini bilsem de ilişkiyi kurup kurmamak, derin ve uzun soluklu ilişki kurup kurmamak konusunda bilerek karar vermek isterim. İlişki kurmaya karar verirsem, bilirim ki benim doğruluğum-haklılığımla onun yanlışlığı-haksızlığı arasındaki çelişki nedeniyle bir çatışma çıkarsa, bu çatışmanın değer verdiğim ilişkiyi zedelememesi için en uygun çözümü bulmak benim sorumluluğumdur; ve bu sorumluluğumu doğruluğumu-haklılığımı kabul ettirerek ya da kanıtlayarak yerine getirmiş olmam. Sorumluluğuma ancak, doğruluğumu-haklılığımı bir kenara itip, çatışmanın ilişkiyi zedelemesini engelleyecek çözümü arayarak sahip çıkabilirim. O nedenle ilişki kurma açısından oluşturacağım değer yargısını doğru kurgulayabilmem için gerekli verilere ulaşabilmemi engelleyen her davranış benim için bir olumsuzluktur. Çünkü yanıltma ya da belirsiz bırakma davranışını uzun soluklu-derin ilişkilerde yalan söyleme, gerçeği söylememe veya gizleme, öğrenmesini engelleme gibi ilişkiyi her an zedeleyen, tüketen, sönümlendiren davranışlar izler. Bu tür ilişki benim için geçerli olan dürüstlük-açıklık-öngörülebilirlik ölçütlerine uygun düşmeyen davranışların kurduğu iletişimdir, değersizdir uzun soluklu olamaz, derinlikten yoksundur geçici ve sığdır.”

“Öyle ise, beyninin sana kurduğu tuzağı görebilirsin: Beynin sana WhatsApp uygulamasındaki ayarları değiştiren kişinin bu davranışını değer yargılarının (düşüncenin) doğruluğu-haklılığı temelinde tartıştırıyor. Oysa senin açından kuracağın ilişki değer yargılarının doğruluğu-haklılığı temelinde biçimlenmiyor. Sen maddi gerçeğin ne olduğunu bilmek, kuracağın ilişkiyi bu gerçek açısından değerlendirmek istiyorsun. O zaman tartışma ‘doğru-yanlış, haklı-haksız’ temelinde değil, ‘maddi gerçek nedir?’ sorusuna yanıt temelinde sürdürülmelidir. Böylece sen düşüncesinin doğruluğunu-haklılığını ve bu temelde oluşturulan birlikte yaşama halini toplumsallığın uyulması zorunlu ilkesi olarak kabul ettirmeye çalışan emekli zorba konumuna düşmezsin; kuracağı ilişki hakkındaki değer yargısını oluşturabileceği verileri yanıltılmadan çıkarabileceği maddi gerçeğin ne olduğunu saptamaya çalışan sade biri olarak kalırsın.”

Rahatladım. Beynime dedim ki, “bunca yıldır bilimsel düşünmenin ve düşünceye bağlı davranışın doğruluk-yanlışlık, haklılık-haksızlık temelinde değil gerçeklik temelinde oluştuğunu öğrenmeye çalışırım; düşüncemi böyle üret, davranışımı böyle ürettiğin düşünce temelinde yönlendir, beni emekli zorba konumuna sokma lütfen…”

Bilimsel düşünmeyi ne zaman özümseyebileceğim bakalım?

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...