13 Ağustos 2020 00:50

Bir toplumsal çılgınlık hali

 İstanbul Barosu binası önünde yapılan eylem

İstanbul Barosu binası önünde yapılan eylem | Fotoğraf: Eylem Nazlıer/Evrensel

Paylaş

Nereye baksan “vukuat! ”  Aile, akraba, komşu, memur, değnekçi, fırıncı, minibüs şoförü, polis, “işadamı”, toplumun çok çeşitli kesimlerinden kişi ve gruplar birbiri öldürüyor, bıçaklı, sopalı, silahlı kavgalara girişiyor; arazi, ev, para gibi mülkiyet ilişkileri ve miras davaları nedenli birbirini linç ediyor, öldürüyor, sakat bırakıyor vb. Hatay Vali yardımcısı’nın annesini ve kardeşini mal paylaşımı nedeniyle öldürmesi dünkü örneklerden biriydi.

Mafya çeteleri sokaklarda ölüm kusuyor. “Eski ülkücü“ denilen ve bazısı toplu cinayetlerin faili olarak bilinen kişiler devletin ve devlet partilerinin muteber adamları olarak piyasa yapıyor. Kontrgerilladan emekli “strateji uzmanları“ndan, istihbaratçı anket şirketi sahiplerinden geçilmiyor. Haraççılar, yol kesenler, hırsızlar, değnekçiler çoğaldı. 

Kadına yönelik cinayetler mevcut sistemin kimlik bildirgesi gibi bir şeye dönüşmüş durumda. Sistemin bazı savcı ve hakimleri –bunlar hiç de az sayıda değil-, gözü dönmüş katillerin yararlanacağı yasa maddelerini özellikle imal etmiyorlarsa bile, onlar lehine yorumlayarak yeni cinayetler için fail çoğalmasında rol oynamış oluyorlar.

Dünya düzeyinde yüzbinlerin ölümüne milyonların sakat kalmasına yol açan bir virüs her tarafta kol geziyorken, “bizim asker en büyük asker!” gösterileri, halaylar ve kabadayı fişekleri eşliğinde devam ediyor. Televizyon kanallarında, cehaletin bilime ve akla meydan okuyuşunun toplu ve bireysel gösterilerinden geçilmiyor.

İşten atılanların sayısı artarken, istihdam rakamlarıyla oynama bir yönetim yeteneği olarak pazarlanıyor. Resmi rakamlarla dört milyon, gerçekte 7 milyon civarında işsiz yoksullukla boğuşurak hayatta kalmaya çalışırken, Erdoğan kendi yönetimleri döneminde 9  milyon kişilik yeni istihdam olanağı sağladıklarını; “Türkiye adeta bir uçusun içerisinde”  olduğunu; ancak münafık olanların bunu görmek istemediğini söyleyerek ülkenin uçuruma yol aldığını söyleyenleri suçluyor ve oligarşinin mali vurgunlarını halk yararına göstermeye çalışıyor. İstihdam edilen kişi sayısı iki yıl öncesine göre bile, ve nüfus artışına rağmen 3.5 milyon azalmışken bu iddiayı ortaya atıp savunabiliyor. Damat bakan neredeyse her gün ekonominin nasıl da büyümekte olduğunu söyleyerek aynı telden çalıyor!

Ülkeyi yönetenler, başka ülkelerin halklarına ve devletlerine karşı “yerli ve milli gövde gösterileri” ni bir taraftan SİHA’larla (Irak’ta iki üst düzey asker Türk SİHA’larının ateşiyle öldürüldü), savaş gemileri ve uçaklarıyla diğer yandan din aracıyla sürdürürlerken, provokasyon ve şantaj ülke içi yönetim “zanaatı” sınırlarını aşıp uluslarası ilişkiler sahasında boy gösteriyor.

Bir kaotik durumdur bu; toplumsal “çılgınlık hali” ne evrilen bir durum!

Kapitalist parti fraksiyonları, en başta da ülkenin yönetiminde bulunan partiler koalisyonu ve devletin en üst yönetici oligarşik merkezi bu durumu “idare etme”ye çalışırlarken, işçi sınıfı ve emekçilere yönelik baskı, yasak ve saldırı politikalarını kesintisiz şekilde sürdürmektedirler. Burjuva muhalefet partilerinin sözcü ve yöneticileri, görünürde bu durumdan şikayetçidirler ve çeşitli eleştirilerde de bulunuyorlar. Ancak hepsi bu kadar ve daha fazlasını beklemek abesle iştigal denen türden bir yanılgıyla uğraşmak olacaktır.

Bizzat kendi kimlikleri olarak devlet partisi olmayı işaret eden partilerin yönetimlerinin halk kitlelerinin sosyal ekonomik ve siyasal taleplerinin karşılanması için uğraşmak diye bir sorunları yoktur. Birbirleriyle rekabet gereği ettikleri parlak sözler, yaptıkları açıklamalar bizzat kendilerinin eylemlerince yalanlanmaktadır.

Ülkenin ve toplumun içinde bulunduğu bu kaotik durumdan çıkışı ve proleter ve emekçi kitlelerinin yararına bir yönelişin gerçekleşebilmesi için sermaye partilerince yanıltılan büyük halk kitlelerinin bu partiler aracıyla işsizliğin, yoksulluğun, baskının, yasakların son bulmayacağını; az-çok insani sayılabilir bir yaşamın mümkün hale gelmeyeceğini; savaşların, katliamların, mülkiyet ve miras nedenli cinayetlerin bitmeyeceğini görmelerine ihtiyaç var. Bütün bunların temelindeki sömürü koşullarını sürdürmeyi temel politika olarak benimseyen burjuva partileriyle yol alındığı sürece, mevcut çürüme, çöküntü, bunalım, çatışma, cinayet ve diğer ‘kötülük’ler devam edecektir. Tekelci sermayenin en pervasız, en saldırgan ve ülke kaynaklarının yağmasından en çok pay alan kesimin çıkarları için ülkeyi ve halkını felakete sürüklemekten hiç de kaçınmayan temsilcisinden kurtulmak aciliyet göstermektedir. Ancak  sermayeden bağımsız devrimci sosyalist örgütlenmede birleşmedikçe, burjuva yönetimlerin en saldırganını defetmek yeterli olmayacaktır. Yönü ve hedefi doğru belirleyen yol gösterici, öncü rolüne sahip politik-örgütsel yapı güç kazanmadıkça, CHP türü sermaye ve devlet partilerinin iç çekişmeleri, dış pazarlıkları, MHP geleneğiyle “oynaşarak”   iktidar oyunlarında hamle üstünlüğü sağlamaları, halk yararına kalıcı iyileşmelerin yolunu dahi açamayacaktır. Bugüne kadar emekçiler yararına ne elde edilmişse, bizzat kendi mücadelelerinin eseri olmuştur. Öğretici olan da budur! Böylesi “toplumsal bunalım ve cinayet halleri”nden çıkış için ileri işçi ve emekçi kesimlerinin devrimci uyanıklığı daha büyük önem gösterir.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...