16 Temmuz 2020 00:45

Yıkıma yönelen koşu!

15 Temmuz 2016'daki darbe girişimi. (Fotoğraf: Elif Öztürk/AA)

Paylaş

Birbirlerine, ülkeye ve halka karşı darbenin dördüncü‚ yıl dönümünde Hürriyet’e yazan Cmbş. Erdoğan “15 Temmuz darbe girişimi”ni “ihanet” ve son bin yıllık Türk tarihinin “en kalleş girişimi” olarak niteledi. Bir önceki konuşmasında ise Erdoğan, “Ülkemizdeki her kesimi yeni döneme hazırlamanın gayreti içerisindeyiz. Türkiye’nin yükselişi kimsenin önünde duramayacağı geri döndüremeyeceği bir ivmeye ulaşmıştır. Yeter ki milletçe sahip çıkalım” demekteydi.

Devletin “en tepe yönetici”si konumunda olan ve uygulanan yönetim politikalarının belirlenmesi ve sorumluluğunun taşınmasındaki yeri nedeniyle konuşma ve açıklamaları önem gösteren Erdoğan’ın, diğerlerine nispetle daha kısa olan bu iki açıklamasındaki vurgular, işaret fişeğini görün cümle havuz beslemesinin nakaratlarıyla birlikte yeni kampanyanın “köşe taşları”nı oluşturuyor.

“İhanet”ten söz etmek için “birlikte yürümek”; “birlikte olmak”; sonra çıkar için, birbirine kalleşçe zarar vermeye çalışmak ve vermek gerekir. Öncesinde eteğine yüz sürmek için birbirleriyle yarışanların şimdilerde “FETÖ” olarak formülleştirdikleri “örgüt” başka bir yerde değil asıl gövdesiyle dosdoğru devlet örgütünün içindeydi. Birlikteydiler. Düşman bildiklerine, hedefe koyduklarına karşı “İkinci Kurtuluş Savaşı” ilan etmişlerdi. Darbe asıl olarak “birlik zamanı“nda ve “Cemaat”in “Işık Yolu” izlenerek başlatılmıştı. “Millet iradesi” işin kılıfıydı; bir karartma formülü ve söylemiydi. “Fetöcüler” başarılı olsaydı, onlar da şimdi “millet iradesiyle işbaşında olduklarını” söyleyeceklerdi. Bununla da kalmaz, yendiklerini ihanetle suçlayacaklardı.

Onları, kendilerine ihanet etmekle, kalleşçe arkadan vurmakla suçlayanlar da zaten öyle yapıyor, dört yıldır, parça parça, bölüm bölüm, zamana yayarak arada “operasyonlar”la canlı tutarak “darbe girişimi”ni ve ona baş vuranları güncel hayatın her anında var göstererek, deyim yerindeyse işi götürüyorlar!

Darbe girişimi birçok bakımdan “yeni bir dönem”in başlatıcısı oldu, ya da kapsamlı-yaygın saldırıların gerekçesi işlevi gördü. Hâlâ bu işlevi görmeye devam ediyor.

Yaklaşık yüz yıl önce, Osmanlı yıkılır ve yeni Türk devleti kurulurken, kurucuları haklı olarak Yeni Türkiye’den söz etmişlerdi. Şimdiki yöneticiler ise, bu söylemi, ihvancılıkla, nakşibendicilikle ve bunların Türkçü versiyonlarıyla aykırı gördükleri ne varsa ona karşı savaş parolası olarak kullanıyorlar. İçeride ve dışarıda vurgun devam ediyor. “Yerleşme ve sağlamlaştırma”; ele geçirilmiş mekanizmayı işçi ve emekçilerden gelebilecek direnişe karşı daha etkin kullanma amacıyla takviye sürüyor. Militer aygıt ne denli güçlendirilirse, “millet” olarak tekleştirilmek istenen ya da öyle gösterilen toplum bağrında Saray rejimi-düzeni-ya da her ne deniyorsa onun uzantıları örgütlenir, kontrgerilla, “sivil savunma” örtüsüyle yaygınlaştırılırsa, dışarıya karşı yayılmacı emperyal atraksiyonlara o denli iddialı girişilebilir hesabıyla hareket ediliyor. Suriye, Irak ve Libya’da müdahaleci güç, geniş Akdeniz’de savaş gemileriyle bayrak gösterisi, içeride şoven milliyetçi ve nakşist damarlara, tersinden kan pompalıyor. İçerdeki ve dışarıya yönelik ataklar birbirini beslerken, “yeni yükseliş dönemi” propagandasıyla işsiz, yoksul, aç, hak yoksunu, baskılardan usanmış, attığı her adım karşısında silahlı devlet gücünü gören on milyonlar yok gösterilerek, “birlik ve beraberlik içinde” oldukları ileri sürülerek herkesten “yeni döneme alışmaları” isteniyor.   

Ya da “devlet başkanı”nın ifadesiyle bu “her kesim”, devlet gücü kullanılarak, güç dayatmasıyla, yasaklarla, sopa ve zindan gösterimiyle “yeni döneme” alıştırılmak, bu dönemin egemenleri önünde boyun eğdirilmek isteniyor!

“Türkiye’nin yükselişi kimsenin önünde duramayacağı geri döndüremeyeceği bir ivmeye ulaşmıştır” belirlemesi ve açıklaması ise, hem içerideki bu durumun kanıksanması için kullanılışlıdır hem de dışarıya yönelik yayılmacı politika ve iddiayı ifade ediyor.

Bu tür iddialar, uluslararası alanda, etki alanı ve pazarlar için savaşlar dahil güç kullanımıyla birbirlerinin önünü kesip esir alma dahil her türden saldırı ve entrikayı hem içerir hem de davet eder. Buna rağmen tekelci burjuvazi için, yeni yağma alanları arayışıyla uygunluk gösterir. Ancak halk kitleleri için de büyük tehditler içerirler.

Bir zamanlar, Türkiye’yi  yönetenler, “Adriyatik’ten Çin Seddi’ne Büyük Türk dünyası” söylemiyle büyük Turan rüyasını seslendirir, arada da gizli servis faaliyetiyle Kafkaslarda ve Azerbaycan’da darbeler örgütlemeye çalışırlardı. Sonra, Rusya ve Çin’den açık-gizli “had bildirme” açıklamalarıyla bu söylemden vazgeçilir gibi oldu. Şimdilerde yayılma politikası fiili girişimlerle daha ikna edici görünümdedir. Yeni Osmanlıcı politikaların pratiğe dökülmesine bakarak “yükseliş” trampetlerinin seslerine aldananlar, tehlikenin büyüklüğünü henüz görmedilerse, bu ülke ve halkının kaybı sayılır.

Ne dünya tekin zamanlardadır ne de Türkiye!

Darbe girişiminde bulunanlar da, o girişimi “lütuf” sayıp tüm ülkeyi kasıp-kavuran operasyonel politikaları sistematik hale getirmek üzere kullananlar da, tekelci sermaye ve kapitalist burjuva gericiliğin temsilcileri olarak kendi sınıf çıkarları yönünde ülkede saltanat sürdürmek isteyenlerdir. 15 Temmuz darbe girişimi, hak gaspı, baskı yoğunluğu ve faşizmi inşa için gerekçe ve dayanak olarak kullanılıyor. Halk kitleleri, yayılmacı militarist ve faşizan politikanın yıkım getirdiğinin farkında olmaz ve buna karşı mücadelede birleşmezler ise, daha ağır sonuçların ortaya çıkması engellenemez. Bu ise, yükselişi değil, daha büyük yıkımları getirir.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...