03 Ağustos 2020 00:32

Mahkûm koğuşları

Aytaç Ünsal ve Ebru Timtik

Aytaç Ünsal ve Ebru Timtik | Fotoğraf: MA

Paylaş

“Hekimlere Çağrı” başlığı ile 28 Ağustos 2017’de yayınlanmış bir yazımdan alıntıyla başlamak istiyorum izninizle: “Nuriye Gülmen ve Semih Özakça’nın yaşamak zorunda bırakıldığı iki ayrı muayeneyi sizlerle paylaşmıştım. Tekrarlayan muayenelerin nasıl işkence uygulamasına dönüştüğünü, özellikle Ankara Numune Hastanesi “mahkûm koğuşu” olarak anılan bodrum katının karanlık, havasız ve dar alanlarını. Sağlık hizmetlerine ilişkin ulusal ve ulusal üstü yasal düzenlemeler, sözleşmeler ve ille de tıbbi etik ilkeler eşitlik ve adalet kavramlarını bünyesinde barındırır. Kim olduğundan bağımsız olarak sağlığa erişim hakkı eşit koşullarla tanımlanmıştır. “Mahkûm koğuşu” adı altında cezaevi koşullarından daha kötü koşulların olduğu bir hastane ortamının tedavi nedeniyle zorunluluktan bu koğuşlara sevk edilip yatırılan insanlar için hak ihlali olarak değerlendirilmesi gerekir hal böyle olunca.” 

Mahkûm koğuşları tekrar açlık grevleri ile buluştu. Av. Ebru Timtik ve Av. Aytaç Ünsal hakkında Adli Tıp Kurumu tarafından cezaevinde kalmalarının yaşamsal açıdan risk oluşturacağına dair düzenlenen raporunun ardından 37. Ağır Ceza Mahkemesi tahliye talebini reddedip, zorla müdahale edilmesi imasını da içeren kararını verir vermez her ikisi de cezaevinden alınıp garip bir gizlilik içinde hastanelere götürüldüler. Yakınları ve avukatlarının çabaları, sağlık çalışanları ile iletişim kurmak için İstanbul Tabip Odası Başkanından Oda gönüllülerine hepimizin seferber olması sonucunda Kanuni ve Sadi Konuk Hastanelerine götürüldükleri, mahkûm koğuşlarına yerleştirildikleri öğrenildi. Hekimler beslenme ve tedaviyi reddeden Ebru ve Aytaç için tutanak düzenlediler, etik ilkelere uyumlu bir tutum aldılar. Bu kez de refakatçi sorunu baş gösterdi.

Açlık grevinin ilerleyen döneminde iki insanın bakımı için refakatçi zorunluydu, klinik olarak da hekimlerin bu yönde karar vermesi beklenirdi ama önce avukatların savcılıktan talep etmesi, savcılığın bu konuyu hekimlere sorması, sonra da gelen yanıta göre refakatçi kararını uygulaması gerekiyordu. Neden? Çünkü mahkûm koğuşları Adalet Bakanlığı idaresindeydi. Bir sağlık kuruluşunda verilecek klinik kararlar tümüyle bağımsız olmalı ama anlaşılan işler öyle yürümüyordu. Meslektaşlarımdan hiçbirinin bunu sorgulamamasını bir yana bırakarak, mahkûm koğuşları için yeri hastane idaresinin gösterdiğini, inşası için ise Adalet Bakanlığının ihaleye çıktığını da böylece öğrendim. Hastane idaresinin güneş almayan yerleri göstermesinden tutun da refakatçi kararını adliyeye teslim etmesine kadar her adımı sorunlu bu koşullarda bir başka sorun ortaya çıktı. Ebru’nun kaldığı mahkûm koğuşunun koşullarını bilmiyoruz ama Aytaç’ın kaldığı koğuşta gece de dahil 24 saat ışıklar açıkmış.

Şimdi bu yazdıklarıma dair BM belgesinden birkaç alıntı yapmak istiyorum. Adalet Bakanlığına hatırlatma olmanın ötesinde meslektaşlarımla da bilgiyi paylaşmak için:

Nelson Mandela Kuralları madde 13’e göre; “Mahpuslara kalmaları için ayrılan bütün yerlerde ve özellikle uyudukları yerlerde, iklim şartlarına ve ayrıca metreküp başına düşen hava miktarına, asgari zemin alanına, aydınlatmaya, ısıtmaya ve havalandırmaya gerekli özen gösterilerek, sağlık için gerekli bütün koşullar karşılanır.” Madde 14 ise “Mahpusların yaşamaları ve çalışmaları gereken her yerde: (a) Pencereler, mahpusun gün ışığında okuma veya çalışabilmesine yeterli büyüklükte ve yapay bir havalandırma sistemi olmasına bakılmaksızın, temiz havanın girebileceği şekilde inşa edilir. (b) Mahpusun okuma veya çalışması için, görme yeteneğine zarar vermeyecek ölçüde yeterli yapay aydınlatma sağlanır.” diyor, 24 saat ışıkları açmanın işkence kötü muamele kapsamında değerlendirileceği de pek çok uluslararası belgede yer alıyor. Bir önemli madde daha var Mandela Kurallarında, o da 26. ve 27.maddeler. “Sağlık hizmetleri, bütün mahpusların doğru, güncel ve gizli tutulan kişisel tıbbi dosyalarını hazırlar ve tüm mahpusların kişisel tıbbi dosyalarına, istemleri halinde erişimleri sağlanır. Mahpus, herhangi bir üçüncü kişiyi tıbbi dosyasının içeriğine erişmesi için yetkilendirebilir.” ve tabii ki, “Klinik kararlar, yalnızca sorumlu sağlık görevlisi tarafından verilebilir ve uzman olmayan hapishane personeli tarafından, ret ya da ihmal edilemez.”

Koğuşların yerleşiminden refakatçisine, 24 saat yanan ışığından hekimi karar veremez hale getiren düzenlemelere ve yakınlarına, avukatlarına bilgi vermeme refleksine her adım insan hakları ihlali olarak karşımıza çıkıyor. Suç işlemeye devam ediyorsunuz, bilmem farkında mısınız?

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...